Pazartesi günü vefat eden Cevat Ayhan ağabeyimiz, Türkiye siyasetinin gördüğü en ârif ve münevver şahsiyetlerden biriydi.
Hâtıratından bir kesit, nereden geldiğine dair:
“Çocukluğumdan beri kitapları, dergileri ve okumayı severim. Kitapçı vitrinlerinde ve raflarda yeni yayınları gözden geçirmekten zevk alırım. Kütahya'da yatılı lise yıllarımda Varlık, Yücel, Akis gibi edebi ve siyasi mecmuaları okurdum. Necip Fazıl'ın kaleminden çıkan Büyük Doğu'yu ise hayret ve şaşkınlıkla okurdum. Değerleri sorgulayan, milli ve yerli kimliği arayan, kabına sığmayan keskin üslubuyla Necip Fazıl okuyucuyu hayrete düşürürdü. Hatta bu şaşkınlık bazı okuyucularda kızgınlığa ve öfkeye de dönüşebilirdi. Üniversitemiz (İTÜ) Taksim, Gümüşsuyu, Taşkışla'daydı. Buradan bazı günler özel olarak Sirkeci-Cağaloğlu yokuşundaki kitapçılara uğrardım. Beyazıt sahaflarda veya köşedeki büfede satılan İslam mecmuasıyla Toprak dergisini alırdım. Mevdudi ve İkbal'den tercüme kitaplara da yine bu büfede rastladım ve aldım. Çemberlitaş Muallimler Birliği'nde ilim ve kültür hayatımıza hizmet eden Başgil, Timurtaş, Peyami Safa, Tarık Buğra ile birlikte fikir dünyamızın yıldızlarından Erzurumlu Nureddin Topçuyu da bu kültür ocağında tanıdım. Sultanahmet'teki ahşap evlerinde sohbetlerini de dinlemek bize nasip oldu. Hoca konuştukça düşüncelerimizi berraklaştırır, gönlümüzü aydınlatırdı...” (Kaynak: Mehmet Sılay, www.kardelendernegi.org)
1980'li yıllardan itibaren Refah Partisi saflarında siyaset yapan Cevat Ayhan, “Milli Görüş”ün yılmaz bir savunucusuydu. Ama parti taassubuna kapılmadı hiç. Refah Partisi'nden milletvekili seçildiğinde (1991) mazbatasını alır almaz yaptığı ilk iş, Sakarya'nın Sosyal Demokrat Halkçı Partili belediye başkanı Ünal Ozan'a gidip şöyle demek olmuştu:
“Bu şehir bana oy verdi, beni milletvekili yaptı. Bundan sonra parti farkı gözetmeksizin bu şehre hizmet dönemi başlıyor benim için. Neye ihtiyacın var? Sorun nerede? Nerede tıkandın? İlk önce gelip bana anlatacaksın, benden yardım göreceksin. Bunu böyle bil.” (Kaynak: yenisakarya.com)
Mümtaz bir siyasetçi öldü. Cenab-ı Hak, ganî ganî rahmet eylesin.
***
Aynı gün, bir süredir Yalova Hastanesi'nde tedavi gören mütefekkir ve şair Salih Mirzabeyoğlu'nun beyin ölümünün gerçekleştiği haberi düştü ajanslara.
Talebelerinden yazar Yakup Köse, dün sosyal medyada şu mesajı paylaştı: “Arkadaşlar, mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu çok kritik bir durumda olsa da, vefat etmedi. Dua edin. Rabbimin rahmeti sonsuzdur. Biz zaten hastanedeyiz. Resmi bir açıklama yapıldığı zaman duyuracağız. Her şey Allah'tan. Şifa da O'nun elinde, yanında almak da. Dua edin…”
Dua ediyoruz. Ve bir şiir okuyoruz, Salih Mirzabeyoğlu'ndan:
Sensiz akşamdan beri
Ya ölürsem ölürsem
Deri üstünde deri
Ya büsbütün kalırsam
Beni benden çalsalar
Yıkasalar içimi
Beni yerden alsalar
Bir sigara içimi
Toprak diyor ki kalma
Benden göğe hicret et
İki ayna bir elma
Gurbette bitmez gurbet
Hayat eser bu tasa
Büyük fikirde durum
Düzlükleri ne kısa
Yokuşlar ne de uzun
Sensiz akşamdan beri
Akıl fikir seferî
Temas üssü pırıltı
Son müjdenin haberi
(Rapor, 1983)
***
Yukarıdaki satırları yazdım, yazımı bağladım, gazeteye göndermeye hazırlanıyordum ki, Fatih Yurdakul'dan telefon geldi; Kâmil Aydoğan vefat etmiş.
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
Bir süredir kanser tedavisi görüyordu. Geçenlerde hastanede ziyaretine gitmiştik. “Çok iyi görünüyorsun maşaallah” dediğimizde tatlı tatlı tebessüm edip, Akif İnan'la son görüşmelerinden birini anlatmıştı: “Vefatından birkaç gün önceki ziyaretimizde ona moral vermek için ‘Çok iyi görünüyorsun' filan demiştik de Akif Ağabey ‘Niye beni avutmaya çalışıyorsunuz? Ölümden mi korkacağım lan!' diye gürlemişti.” Böylece Kâmil Aydoğan da bize “Ölümden mi korkacağım lan!” demiş oldu.
Ağlamadan sızlamadan terk etti bu dünyayı. Yüzünde mütevekkil bir tebessümle göçtü ahiret yurduna. Adam gibi yaşadı, adam gibi öldü. Anladık ki, o güzel şiirleri karşılıksız çekten ibaret değilmiş.
Nasipse bugün Ankara'da Hacı Bayram-ı Veli Camii'nde ikindi namazından sonra cenaze namazı kılınacak, ardından Bağlum'da defnedilecek.
Rahmân'ın rahmeti üzerine olsun, mekânı cennet olsun.
Amin velhamdulillahi rabbilâlemîn.