Türkiye, kendine yakışanı yapıyor; ‘kimsesizlerin kimsesi' olmaya devam ediyor.
İdlib'i felaketin eşiğinden döndürmek için çırpınan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Soçi'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le vardığı -daha doğrusu Putin'e kabul ettirdiği- mutabakat, İdlib ahalisine rahat bir nefes aldırdı.
İnşaallah sevinçleri kursaklarında kalmaz.
Ne yazık ki bu şiddetle muhtemel.
Karşımızda Rusya var; tarih boyunca sözünde durmamanın destanını yazan bir devlet.
Uzak geçmişe uzanmadan, Rusya'nın sadece şu son bir iki sende Suriye'de çiğnediği anlaşmaları hatırlamak yeterli.
***
Ne olursa olsun, ‘kimsesizler' için bir ümit ışığı doğdu; zira onların ‘kimse'si zaman kazandı ve manevra sahasını genişletme imkânını elde ettik.
Türkiye, bu zaman ve imkânı, İdlib ve civarındaki askerî gücünü alabildiğine tahkim etmek ve sahaya alabildiğine yaymak için sonuna kadar kullanmalı.
Rusya'nın İdlib'e saldırma bahanesi olarak kullanageldiği Kaide bağlantılı Heyet-i Tahrir-i Şam (HTŞ) örgütünün kendini feshetmesini temin etmek de fevkalade önemli; fakat HTŞ kaybolup gitse bile Rusya'nın -er veya geç- başka bir bahaneyle İdlib'i hava bombardımanıyla yerle bir ederek katil “Şebbiha”nın işgaline açmaya çalışacağını öngörebiliriz.
Bu, önlenecekse, Türkiye'nin İdlib'e iyice yerleşmesi ve o bölgenin her köşesinde bayrak göstermesi, gösterdiği bayrağın göstermelik olmadığını da vurgulaması ile önlenir.
İdlib'de ‘tampon bölge'ye dönüştürülecek olan yerlerde bulunan ağır silahların oradan uzaklaştırılması meselesi, Türkiye'nin sorumluluğunu büyütüyor.
Rejim muhalifi silahlı gruplardan, rejim ordusuyla karşı karşıya bulundukları yerlerdeki ağır silahlarını geri çekmeyi ve dolayısıyla muhtemel bir saldırı halinde bazı stratejik mevzilerinde zayıf düşmeyi kabul etmelerini isteyeceksek, onlara çok kuvvetli bir koruma garantisi verebilmeliyiz.
***
Zor günler bunlar.
Allah, zorlukları aşmamız için gayret gösterenlerin feraset ve basiretlerini açsın, işlerini kolaylaştırsın, gayretlerini bereketlendirsin.