TİMETÜRK|ÇEVİRİ MAKALE
Savaşlar, afetler ve göçler gibi nedenlerle aç ve susuz kalmış insanları “doyurmayı” dert edinmiş bir grup var. Adları Dünya Merkez Mutfağı. Şimdilerde Meksika sınırından daha iyi bir hayata kavuşmak için ABD'ye göçmek isteyen insanları “aç bırakmamaya” çalışıyorlar. Günde 3000 insanı doyuruyorlar. İşte Şef Jose Andres'in gözünden Tijuana'da bekleşen göçmenlere dair gözlemler ve yorumlar.
“Aralık ayının başından beri Meksika sınırındaki Tijuana boyunca farklı çadırlarda toplaşan insanların karnını doyurmaya çalışıyoruz. Özellikle en büyük kamp, El Barretal adında gece kulübünden sığınma alanına dönüşmüş olan 2000 kişinin kaldığı kamp.
Her şeyden önce bizler aşçıyız. Yeteneklerimizi insanları en iyi yiyeceklerle çabuk ve yeterli biçimde doyurmak için kullanıyoruz. Yani dünyanın bir ucunda bir mutfak açtığımız zaman deneyimimizi ve yıllar içinde geliştirdiğimiz sistemimizi oraya taşıyoruz. Başarımızın sırrı olarak yereldeki insanlarla işbirliği yapıyoruz ve bu nedenle Tijuana'daki birçok aşçıyı da göreve çağırdık onlar da duyarlı davranarak geldiler.
İnsanlara imkansız koşullarda içinde sebze, et ve pirinçten oluşan sağlıklı bir tabakla günlük hayatlarında biraz normallik yaşatmaya çalışıyoruz.
Amerika'da bazı insanlar, karınlarını doyurmaya çalıştığımız bu insanların neden evlerini terk edip kilometrelerce kuzeye yürüdüğünü anlayamıyor. Çünkü bu göçmenler çok kötü durumdalar, kaçtıkları şiddet ve yoksulluğun boyutu birçok Amerikalının hayal edemeyeceği kadar zor.
Mesela bir kahve çiftçisi ile konuştum. Böcek ve hastalıklara karşı bitkilerini koruyacak parası olmadığı için ilaç alamamış ve tropikal iklimde bitkiler ölmüş. Kahve söz konusu olunca üç yıl beklemeden ekim yapılamıyormuş ve bu üç yıl da hiçbir geçim kaynağı olmayan bir insan için beklenmesi çok uzun bir süre.
Ben ABD hükümetinin neden bu ülkelerin devlet başkanlarını Washington D.C'ye çağırıp insanları sınıra götüren bu sorunlar hakkında konuşmadığını anlayamıyorum. Neden Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun bu ülkelere seyahat etmediğine ve sorunun kökenine inerek bir çözüm planıyla öne çıkmamasına akıl erdiremiyorum.
Bu sadece ABD için ulusal bir kriz değil bütün bölgeyi kapsayan insani bir kriz.
Tijuana'da iken birçok insanla konuştum ve insanların bizim çılgın politik savaşlarımızı takip etmediğini gördüm. Şu anda sınıra yürüyenlerin aklında politika yok. Sadece mümkün olan daha iyi bir hayatı yaşama şansını istiyorlar. Bu insanlar birilerinin onlara kulak vermesini istiyor ancak umutlarını kaybedip evlerine dönen birçoklarını da görüyoruz. Biz ise onlara değer verdiğimizi göstermek için insanlara bir öğünde bir tabak sunarak üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz.
Amerika gibi büyük bir hükümet sorunu çözmeyip yenilerini yaratırken bu mutfağı açamaya karar verdik.
Öte yandan duvarın bir tarafında göçmenleri doyurmaya çalışırken diğer tarafta maaşları ödenmeyen federal işçilere yemek sağlıyoruz. Bunun politik bir duruş olduğunu düşünen varsa gitsin o insanlarla da konuşsun, ben her gün konuşuyorum. Oradaki anneler ve babalar da Meksika sınırındakiler gibi yarının ne getireceğini bilmiyorlar; açlar ve onlar içinde Washington'dayız.
Bu Tijuana ve Washington arasındaki koşuşturmalarım sırasında gerçekten bir şey keşfettim. İyi bir evleri ve düzenli yaşamları olan Amerikalılar bile geleceği karanlık ve endişe verici görürken Tijuana'daki en fakir ve en çaresiz durumdaki çoluk çocuk bebek kadın aileler ise o hallerinde bile bardağın dolu tarafına bakarak bir umut içerisinde bekleşiyorlar.
Bu yaşadığımız dünyadaki en iyi hatırlatıcıdır; daha kısa duvarlara ve daha uzun sofralara ihtiyacımız var. Şimdilerde dünya hakkında her zamankinden daha fazla hissettiğim bir duygu.
Kaynak: roadsandkingdoms.com