Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Suriye: Bir harami hikayesi

Suriye değil biz hatta bütün bir Ortadoğu bir asırdır harami çetelerine teslim. Gelecek nesiller belki de 20. Asrı ‘haramiler çağı’ olarak okuyacaklardır.

15 Yıl Önce Güncellendi

2011-05-09 13:22:21

Suriye: Bir harami hikayesi


Uygar Aktaş* / TİMETURK


Çocukluğumda, (Texas’ın ücra bir köşesinde haydutların istilasına uğramış bir kasabanın hikâyesini anlatan)  bir western filmi seyretmiştim. İsmi galiba “Santa Fe” idi. Gariptir Suriye’ye ilk gidişimde gördüklerim, bana bu filmi hatırlatmıştı. Cilvegözü kapısından çıktıktan sonra insanın üzerine çöken kasvetli hava, bakımsız ve köhnemiş gümrük binaları, üstü başı dökülen bezgin gümrük memurları, eğri büğrü düzensiz yollar, yol kenarında rüzgârın şiddetiyle rükuya varırcasına eğilmiş ağaçlara takılmış yüzlerce plastik poşet, yeryüzünün en eski iki şehrini barındıran, kadim bir medeniyet havzasına değil de haramilerin istilasına uğramış bir beldeye geldiğiniz intibaını veriyordu size.
 
Bütün dünyanın kendi kaderine terk ettiği bu coğrafyada zaman adeta durmuş, ülke anakronik bir seyir tutturmuş gibiydi. Bir zamanlar ümmetin en büyük âlimlerine ev sahipliği yapan, Nuriye medreseleri ile ilim merkezi olmuş olan kadim Şam şehri bile metruk bir metropoldü adeta.

Bu intiba beni hiç terk etmedi. Bilakis bu his ve intiba, o ülkede gördüklerim, duyduklarım ve okuduklarımla birlikte yakin bilgi halini aldı.

Gerçekten de ‘devrimi tashih’ etme iddiasıyla darbe yaparak iktidarı ele geçiren Esad ailesi ülkeyi 40 yıl boyunca kabile ruhu ve mezhep taassubuyla yönetmektedir. Bütün kilit mevkilere akrabalarını ve kendi meşrebindekileri getiren ve bir devlet değil de çete olarak hareket eden Esad’lar, halkı cebir ve şiddetle zaptu rapt altında tutmakta,  ülkenin bütün kaynaklarına el koymaktadır.

Yıllarca rejimin hapishanelerinde yatmış olan muhaliflerden Riyad Türk, bir röportajında Suriye için ‘Susmaya mahkûm edilmiş insanlar ülkesi’ ifadesini kullanıyordu. Susmak, susmaya mahkûm edilmek, korku, tehdit ve şiddet demektir. Keyfi tutuklamalar, katliamlar, akıbeti mechul kayıplar; bütün bunlar insanları susmaya mahkûm eden uygulamalardı. Baas iktidarı döneminde işlenen insanlık suçlarını inceleyen Rıdvan Ziyade’nin, bu çalışmasına ‘Korku Yılları’ adını vermesi sebepsiz değildi.

Neler olmamıştı ki bu ‘korku yıllarında?
 
- Başta Baas kurucularından Selahaddin Baytar olmak üzere Hafız Esad karşıtlarına ülke içi ve dışında yapılan suikastler.
- 1979 yılında Tedmor askeri cezaevinin Rıfat Esad ve ona bağlı savunma birlikleri (ki bu birlikler daha sonra bugünkü 4. Tümene dönüşecektir) tarafından basılması ve kahir ekseriyeti Müslüman Kardeşler’den oluşan 1000 civarında mahkûmun katledilmesi.
- 1980-81 yılında Cisril Şuğur, Hums ve Hama’da yapılan katliamlar.
- 1982 yılında Hama şehrinin hava kuvvetlerine bağlı savaş uçakları ve top ateşiyle vurulması ve bu katliamda en az 30.000 insanın öldürülmesi.
- Sayıları 17.000 ile 25.000 arasında olduğu tahmin edilen kayıplar.
- Onbinlerce siyasi mahkûm.
- İşkencede ölen binlerce insan. 

Hafız Esad’ın ölümü ve yerine oğlu Beşar Esad’ın geçmesi de durumu değiştirmez. Beşar Esad’ın reform ve değişim vaadleri, geçiş döneminin taktik hamlelerinden biri olarak kalır sadece. Hafız-Rıfat kardeşlerinin yerini artık Beşar-Mahir kardeşler almıştır. İcraatler ise neredeyse birebir aynıdır:

- 2001 yılında bütün sivil toplum kuruluşları kapatılır ve aktivistleri tutuklanır.
- 2004 yılında Kürtlere karşı yapılan Kamışlı katliamında yüzden fazla insan öldürülür
- 2008 yılında Mahir Esad’a bağlı 4.Tümen tarafından Seydnaya hapishanesinde mahkûmların üzerine ateş açılır ve 250’nin üzerinde insan katledilir.
- Bu dönemde yine sayıları binlerle ifade edilen insan kaybolur.
- İşkenceler ve ölümler ise aynı şekilde devam eder.
- Yurt dışında yaşayan yüzbinlerce Suriyeliye yine kimlik verilmez.

Bütün bunlardan daha vahimi ise Esad ailesi ve rejiminin 40 yıl boyunca sergilediği gayri ahlaki karakterdir. Bir rejim ki kendi vatandaşlarına profosyonel bir dolandırıcı gibi tuzaklar ve hileler kurmaktadır. Baba Esad 1979 yılında Müslüman Kardeşlere mensub olanların idamını emreden 49 sayılı kanunu çıkarır. Bu kanun sadece Müslüman Kardeşlere mensup olanlara uygulanmakla kalmaz, akrabalara, onlarla yakın münasebette olanlara, hatta kuran kurslarında ders alan gençlere de teşmil edilir. Daha sonra bu kanuna, firar edenlerin iki ay içinde teslim olmaları ve pişmanlık beyan etmeleri halinde af edilmelerini amir ikinci madde eklenir. Ancak bu maddeye güvenerek teslim olanların akıbeti bugün hala bilinmemektedir. Zira bu madde ile birlikte bugün sayısı onyedi ile yirmibeş bin arasında olduğu tahmin edilen kayıplar dönemi başlar.
 
Bir rejim ki askeri mahkeme tarafından haklarında 6 ay mahkûmiyet kararı verilen mahkûmları ancak 11 sene sonra serbest bırakır.

Bir rejim ki, firarileri ele geçirmek veya muhaliflerden intikam almak için onların çocuklarını rehin olarak tutar. Mesela teslim olması için muhalif Nizar Neyyuf’un karısı ve onbir aylık kızını rehin alırlar. Tıpkı iki gün önce Banyas’ı işgal eden güvenlik güçlerinin firar etmiş olan göstericileri yakalayabilmek için onların çocuklarını rehin almaları ve direnen annelere ateş açarak dört kadını öldürmeleri gibi.

Bir rejim ki sadece ifadenizi alacağız diyerek karakollara çağırdığı insanları 30 yıl elinde tutar.  1980 yılında Halep muhaberat subayı Ömer Hamiyde, Şeyh Muhammed Heccar’dan, firari olan 15 yaşındaki oğlu Yeman’ı ifade vermesi için beş dakikalığına muhaberat merkezine getirmesini rica eder. Şeyh Muhammed oğlunu elleriyle teslim eder. Ancak o çocuktan bugüne kadar herhangi bir haber alınamamıştır.

Bir rejim ki Hama katliamından yaralı olarak kurtulanları hastahanelerden kaçırarak öldürür sonra da cesedlerini yollara atar. Tıpkı bugün Deraa, Banyas, Hums ve Hama’da yaptığı gibi. 

Bunlar Esad ailesinin ve rejimin karakterini ortaya koyan yüzlerce ahlaksız cürümden sadece bir kaçı. Şimdi böyle bir ailenin ve rejiminin reform vaadleri ciddiye alınmakta ve kendilerine zaman tanınmaktadır. Dün Hama kan ağlamıştı. Bugün ise Dera, Hums, Banyas. Diğer şehirler ise sıralarını bekliyor. Oysa bir muhalifin dediği gibi ‘burada sözü ciddiye alınacak bir devlet yok. Burada devlet yok sadece bir çete var.’ Bu ülkede hukuk denilen şey Esad ailesine muazzam tasarruf salahiyeti tanıyan bir kabile kodeksinden başka bir şey değildir. İşte bu çete kendi kaderine terk edilmiş bir beldede bütün dünyanın gözlerinin içine bakarak pervasızca katliamlar yapmaktadır. Ve bu vahşet daha ne zamana kadar sürecektir? Bilen yok. Bölgenin vicdanı olacağız diyen Dışişleri Bakanı gayet iyi bilmektedir ki prensip sahibi olmak, sakin zamanlarda prensipler ilan etmek değil, zor zamanlarda kaybetmek pahasına da olsa prensiplerin gereğini yerine getirmektir.

Bu cürümleri anlatırken sözü kendimize getirmemek olmazdı. Zira Hama katliamı bize Dersimi, Suriye hapishanelerinde uygulanan işkenceler ise Diyarbakır ve Mamak cezaevlerini hatırlatıyor. Tedmor ve Seydnaya’da yaşananları duyunca Ulucanlar ve Bayrampaşa cezaevlerinde yapılan askeri operasyonları hatırlamamak mümkün mü?.. Deraa, Banyas ve Hums’un bugün başına gelenler 1993 yılında ki Cizre ve Şırnak olaylarına ne kadar benziyor. Adeta hepsi aynı senaristin kaleminden çıkmış gibi. Velhasıl sadece Suriye değil biz hatta bütün bir Ortadoğu bir asırdır harami çetelerine teslim. Gelecek nesiller belki de 20. Asrı ‘haramiler çağı’ olarak okuyacaklardır.

*Timeturk yazarı. Ortadoğu uzmanı.

Yazarın ilgili makalesi için tıklayın

Ortadoğu'da 'Cuma Devrimleri'

Şam Baharı – ya da cellada göz kırpmak

Suriye'de kritik günler

 

SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara