Dolar

42,5148

Euro

49,6029

Altın

5.770,62

Bist

10.918,51

'Yeni Suriye' satrançı

3 Ay Önce Güncellendi

2025-09-25 16:46:19

Dr. Mehmet Babacan

Uluslararası kamuoyunun gündemini 10 yıldan fazla bir süredir işgal eden ve bünyesinde barındırdığı çatışma, kaos ve istikrarsızlık unsurları ile bölgeye ve sisteme dair ciddi tehditler üreten “Suriye Krizi”, belirgin bir kırılmanın ve saha dengelerinin ürettiği bariz bir neticenin ardından 8 Aralık 2024 tarihinde noktalandı. Suriye Devrimi, Arap Devrimlerinin en önemli ve uzun erimli bir halkası olarak Mısır, Tunus ve Yemen'dekine benzer bir biçimde halkın lehine sonuç verirken despotik bir egemenlik anlayışıyla senelerdir Suriye halkına tasallut eden ve bunu sürdürmek için 10 yıldan fazla bir süredir kan dökmekten çekinmeyerek inat eden katil Esed rejiminin yıkılışı tarihin seyrini birçok açıdan da değişime uğrattı.

Her şeyden önce yaklaşık 100 sene evvel bölgeye kolonyal bir miras bırakarak geri çekilen ve bugüne ait her mesele/sorunun bu mirasa dayalı kökler üretmesinden sorumlu olan Batılı aktörlerin çeşitli hesaplara dayalı sömürgeci planları bir kez daha bu coğrafyadan tasfiye edildi. Ulusal ve yerel bağlamda ise bir zamanlar yedeğine aldığı ve üzerinde çok etkili olduğu tıpkı “Lübnan” gibi etnik ve mezhepsel açılardan çok- kimlikli bir sosyal yapıya sahip Suriye toplumu yeni siyasi sistemin uzlaşmaya dayalı kollektif yönetim modeli çağrısı kapsamında toplumsal mutabakatını yeniden düzenlemeye hazırlanıyor. Her ne kadar kuzeyde ve kırsalda PYD/YPG; Süveyda ve çevresinde İsrail kışkırtmasının potansiyel bir risk unsuru haline getirdiği Dürziler ve Esed rejimi kalıntıları birer handikap oluştursa da Şara yönetiminin sergilediği uzlaşmacı ve diplomatik dil, kuşatıcı bir yönetim anlayışını barındırıyor. 61 yıllık Baas rejiminin güvenlikçi, otoriter ve militarist yönetim pratiği karşısında konumlanarak daha demokratik, pragmatik ve uzlaşmacı unsurlarla ön plana çıkan Şara hükümetinin yönetim modeli ve pratiği ülkedeki Ermeni, Nusayri, Sünni, Dürzi, Kürt ve Arap kimliklerinin özgür ve kollektif bir biçimde yeni bir sosyal ve siyasal model inşa ederek bir başarı hikayesi yazmasına odaklanıyor.

ABD'nin yaptırımları kaldırdığı, körfez ülkelerinin yatırım girişimleriyle bu sürece destek verdiği, Mısır ve Türkiye'nin devlet-inşası sürecindeki diğer pozitif rolleri düşünüldüğünde Esed rejiminin izlerini silmeye çalışan Suriye'deki yeni rejimin başarılı olmaması için ortada herhangi bir olumsuz neden görünmüyor gibi. Peki gerçekten de öyle mi? İç siyasetteki dosyaların ve çözüm gerektiren anayasal, hukuki, ekonomik, toplumsal gündemlerin yanı sıra devrim sonrasında “Yeni Suriye” rejiminin dış politika hamleleri nasıl şekillenecek? Dahası 2011'den 2024'e kadar küresel, bölgesel birçok aktörle beraber devlet-dışı aktörlerin, milis kuvvetlerin ve terör örgütlerinin bir dönem adeta topraklarına doluştuğu, hakimiyet bölgeleri belirlediği ve cirit attığı Suriye satrancı, oyuncuların ve kuralların değiştiği yeni ve başka bir satranç masasına mı dönüşecek? Bazılarının üzerinde “küresel bilek güreşinin” gerçekleştiğini iddia ettiği Suriye'de Esed-sonrası dönem Türkiye ve diğer komşuları için neleri vadediyor?

Suriye'de devrim sonrası değişen yönetim anlayışı diğer alanlarda olduğu gibi dış politika alanında da kendini göstermiş ve Şara hükümetinin dış politika paradigması şekil almaya başlamıştır. Devrim süresince aktif destek vererek ayakta tutmaya çalıştıkları Baas rejiminin yıkılmasının ardından başta İran olmak üzere “direniş ekseni” üyelerinin oluşturduğu blok, Rusya ve sahadaki vekilleri Suriye siyasetinden dışlanmış ve bu ülke üzerindeki etkisini yitirmiştir. Ahmet el-Şara ilk yut-dışı gezisini Riyad'a gerçekleştirerek yeni hükümetin İran eksenini terk ettiğini ve Körfez/Arap eksenine eğilim gösterdiğini açıkça dışa vurmuştur. Bunun yanında Ürdün, Türkiye, Irak gibi komşu ülkelerle sınır-koordinasyon konularında girilen angajman ve Katar ile imzalanan yatırım anlaşmaları Şam'ın yeni dış politika eksenini büyük ölçüde belirlemiştir. Şara rejimi Baas yönetiminin Şii eksenli dış politikasını Sünni aktörlere doğru kaydırmış ve daha pragmatik bir dış ve güvenlik politikası benimsemiştir. Şara'nın Rusya, ABD gibi küresel aktörlerin yanı sıra İsrail ile güvenlik konusunda görüşmeler gerçekleştirmesi ve bölgede Mısır, Türkiye, Suudi Arabistan gibi majör aktörlerle yoğun bir diplomasi trafiği içerisine girmesi bu aktif ve pragmatik çabaların sahaya yansıması olarak okunabilir.

Diğer yandan Avrupa Birliği'nin (AB) Ortadoğu'ya yönelik birçok konuda olduğu gibi Suriye konusunda da ortak bir dış politika stratejisi geliştirememesi ve sadece göç olgusunu öne çıkaran bir perspektifle yetinmesi yanında Rusya, ABD ve kısıtlı ölçüde Çin'in siyasi, askeri ve diplomatik açıdan dahil olduğu Suriye Krizi küresel aktörlerin ve vekillerinin boy gösterdiği bir satranç tahtasını anımsatmaktaydı. Her ne kadar İran, Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye gibi bölgesel aktörler çeşitli bağlamlarda (güvenlik, mezhepsel ve etnik kimlik, terör vb.) bir parçası olduğu Suriye sorununda küresel aktörlerin alan açtığı kadar etkili olmaktaysa da her bir aktör diğerine karşı jeopolitik bir mücadele yürütmekteydi. ABD'nin özellikle IŞİD ile mücadele kapsamında vekil unsurlara öncelik veren stratejisi karşısında Rusya, Doğu Akdeniz kıyısında ve hava sahasında etkin bir pozisyon takınmıştır. Sahada ise İran milislerinin ve Lübnan Hizbullah'ının aktif şekilde destek verdiği rejim güçleri kuzeyde ve Halep kırsalında ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) ve diğer muhaliflerle mücadele ederken PKK/PYD Fırat'ın doğusunda teritoryal etki alanları kazanma çabası içerisine girmiştir. Görüldüğü gibi devlet-altı aktörlerden küresel aktörlere kadar uzanan geniş bir yelpazede karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hal alan Suriye Krizi sahadaki terörizm, sıcak çatışma, katliam ve krizlerin içinde 10 yılı aşkın bir süre uluslararası politikayı meşgul etmiş, nihayetinde 8 Aralık 2024'te HTŞ liderliğindeki Suriye muhalefetinin devrimi başarıya ulaştırmasıyla “boyut” değiştirmiştir.

Ancak devrimin başarıya ulaşmasından evvel gerçekleşen ve Ortadoğu'da yine önemli ve tarihsel bir kırılma noktasını temsil eden 7 Ekim 2023'teki “Aksa Tufanı Operasyonu” ile İsrail saldırganlığı ve revizyonizmi önemli bir bölgesel tehdit haline gelmiştir. Bu kapsamda Netanyahu yönetiminin yeni Şara hükümetine karşı düşmanca tavrı ve Golan bölgesindeki işgali sürdürme konusundaki kararlılığı dış ve güvenlik politikasında Şara hükümetinin önündeki ilk ciddi ve çetin bir sınav olarak belirmiştir. Dahası Suriye topraklarından askeri olarak çekilerek alanı Türkiye'ye bıraktığını belirten Trump yönetiminin buna rağmen bölgede İsrail'in varlığını ve güvenliğini önceleyen tavrı Suriye açısından çelişki yaratmaktadır. Despotik Baas rejiminin yıkılmasının ardından Suriye dış politikasındaki dönüşüm bölgede İran ve Rusya gibi aktörlerin zemin kaybederek bölgesel projeksiyonlarının çökmesine yol açarken “Kasiyun dağında manzaraya karşı içilen çay” pozunda olduğu gibi Türkiye'nin desteğiyle daha özgüvenli, sistematik ve rasyonel bir dış politikaya yönelen Şara hükümeti “istikrarı”, “çok-taraflılığı” ve “dengeli” bir siyaset anlayışını öncelemektedir. Bu kapsamda ikili görüşmelerle pasifize edilmeye çalışılan İsrail agresyonu yine sahada ve diplomasi masasında Türkiye desteği ile dengelenmeye çalışılmaktadır.

Netice olarak “Yeni Suriye” satrancının Esed rejiminde olduğu gibi küresel aktörlerin baskın olduğu bir zeminde değil daha çok bölgesel aktörlerden oluşan bir zeminde oynandığını söylemek mümkün. Rusya'nın Esed'in yıkılmasıyla bölgede kaybettiği nüfuz ve odağını eskisinden daha çok Ukrayna'ya kaydırması, Washington'un öteden beri var olan Ortadoğu'ya azalan angajmanı küresel aktörlerin etkisini azaltırken Mısır, Suudi Arabistan ama özellikle Türkiye ve İsrail gibi bölgesel aktörlerin Suriye üzerindeki angajmanını artırmıştır. Yine bölgesel bir aktör olarak İran iflas eden Suriye politikası ve direniş ekseni stratejisi bağlamında zayıflamış görünse de ülkedeki milislerinin tamamını çekmemiştir ve en ufak bir istikrarsızlık girişimi üzerinden bölgede yeniden etkili olmaya çalışmaktadır. Bütün bunların yanında Prof. Muhittin Ataman'ın da belirttiği gibi Suriye devriminin de diğer devrimler gibi İsrail, Batılı devletler ve karşı-devrimci Arap ülkeleri marifetiyle “kaçırılması (hi-jack)” ihtimaline karşı dikkatli olunması gerekmektedir.

Dr. Mehmet BABACAN \ Timeturk

Tüm Yazıları

SON VİDEO HABER

Mevsim normalleri değişti, ayılar hâlâ uyanık

Haber Ara