Ana muhalefet partisi CHP'den iktidar alternatifi olmaz. (Olmasın zaten.)
İktidar üzerinde ıslah edici bir rol oynaması da pek mümkün görünmüyor bu partinin.
İleri sürdüğü gibi demokratik hukuk devletinin inşasını veya ihyasını samimiyetle arzu ettiğine AK Parti tabanını inandıramaz ve iktidara yönelttiği bir eleştirinin haklılığı fevkalade sarih olsa bile AK Partililer nezdindeki olağanüstü sevimsizliği yüzünden bu cenahtan takdir toplayamaz CHP.
AK Parti tabanı, koyu Kemalizm'iyle CHP'yi bile geride bırakan İYİ Parti'ye de dönüp bakmaz. (Bakmasın zaten.)
Ülke siyasetinin ve hatta bizatihi AK Parti'nin, AK Parti kökenli yahut AK Parti ile akraba bir alternatife ihtiyacı var.
AK Parti ve Erdoğan'a düşmanlık etmeyecek, ‘Onların doğrularını sahipleniyoruz, yanlışlarını tashihe adayız' diyecek bir hareket olursa ve bu hareket güçlü bir rüzgâr estirebilirse, ya -bugün değilse bile yarın- AK Parti'nin yerini alır veya AK Parti'yi hatalarından dönmeye zorlar.
Şahsî menfaatler ve parti menfaatleri memleket ve ötesi için doğru olan şeylerin çoğaltılıp yanlış olan şeylerin azaltılması imkânına tercih edilemeyeceğine göre AK Partililer böyle bir alternatifin varlığını arzu etmeli.
Hayırda yarışın olmadığı yerde hayırlar azalabiliyor, kalan hayırların da bereketi kaçabiliyor.
Keşke bu ‘yarış' AK Parti içinde verilebilseydi ama Erdoğan'a yönelik her eleştiri davaya ihanet muamelesi görünce mümkün olmuyor işte.
***
24 Haziran seçimlerinin AK Parti-CHP yahut ‘Erdoğan ve düşmanları' diyalektiğine mahkûm edilmemesi gerekir.
Böyle bir mahkûmiyet pek çok seçmenin iradesinin özgürlük alanını sınırlandırır ve özgünlüğünü imkânsız kılar.
Tercih imkânları çoğalmalı, “kerhen”ler azalmalı.
Saadet Partisi'nin, Abdullah Gül ihtimali ortadan kalktığı takdirde (ki kalkmış gibi görünüyor) AK Parti'yle bir düşmanlık ilişkisi geliştirmeyip ölçülü muhalefetiyle temayüz eden Temel Karamollaoğlu'nu cumhurbaşkanlığına aday göstermesi bu bakımdan isabetli olacaktır.
Karamollaoğlu, cumhurbaşkanı seçilemese bile, hatırı sayılır bir oy oranına ulaşarak yeni dönemde iktidarın doğrularını çoğaltmaya ve yanlışlarını azaltmaya hizmet edecek bir baskı unsuru haline gelebilir.
Bu tabii ki Saadet Partisi'nin genel tavrına da bağlı.
Milletvekili genel seçimleri için aday listelerini hazırlarken de kendini aşma dirayetini göstererek herkesten evvel AK Parti tabanına hitap edecek ‘kapı gibi bir kadro' ile meydana çıkmalı Saadet Partisi.
Bunu yaparsa, yapabilirse, o kapı hürriyet ve adalet konusunda daha hassas bir iktidara açılabilir; velev ki o iktidar yine Erdoğan/AK Parti iktidarı olsun.
Mecliste böyle bir Saadet Partisi Grubu'nun bulunmasından büyük faydalar umulur.
***
Son olarak, Saadet Partisi'nin yüzde 10 barajına takılmamak için İYİ Parti ile tamamen teknik bir seçim ittifakı kurmasının yadırganmaması gerektiğini de belirtmek isterim. Bunda bir ayıp varsa, o ayıp -seçim barajını kaldırmak yerine cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan'a MHP'nin desteğini garantilemek maksadıyla seçim ittifakı sistemini getiren- AK Parti'ye aittir.