Dolar

32,3374

Euro

34,8108

Altın

2.390,60

Bist

10.276,88

Dünyadaki en etkin 500 Müslüman'ı arasındaki Şems Frıedlander konuştu

'Dünyadaki en etkin 500 müslüman' arasında gösterilen Amerikalı fotoğraf sanatçısı ve yazar Şems Frıedlander'ın çok ses getiren kitabı Türkçede

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-04-21 11:11:15

Dünyadaki en etkin 500 Müslüman'ı arasındaki Şems Frıedlander konuştu
Şems Friedlander Amerikalı fotoğrafçı, yazar ve film yapımcısı ama o en çok 40 yıl önce İnayet Khan, ardından Cerrahi Şeyhi Muzaffer Ozak'la adım attığı tasavvuf dünyasındaki çalışmalarıyla tanınıyor. Yazar, sufi mecaz ve kıssalarından yola çıkarak yazdığı, modern zamanların insanını psikolojik bir uyanışa ve modern hayatın uyuşturucu etkisinden kurtulmaya çağıran "Toynak Sesini Duyunca Zebra Gelsin Aklına" kitabıyla Türk okuyucusuyla ilk defa buluştu.

2012 yılında "Dünyadaki En Etkili 500 Müslüman" arasında gösterilen Friedlander, "Daimici Psikoloji"nin el kitabı olarak nitelenen yeni kitabını ve tasavvufi yaklaşımlarını Aktüel'le paylaştı.

*Sufizm ile nasıl tanıştınız? Kendinizi sufizm öncesi ve sonrası ile nasıl kıyaslıyorsunuz?
Dokuz yaşındayken; gençliğim, üniversite yıllarım ve yetişkinliğim boyunca beni etkileyen ve kalbime dokunan iki satırlık bir şiirle karşılaştım. Anonim bir şiirdi fakat ileriki yıllarda, karşılaştırmalı din çalışırken, bu satırların İranlı sufi şair Hafız tarafından yazıldığını keşfettim. Bu mısra şöyleydi: "Ayakkabılarım yok diye üzülüyordum/ Ayakları olmayan bir adamla karşılaşana dek."

*Bu şiir mi kırılma noktası oldu?

Yetişkinliğimde, Çeşti Tarikatı Şeyhi Hazret İnayet Khan'ın oğlu Pir Vilayat İnayet Khan'dan sufizmi öğrendim. Bu yol daha sonra beni İstanbul'dan Halveti-Cerrahi Şeyhi Muzaffer Ozak Efendi'ye yöneltti. Bildim bileli "hakikati arayan" biriydim ve pek çok büyük öğretmen ile çeşitli yollar üzerinde çalıştım. Şeyh Muzaffer Efendi bana İslam başta olmak üzere sayısız kapı açtı. Onunla İstanbul'dayken, Amerika'ya döndüğümde ya da o Amerika'ya geldiğinde ve akabinde İstanbul'a döndüğünde kendimi kalbimde "bilginin bir buz saçağı" ile terk edilmiş hissettim ve kalbimin sıcaklığına göre bu buz saçağı erimeye başladı. Bilmediğimi düşündüğüm şeyleri söylerken ve yapabildiğimi bilmediğim şeyleri yaparken buldum kendimi.

*Bir tür psikolojik uyanış kitabı olarak da nitelendirebileceğimiz kitabınızda değindiklerinize gelirsek; modern insanın geleceğe yönelik abartılı planlar yaptığını düşünüyor musunuz?

İnsanın şu anı yaşaması gerektiğini düşünüyorum. Geçmişteki deneyimlerden kesinlikle bir şeyler öğrenebiliriz fakat geçmiş geri gelmeyecek. Gelecek ise sadece bir hayal ve eğer gerçeğe dönüşürse, onun gerçekliği şu anda. Batı için İslam'ı en açık şekilde yorumlayan insanlardan biri olan Hassan Gai Eaton "Allah'ın isimlerinden biri El- Hak, Hakikat. Aynı zamanda bu 'gerçek' olarak da çevrilebilir Allah'ı anmayan ya da Allah'ı zikretmeyen biri, 'gerçek'le temas halinde değildir ve 'gerçek' olanla temasta olmayan birinden genellikle deli olarak bahsederiz" diyor.

"Dünya bilgisi zamanla değişir"

*Kitabınızda insanın bir mucize olduğunu söylüyorsunuz. Bu mucizeyi siz nasıl görüyorsunuz?
İnsan bir mucizedir. Allah kişinin kafasının önüne milyonlarca kilometre ötedeki yıldızları görebileceği iki yarık yerleştirdi. Kafamızın her iki tarafındaki iki küçük delikten çok uzaklardan gelen sesleri duyabiliyoruz. Ağzımın üzerine burun yerleştirdi. Böylece yemek üzere olduğumuz yemeğin kokusunu alabiliyoruz ve çürük olmadığından emin oluyoruz. Ağzımız hem tatlı ve acı şeyler söyleyebiliyor hem de bize düşünmemiz için zaman kazandıran iki sıra sert diş ile kenetlenen ve iki dil ile emniyete alınan kalplerimizin doğasını ortaya çıkarıyor. Kirpiklerimiz gözlerimize terin girmesini ve kör etmesini engellemek için gözlerimizin üzerine yerleştirildi. Bize düşünebilecek ve Allah'ı kavrayabilecek bir zihin verildi. Hadis-i Kutsi'de "Ben gizli bir hazineydim, bilinmek istendim ve bilinmek için insanı yarattım" buyrulur.

"ANINDA İLETİŞİM, ANINDA BİLGİ; NE KADAR DOĞRU?"


*Kitabınızda insanları uyandırmak için sufi menkıbelerinden de yararlanıyorsunuz. Bize böyle bir metafizik hikâyeden örnek verebilir misiniz?
Şeyh Muzaffer Efendi psikiyatri hastanesinde bulunan bir doktorun hikayesini anlatırdı. Doktor hastanedeki ilk gününün sabahında bütün hastaların bir kapının önünde sıralandığını ve teker teker odada kimin olduğunu öğrenmek için anahtar deliğinden baktıklarını görmüş. Herkes sıraya girmiş ancak sabırsızlıktan öne geçeni sürekli itiyorlarmış.

Bu sürekli böyle devam etmiş ve tekrar sıranın başına gelmek saatler almasına karşın itildikleri andan itibaren sıranın sonuna gidiyorlarmış ve yeniden uzun süre bekliyorlarmış. Doktor merak ettiğinden o da sıraya dahil olmuş. Birkaç saat sonra onun sırası gelmiş. Odanın içine bakmak için anahtar deliğine eğilmiş. Boş bir odadan başka hiçbir şey görmemiş ve şaşırmış. O sırada kenara itilmiş ve bir şey kaçırdığını düşünmüş. Tekrar sıranın sonuna gitmiş. Bir süre sonra önündeki adam ile konuşmaya başlamış; "Ben sıranın başındaydım ve anahtar deliğinden baktığımda hiçbir şey görmedim." Adam sormuş: "Ne kadar zamandır buradasınız?" Doktor: "Bugün benim ilk günüm" demiş. O zaman deli adam şöyle cevap vermiş: "Deli misin sen. Ben 10 yıldır buradayım ve henüz hiçbir şey görmedim ve sen sadece ilk günden bir şey görmek istiyorsun."

*Bundan ne anlamalıyız dersiniz?

Bu hikaye dünyanın ne hale geldiğini gösteriyor. Anında bilgi sahibi olmak istiyoruz. Anında iletişim istiyoruz. Fakat kişiyi kişisel iletişimin dışına çıkartıyoruz. Modern insan, 50 yıl sonra olmayacak. 100 yıl içinde dünyada yeni insanlar olacak. İhtiyacımız olmayan şeylere karşı doyumsuz hale geldik. Şeyh Muzzaffer Efendi; "Zenginlik için gençliğimizde sağlığımızı harcıyoruz ve sonra da yaşlandığımızda sağlığımızı geri satın almak için elde ettiğimiz zenginliği harcıyoruz" derdi.

Haber Ara