Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararında, 27 Mayıs 1960 ve 12 Mart 1971 askeri darbelerine ilişkin bilgiler verildi ve 27 Mayıs 1960 darbesiyle Türkiye'de askeri darbeler döneminin başladığı ifade edildi.
Gerekçeli kararda, 27 Mayıs 1960'ta, "kardeş kavgasına meydan vermemek", "partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak", "hükümetin Anayasa'ya aykırı kanunlar çıkararak Anayasa'yı ihlal etmesi ve ülkede anarşiye neden olarak meşruiyetini kaybetmesini" gerekçe göstererek askerin darbe yaptığı, TBMM ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin cebren ortadan kaldırıldığı, sonrasında dönemin Başbakanı Adnan Menderes ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam edildiği hatırlatıldı. Böylece "Türkiye'de askeri darbeler döneminin başladığı" belirtilen kararda, 22 Şubat 1962'de bir askeri darbe girişimi yaşandığı ancak başarıya ulaşamadığı kaydedildi.
Askerin, 12 Mart 1971'de "ülkenin içine düştüğü anarşi ortamından, kardeş kavgasından, sosyal ve ekonomik huzursuzluklardan bahsederek bu kötü gidişatın düzeltilmemesi halinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK), kanunların kendine verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma ve kollama görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya almaya kararlı olduğu" yönünde sivil yönetime muhtıra verdiği, sonuçta hükümetin istifa etmek zorunda kaldığı özetlenen kararda, böylece silahlı gücü elinde bulunduran komutanların, siyasete yön vermeye başladıkları, buna da 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesini dayanak gösterdikleri bildirildi.
Kararda, "Bu tarihten sonra da askerler siyasetten uzak kalmamışlar, siyaset ve siyasiler üzerindeki etkilerini devam ettirmişler, sivil yönetim üzerinde kurdukları vesayetten asla vazgeçmemişlerdir. O tarihte bunun en açık örneği 6. Cumhurbaşkanı'nın seçiminde yaşanmış, askerler ile sivil idare arasında varılan anlaşma sonucu eski bir asker olan Fahri Korutürk 6 Nisan 1973'te cumhurbaşkanı seçilebilmiştir" denildi.
-Darbe öncesi-
Türkiye'de 1970'lerde ekonomik krizin başladığı, siyasi belirsizliğin baş gösterdiği hatırlatılan kararda, bu dönemde ülkenin sağ ve sol kamplara bölündüğü, devlet memurlarının da farklı kutuplara bölünerek siyasi ve ideolojik olarak örgütlendikleri anlatıldı. Terör olayları arttıkça kamplaşmaların da hızlandığı belirtilen kararda, 12 Eylül askeri darbesine gerekçe gösterilecek olayların ilkinin 1 Mayıs 1977'de Taksim'de yaşandığı ifade edildi.
Aynı dönemde meydana gelen Malatya'da Adalet Partili Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu'nun, gelini ve torunu ile birlikte bombalı paketle öldürülmesi, Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesindeki CHP Milletvekili adayı Memiş Soylu'ya bombalı paket gönderilmesi, 16 Mart 1978'de İstanbul Üniversitesinden 7 öğrencinin ölümüyle sonuçlanan saldırı, Sivas ve Kahramanmaraş olayları, gazeteci Abdi İpekçi suikastı ve faili Mehmet Ali Ağca'nın cezaevinden kaçırılması gibi olaylar hatırlatılan kararda, polisin 16 Mart 1978'deki saldırıyı önceden öğrendiğine, Sivas'taki olaylar öncesinde, Tugay Komutanlığının önlem almadığına ve olayları engellemek için polis ve askerin etkin müdahalede bulunmadığına yer verildi.
Bütün bunlarla toplumda kaos yaratmanın, ülkede bölünmüşlüğü derinleştirmenin amaçlandığı ve bu olayların, halk nezdinde siyasetçilere güven kaybettirdiği belirtilen kararda, aynı dönemde Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da silahlı terör eylemlerinin hızla artmaya başlaması nedeniyle birçok ilde sıkıyönetim ilan edildiği hatırlatılarak "Bu şekilde bilinçli olarak belli güçler tarafından gerçekleştirilen ses getirecek terör eylemleri ile ülkenin siyasiler tarafından yönetilemez hale getirilmeye çalışıldığı anlaşılmıştır" denildi.
Kararda, 1970'lerin sonundaki siyasi gelişmeler özetlendi ve aynı dönemde ülkede anarşinin hız kesmediği, ekonomik bunalımın hat safhaya ulaştığı aktarıldı.
-"Uygun siyasi koşulların oluşmasını beklendiğini açıkladı"-
Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in, 30 Ağustos 1979 Zafer Bayramı'nın ardından, kuvvet komutanlarıyla görüştükten sonra, Genelkurmay İkinci Başkanı Haydar Saltık'tan üç kişilik çalışma grubu kurarak ülkenin durumu konusunda ne yapılması gerektiğine ilişkin rapor istediği ifade edilen kararda, "Haydar Saltık aldığı emir üzerine hemen çalışma grubunu kurarak çalışmaları başlatır. Bu şekilde askeri darbeye karar verilmiş ve darbe için ilk hazırlıklar başlamış oluyordu" görüşüne yer verildi.
Kararda, şunlar kaydedildi:
"Süleyman Demirel tarafından 43. hükümetin kurulmasından sonra Milli Güvenlik Kurulu tarafından terörün arttığı, ülkenin parçalanma eşiğine geldiği belirtilerek hükümetten bir dizi önlemler alınması istenir. Hükümet tarafından askerin istekleri kabul edilir. Ancak ülkenin tek kurtuluşunun askerin yönetimi ele almasında gören askerler, hükümet tarafından alınan önlemlere rağmen anarşik olayların azalmadığını ileri sürerek askeri darbe için çalışmalarını hızlandırırlar. Haydar Saltık başkanlığında kurulan kurul iki rapor sunar. Kenan Evren, 'İlk iki rapor da gösteriyordu ki memleket gün ve gün iç harbe doğru sürükleniyordu. Mevcut düzenle, anarşinin ve bölücülüğün önlenmesinin mümkün olmayacağı, mevcut Büyük Millet Meclisi ile çeşitli problemlerin halledilemeyeceği, eğer ülkenin parçalanması önlenmek isteniyorsa Meclis'in feshedilmesi ve yönetime el konulması, bir kurucu meclisin kurulması, geç kalınırsa silahlı kuvvetlerin de bir iç savaş içine sürüklenmek tehlikesi ile karşı karşıya gelmesi korkusunun bulunduğu hususları raporlarda yer alıyordu. Raporları okuyup dolapta saklıyordum. Ancak ben henüz ben böyle durumun mevcut olmadığı düşüncesindeydim' diyerek, silahlı kuvvetlerin artık darbeye karar verdiği ve uygun siyası koşulların oluşmasının beklendiğini samimi olarak açıklamıştır."
-Bedrettin Demirel'in açıklamasına dikkat çekildi-
Evren'in yanı sıra Şahinkaya ve diğer kuvvet komutanlarının da arasında bulunduğu üst düzey askerlerin toplantılar yaptıktan sonra, 27 Aralık 1979'da Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e, sonrasında da Başbakan ve siyasi parti liderlerine uyarı mektubu verdiği anlatılan kararda, şunlara yer verildi:
"Dönemin 2. Ordu Komutanı Bedrettin Demirel'in daha sonraki bir açıklamasında '1 yıl önce müdahale kararı vermiştik, olgunlaşsın diye bir sene daha beklenildi. Çok kan döküldü, üzülüyorum' şeklindeki beyanı da dikkate alındığında, muhtıra verilmeden önce askeri müdahaleye karar verildiği, uyarı mektubunun bunun bir parçası olduğu anlaşılmıştır.
Muhtıra mektubunun verilmesi basit bir uyarı, ülkenin içinde bulunduğu durum ile ilgili silahlı kuvvetlerin bir görüş açıklaması ya da durum tespiti olarak basite indirgenemez. Herhangi bir sivil kuruluş veya üniversitenin ülkenin içinde bulunduğu koşullarla ilgili iyi netli bir açıklaması gibi de kabul edilemez. Her türlü silaha sahip, ülke içinde karşı koyacak başka bir güç de bulunmayan silahlı kuvvetlerin, emir komuta zinciri içinde verdiği bu muhtırası halk iradesi ile başa gelmiş, sivil idareye açıkça bir meydan okuma ve tehdittir. Halkın iradesine bir müdahale niteliğindedir. Askerin muhtıra vermesi herkes tarafından da bilindiği gibi demokrasiyle idare edilen yönetimlerde hiçbir hukuki dayanağı olmayan, meşruiyeti bulunmayan, gayrımeşru, tamamen fiili bir durumdan ibarettir."
"Tehdit mektubu" verilmesiyle sivil idare üzerinde baskı kurularak askeri vesayet oluşturmak suçun icrai hareketlerine başlandığı, ancak 43. hükümetin yeni kurulması ve kısa süre önce güvenoyu olmasıyla darbe için gerekli siyasi koşulların oluşmadığı, bu şartlar altında halk tarafından da kabul görmeyeceği gerekçesiyle darbe eyleminin tamamlanamadığı kaydedilen kararda, "Bundan sonrada kendilerine göre müdahaleden başka çare kalmadığını düşünen silahlı kuvvetlerin komuta kademesi, askeri darbe kararından vazgeçmemiş, bilakis uygun siyasi koşulların oluşmasını beklemeye başlamıştır" denildi.
12 Eylül'e ilişkin çeşitli kitaplardan bölümler alıntılanan kararda, 4 Haziran 1980'de Haydar Saltık tarafından hazırlanan "Bayrak Harekatı" adlı darbe planının Kenan Evren'e sunulduğu belirtildi.
-Darbe öncesi
Darbe hazırlıkları devam ederken, 27 Mayıs 1980'de MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak'ın öldürüldüğü, Çorum'da, Kahramanmaraş ve Sivas'takinin benzeri olayların meydana geldiği anlatılan kararda, Alevi-Sünni çatışmasına dönüşen olaylar sonucu birçok insanın öldüğü, birçoğunun yaralandığı, ev ve işyerlerinin tahrip edildiği hatırlatıldı.
Kararda, "Yaşanan güvenlik zafiyeti olayların büyümesine neden olmuştur. Çevre illerden yardım talebi üzerine gelen askerler tarafından etkin bir müdahale yapılamamış, bu da olayların daha uzun sürmesine, ölü ve yaralı sayısının artmasına neden olmuştur. Diğer yaşanan kanlı olaylar gibi bu olay da ülkede büyük bir infale neden olmuştur. Halk nazarında ülkenin artık mevcut idare tarafından yönetilemez hale geldiğini göstermeye çalışan güçler başarıya ulaşmışlardı. Bundan sonra askeri darbe önündeki büyük engeller ortadan kalkmıştı. Artık ülke askerin yönetimi ele geçirmesi için hazır hale gelmişti" ifadeleri kullanıldı.
Kararda, 12 Eylül 1980'de askerin yönetime el koyduğu ve ülkenin bütünü kontrol altına aldığı belirtilerek askeri yönetimin aldığı kararlar ve uygulamaları özetlendi.
(Sürecek)