Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Körfez krizinin öğrettikleri

Fahrettin Dede, Türkiye'nin Körfez krizinden çıkarması gereken dersleri yazdı:

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-07-31 15:08:06

Körfez krizinin öğrettikleri

TIMETURK | FAHRETTİN DEDE

Geçtiğimiz 23 Mayıs'ta Katar'ın resmi haber ajansında Emir Şeyh Temim adına İran'ı destekler açıklamaların yayımlanmasıyla patlak veren Körfez krizi, aradan geçen 2 ayı aşkın süreye rağmen sıcaklığını koruyor. Ancak büyük bir farkla: Krizin başlangıcında Katar'ın işgal edilmesi ihtimali dahi konuşulurken bugün gelinen noktada Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır'a düşen; yumuşama, taleplerini yeniden gözden geçirme ve belki bir açıdan da hüsran oldu.

Daha geçtiğimiz hafta 13 şartı 6 ilkeye indiren, daha sonra dün yeniden 13 şartı dile getiren ancak daha ziyade ‘görüşmeler' üzerinde duran Arap ülkeleri aslında bu saatten sonra krizi yönlendiremeyeceklerinin farkındalar. Hiç kuşkusuz bunda Türkiye'nin Katar'a verdiği desteğin büyük payı var. Ancak Katar'ın görece ‘zafer'i Türkiye'nin kendisinin yanında durmasından ibaret değil.

ABD-AB FAKTÖRÜ VE DIŞARIDA OPERASYON GÜCÜ

Krizin en başından itibaren genel kanı, özellikle ABD ve onun yanında Avrupa Birliği bileşenlerinin ablukacı ülkelerin yanında duracağı şeklindeydi. Bu beklenti son derece normaldi de! Tamamı ABD ile yüksek düzeyli ilişki sahibi Körfez ülkelerinin sayıca fazla olması, bu ülkelerin Müslüman Kardeşler karşıtı siyaseti, ‘Arap Baharı'nın yaşandığı ülkelerde Batı bloku ile benzer politikalar gütmeleri ve Filistin davası için seslerini yükseltmeyip İsrail karşısında susmaları bu beklentinin ne denli normal olduğunu gösteriyordu. Krizin başında ablukacı blok tarafında poz veren ABD özellikle Katar ile imzaladığı 12 milyar dolarlık askerî anlaşma ve tatbikat sonrası ‘çözüm ve diyalog' odaklı mesajlar vermeye başladı. Zaten Almanya ve Fransa da krizin başından itibaren ‘diyalog' çağrıları yaptı.

Bu süreçte ablukacı ülkeleri endişelendiren bir başka husus ise Katar'ın potansiyelinin tahminlerinden çok öte bir noktada olduğunu görmeleri oldu. İlk 24 saatte Doha'dan yansıyan boşalan market rafları krizin magazinel boyutu olarak hafızalarda yer edindiyse de bu fotoğraflar yerini halkın Şeyh Temim ile dayanışmasını yansıtan anlamlı karelere bıraktı. Yönetici elit ile halk arasındaki uyum önemli olsa da bugünün Ortadoğu'sunda bu durum karşı blok için hiçbir anlam ifade etmeyebilir. Burada devreye Katar'ın yurtdışında operasyon yapabilme gücü girdi. Yani Katar'ın gücü Al-Jazeera Arapça'ya –ki bu da başlı başına büyük bir güç- indirgenemeyecek bir boyuttaydı. Evet, Katar krizin başından itibaren Malezya'dan Fas'a İslam dünyasındaki halkların kahir ekseriyetinin desteğini toplamasının yanında Batı cephesinde de ablukacı ülkelere “operasyon çekebileceği”ni açıkça gösterdi. Körfez ülkelerindeki hak ihlalleri Batı'da hiç olmadığı kadar konuşulurken Uluslararası Af Örgütü'nün, BAE'nin Yemen'de işkencelerle gündeme gelen hapishanelerine yönelik çağrısı bunlardan sadece biriydi.

TÜRKİYE'NİN ÇIKARMASI GEREKEN DERS

Katar krizi henüz sonuçlanmamış haliyle Türkiye için büyük dersler içeriyor. Katar'ın ve Şeyh Temim'in hedef alınmasının en önemli sebebinin uluslararası arenada Tayyip Erdoğan ile birlikte hareket etmesi ve ablukacı ülkelerin bir sonraki hedefinin Türkiye olacağı krizin başından itibaren defalarca kez ifade edildi. Ülkemizi yöneten devlet aklının da önlemlerini buna göre alması gerekiyor. Özellikle 15 Temmuz sonrası Batı ve Arap kamuoyunda kasıtlı olarak oluşturulan Türkiye karşıtı algı, Anadolu'yu hedef alacak “Körfez krizi” benzeri yeni bir saldırı dalgasında Türkiye'yi üstesinden gelemeyeceği mecralara sürükleyebilir. Bu durumda Türkiye'nin de maceraya girmeksizin tıpkı Katar gibi Batı içerisinde hamle yapabilecek bir alanı kendisine açması şart. Her yıl 24 Nisan'da Ermeni Meselesi üzerinden yaşanan heyecan bile bu durumun gerekliliğinin bir göstergesi… Türkiye, Büyükada tutuklamalarında da, derdini ne Batı'ya ne de Doğu'ya anlatabildi.

Bu hamleye İngilizce ve Arapça dillerinde yayın yapan medya kurumlarını güçlendirip yanına yenilerini ekleyerek başlanabilir. Bu şart! Çünkü Türkiye, ablukacı ülkeler tarafından hedef alındığında yanında ABD ve AB Bloku durmayacak. Dahası, ablukacı ülkelerden daha önce Batı ülkelerinin saldırıya geçebileceği ihtimalini de hesaba katmak gerekiyor.

SON VİDEO HABER

Iğdır'da AK Parti İl Başkanlığı binasına molotoflu saldırı

Haber Ara