Erdoğan ve Bahçeli, anlaşmazlık konusunun büyüklüğüne küçüklüğüne bakmadan kıyasıya didişmeyi, bağıra çağıra kavga etmeyi seviyor.
Kılıçdaroğlu ve Akşener de öyle.
Rakiplerine yüklenirken onlarla alay etmeyi, onları tahkir etmeyi, onlara ‘laf sokmayı' da seviyor bu siyasetçiler.
Böyle yaptıkça kopan alkış tufanlarını çok önemsediklerini zannediyorum.
Halbuki o alkış tufanları genellikle nezaket icabı koparılıyor.
İlgili konuşma metinlerini yazan zevatın ‘Burada alkış tufanı kopacak' dediğinin belli olduğu, hatiplerin de tonlamalarıyla yahut bakışlarıyla ‘Şimdi!' dediği yerlerde -hararetin yahut hakaretin ayyuka çıktığı anlarda- kopuyor alkış tufanları. (Amerikan komedi dizilerindeki kahkaha efekti gibi bir şey.)
***
Güler yüzlü bir ağır başlılıkla öne çıkmak, nezaket ve zarafetle takdir toplamak, tatlı bir dil ve yumuşak bir üslupla konuşarak alkış almak -hem de daha içten bir alkış almak- da mümkün.
Nereden biliyoruz?
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'na gösterilen teveccühten biliyoruz.
Hiç gündemde değilken üç-beş ayda Türkiye siyasetinin en popüler figürlerinden biri haline geldi Karamollaoğlu.
Söylediklerinin içeriğinden ziyade onları söyleyiş şekli -güler yüzlü ağır başlılığı, tatlı dili ve yumuşak üslubu- sayesinde kazandı bu popülariteyi.
Her kesimden -AK Parti dahil- sempati toplayabildi.
Sempatisini kazanamadıkları da var; ama onların nefretini de kazanmadı.
Muhabbet ve / veya itidal telkin ediyor.
Genelde böyle olunca, arada bir aslan gibi kükremenin de bir ağırlığı olur. (Bkz. halim selim kişiliğiyle tanınan Abdullah Gül'ün 15 Temmuz gecesi darbecilere kükremesi.)
Genelde çatık kaşlı ve bağırgan olunca ise, aslan gibi kükremek sıradanlaşır ve öyle olmaktan çıkarak ‘aslan gibi kükrermiş gibi yapmaya' dönüşür.
***
Yeri gelmişken, Temel Karamollaoğlu'nun yüzbinlerce Suriyeliyi hunharca katleden Beşşar Esed ve müttefiklerine (İran, Rusya) bir kere bile kükrememiş olmasını yadırgadığımı belirtmek isterim.
AK Parti hükümetinin Suriye politikasını beğenmeyebilir, Esed'li bir çözümü tercih edebilir, hatta Suriye'de gelinen noktada en büyük sorumluluğu rejim ve müttefikleri yerine muhalefet ve destekçilerine yükleyebilir ama ne olursa olsun Halep yahut Doğu Guta katliamı üzerine Esed'e, İran'a, Rusya'ya hatırı sayılır bir tepki göstermemiş olması mazur görülemez.
Bari ‘dostça' bir tenkitte bulunsaydı…
Doğu Guta'ya kimyasal silahlı saldırı düzenlendiğinde Karamollaoğlu sosyal medya üzerinden sert bir açıklama yaptı ama bu açıklamada fail ismi zikretmedi, ‘Kim yapmış olursa olsun' deyip geçti.
Farz edelim ki ‘Kimyasal silahı kimin kullandığı kesinleşmediği için' böyle yaptı; peki rejim ve müttefiklerinin Doğu Guta'da konvansiyonel silahlarla resmen ve alenen gerçekleştirdiği katliama faillerin isimlerini zikrederek tepki göstermekten niye geri duruyor?
***
Suriye parantezinin yanına başka parantezler de koyabiliriz.
Ama hiçbir parantez, Temel Karamollaoğlu'nun Türkiye siyasetine yeni ve güzel bir soluk getirdiği gerçeğini değiştirmez.
Son seçimlerde yüzde 1'in altında oy almış olan bir partinin genel başkanı bunu başarabildiyse, CHP yahut İYİ Parti veya MHP liderinin, hele AK Parti liderinin o yönde bir tavır değişikliği göstermesi halinde ülkemizdeki siyasî iklimin ne kadar yumuşayabileceğini varın siz hesap edin.