Dolar

32,5148

Euro

34,9317

Altın

2.433,94

Bist

9.716,77

Bilici: Cemaat güç zehirlenmesi yaşadı

Taraf yazarı Mücahit Bilici, Timetürk'ün sorularını yanıtladı. Bilici, Gülen cemaatinin güç zehirlenmesi yaşadığını ve AK Parti ile Cemaat arasında yaşanan kavganın, meşruiyet ve güç arayışının perdesi olduğunu savundu.

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-07-07 14:48:43

Bilici: Cemaat güç zehirlenmesi yaşadı

MUSTAFA DARİSTAN | TİMETÜRK

Taraf Gazetesi yazarı ve New York Şehir Üniversitesi (City University of New York -CUNY) bünyesindeki John Jay College'da Sosyoloji bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mücahit Bilici, 7 Haziran Genel Seçimleri, Cemaat ve 'Paralel Yapı' tartışmaları, Kürt Sorunu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve son yaşanan gelişmelerle ilgili Timetürk'ten Mustafa Daristan'ın sorularını cevapladı. Seçimler öncesi sistem değişikliği beklentisinin yarattığı gerginliğin, seçim sonuçlarıyla birlikte gerilimi düşürdüğünü söyleyen Bilici, “koalisyon belirsizliği, sadece endişeleri askıya aldı, ortadan kaldırmadı,” ifadesini kullandı. 

Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) Türkiyeleşme çabası için, HDP, Kürt siyasi hareketi için bir çoğulculaşma ve demokratlaşma fırsatı olduğunu söyleyen Bilici, “İyice özerkleşip demokratik temsilin adresi haline gelmeli. PKK'den özerkleşmediği sürece HDP gerekli meşruiyet ve itibari bulamaz. Hele hele Türkiye partisi olmak için silah ve vesayet gölgesinden çıkması şart” ifadelerini kullandı.

"Erdoğan bir siyaset virtüözüdür. Gerçek bir siyasi liderdir. Machiavelli onunla iftihar ederdi" ifadesini kullanan Bilici, Cemaat-Hükümet kavgası için de “Cemaat, güç zehirlenmesi yaşadı ve kendini devletin tek sahibi gibi görmeye başladı. Ayrıca Erdoğan'a yönelik hamle yolsuzluk gibi hâkli bir gerekçeyle yapılmış olsa da öyle sunulduğu için ihlassız olmuştur ve basarisiz olmuştur. Cemaat, su an hızla Türklükten ve Türk milliyetçiliğinden çıkmaktadır. Bu hayırlı bir gelişmedir. Cemaat, Türkiye'de kanun hakimiyetinin ve temel hak ve özgürlüklerin savunuculuğu rolünü ki bunu kader onlara vermiştir, sahiplenmeli ve gerçekleştirmelidir” dedi.

İŞTE O RÖPORTAJ

"SEÇİM SONUÇLARI GERİLİMİ DÜŞÜRDÜ"

7 Haziran seçimlerinden sonra görünen tıkanıklık ve gerginlik nasıl aşılabilir? Toplum arasında giderek açılan mesafe hangi yollardan, hangi tedbirlerle kapatılabilir?

Türkiye'de başkanlığa gidilen fiili süreçte yasa ve anayasa yeniden - kurucu irade tarafından askıya alındığı için toplumda ciddi bir gerilim birikmesi oldu. Seçim sonuçları ve kısmi değişim ümidi, bu gerilimi düşürdü. Ancak sorunlar devam ettiği gibi ne kadar düzeleceği hala muallakta. Koalisyon belirsizliği, sadece endişeleri askıya aldı, ortadan kaldırmadı.

"DİNDARLIĞIN SOL PARTİSİ HENÜZ DOĞMADI"

Türkiye'de sol kesim ve İslami kesim arasındaki mesafe oldukça büyük. Bunda kimin, ne denli hatası var? Ya da buluşmalı mı? HDP'nin İslami kesime açılım adımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bence hatanın büyüğü solu Türkiye'ye taşıyan elitlerin modernleşme arkaplan veya tercihlerinden dolayı kendi toplumlarına olan yabancılaşması ve yerli olamamasıdır. İslam cenahında ise dindarlar kendi özgürlüklerini nasıl kazanacakları endişe ve meşguliyetiyle esasen solla ciddi bir karşılaşma ve temas yaşamadılar. Komünizm ve dinsizlik arasında (soğuk savaş dönemi) oluşan özdeşlik böyle bir teması imkansızlaştırdı. Fakat dindarlar özgüven ve iktidar sahibi oldukça içeriden bir sol söylemin ve damarın ortaya çıkacağını rahatlıkla söyleyebilirim. Bence bugün AK Parti dindarlığın sağ partisidir. Dindarlığın sol partisi henüz doğmadı. Doğmalı, ta ki dini söylem içinde sol duyarlılık sağ galeyancılığa ve milliyetçiliğe bir insaf ve denge getirsin.

HDP'nin adımları bu açıdan olumlu. Şu anki fotoğraf dindar Turk sağcılığına karşı dine hürmetkar Kürd solculuğu gibi birsey. Sol damar önemli ve olmalı ancak soldan ibaret olmamalı HDP'nin tutturması gereken çizgi.

Televizyon ekranlarında, gazete haberlerinde, köşe yazılarında; seçim çalışmalarıyla birlikte başlayan, halen de devam eden tartışmalarda ‘paralel yapı'nın ve ‘dış güçler'in dizaynı, desteği eleştirisi yöneltildi, bu tür yaklaşımlar ne kadar inandırıcı? Bu eleştirilerin yöneltilmesi neye bağlanabilir?

Gülen Cemaati'nin Erdoğan'a bürokratik enstrümanlarla politik bitirme hamlesi yaptığı bir gerçek. Erdoğan'ın bunun intikamını almak istemesi de bence çok normal. Ancak bunda insaf ve ölçü tamamen kaçmış durumda. Gülen mensuplarını siyasi olarak tasfiye etmekle yetinmeyip bütün bir kitleyi şeytanlaştırmak, hainleştirmek cezadan fazlasıdır, adaletsizliktir. Bence anti-Gülen propaganda çok başarılı olmuştur. Her milliyetçilik kendisi gibi olmayanı dış güçlerin maşası olarak görür. Normal ittifak ve tercihler böyle bağlamlarda ihanet olarak sunulur. Kitleler de ekseriyetle onları bombardıman eden medyaya karşı fazla direnmezler.

PKK'DEN ÖZERKLEŞMEDİĞİ SÜRECE HDP GEREKLİ MEŞRUİYET VE İTİBARI BULAMAZ

HDP nasıl Türkiye partisi olur? Emanet oy tartışmaları için neler söyleyebilirsiniz?

HDP, Kürd siyasi hareketi için bir çoğulculaşma ve demokratlaşma fırsatıdır. Bunun iyi değerlendirilmesi lazım. PKK Türkiye içinde silahsızlanmalı ancak Türkiye dışında Kürd ordusu olarak mütecaviz güçlere karşı Kürd coğrafyasını savunmalı. Barzani düşmanlığı gibi hastalıklardan kurtulup bir iyilik gücüne dönüşmeli. HDP ise iyice özerkleşip demokratik temsilin adresi haline gelmeli. PKK'den özerkleşmediği sürece HDP gerekli meşruiyet ve itibarı bulamaz. Hele hele Türkiye partisi olmak için silah ve vesayet gölgesinden çıkması şart. HDP'ye değişik cevreler değişik amaçlarla oy verdi. Emanet oy oranının az olduğu malum. Asıl büyük gelişme dindar Kürdlerin HDP'ye oy vermesidir. Bu bir dönüşüm talebi ve istikamet tavsiyesidir. HDP'nin bu mesajı dinleyip doğru yolda yerlileşme ve evrenselleşmeyi bir arada götürmesi gerekir.

"İDEAL KOALİSYON AK PARTİ - HDP KOALİSYONUDUR"

Seçim sonuçlarıyla birlikte, koalisyon hükümetinin kurulacağına kesin gözüyle bakılırken, sizce koalisyon hangi partiler arasında kurulmalı? HDP'nin baştan itibaren AK Parti'ye kapıları kapatmasına nasıl yaklaşıyorsunuz?

Benim için ideal koalisyon AK Parti-HDP koalisyonudur. Kürd sorununun çözümü için. Ancak Türkiye'deki genel gerilimin düşmesi noktasında ise AK Parti-CHP koalisyonu daha iyi olabilir. AK Parti üzerindeki Erdoğan vesayetinin de hafiflemesi veya bitmesi önemli bir boyut.

Türkiye'de ‘sol'un işçi kesimi dâhil toplumlaşamaması, yine ‘sol'un iktidar söylemi dışında gündem oluşturamamasını hangi nedenlerle açıklayabilirsiniz?

Sol halkın dilini değil, teori kitaplarının terminolojisini kullandığı için başarılı olamamıştır. Ancak en büyük hata din konusundaki yüzeysel ve yanlış yaklaşımdır. Turkiye'de İslamla barışık olmayan bir solun varolma şansı yoktur.

"DİNİMİZİ DEVLETTEN BİLEN KİFAYETSİZLER OLARAK KALACAĞIZ"

Türkiye'de tarih sirkülasyonu içerisinde iktidarın elden gitme korkusunun “din elden gidiyor” söylemini siyasetçilerin diline düşürmesini neye bağlayabiliriz?

Acı gerçek Türkiye'de çoğu insanın din diye veya dinin garantisi diye devlete taptığı gerçeğidir. Devletin kulu olmaktan devlete hükmeden vatandaş olmaya geçişi başaramadığımız surece aklimizi da dinimizi de devletten bilen kifayetsizler olarak kalacağız. Siyasetçi toplumun damarlarını gıdıklar. Din elden gidiyor, laiklik elden gidiyor turu çağrılar kurnaz damar sömürüleridir.

Türkçü' ve ‘Kürtçü' kavramları, siyasi dilin sınırları dâhilinde sürekli kullanılıyor. İkisi de aynı mıdır? Değil ise nedenleri nelerdir?

Bunlar teorik olarak mümkün iki durumu ifade ediyor. Benim açımdan milliyetçiler arasında fark yoktur. Yani Kurt milliyetçisi ahlaki olarak Türk milliyetçisinden ne daha iyi ne de daha kotudur. Türkçü var, Kürtçü de var. Fakat her Kürtçü denilen Kürtçü olmayabilir ve çoğu kez değil. Türkiye'de Kürtçülük suçlaması, Kürd olmanın imkânsızlaştırılması için tetikte tutulup kalleşçe çekilen bir silahtır. Çoğu kişi madem öyle evet ben Kürtçüyüm der. Benim nazarımda tüm milliyetçilikler eşittir. Fakat cahiller bazen adalet ve demokratik sahiplenmeyi de milliyetçilik ile etiketledikleri için durum karmaşıklaşmıştır. Solcuların ‘ezilen ulus milliyetçiliği' yaklaşımı da yaraya tuz basmıştır. Bu konuda daha detaylı tavzihlere ihtiyaç var.

AK Parti'nin başlattığı ve Türkiye'nin Kürt Sorunu'nda ilk kez bu kadar ilerleme kaydettiği ‘çözüm süreci'nde işleyişin doğru ve yanlış taraflarını sıralayabilir misiniz? Şu an gelinen noktada ‘çözüm süreci' nasıl bir biçime sokulacak, devam etmeme riski var mıdır?

İlkesel bir süreç yerine pazarlık ve secim endeksli bir pragmatizm esas alindi. Halbuki temel haklar sözkonusu olduğunda lam ve cim, laga ve luga olmamalı. Şeffaflık da yok. Güçlü liderlerin inisiyatifi ve iyi niyeti yeterli görülüp, geniş kitleler ve hatta elitler bu isin dışında tutuldu. Akil Adamlar heyeti gibi şeyler ise bir istihbarat müsameresinden başka birşey değildir. Halkı dinleme numarasıyla propaganda yapmak dışında bir fonksiyon icra edildiğini zannetmiyorum. Konuyla ilgisi olmayan ama iyi tetikçilik yapanlar ve kulak dolduran isimlerle böyle ciddi bir iş yapılmaz. İş ciddi değilmiş demek ki.

Çözüm sürecinde geriye dönüş mümkün değil. Durabilir ama geriye gitmez. İleriye gitmeye ise bir sürü sebep ve dinamik var.

PKK SİLAH BIRAKMAZ, TÜRKİYE DIŞINA ÇIKMASI YETERLİ SAYILMALI

Orta Doğu coğrafyasında iç çatışmalar devam ederken, ‘çözüm süreci' ayağında PKK'nin silah bırakması nasıl gerçekleşebilir?

Şu an PKK silah bırakmaz. Rojava'daki durum sürerken PKK silah bırakmaz. Türkiye dışına çıkması yeterli sayılmalı. Bir de PKK'nin kendi dışında iki tarafın üzerinde anlaştığı bir denetim mekanizmasına tabi olmayı kabul etmesi sağlanabilir. Böyle bir hakemlik kurumu oluşturulmadığı için karşılıklı güvensizlik ve ayak sürtmeler kaçınılmaz oldu.

Kürt Sorunu'nda atılan adımları varsaydığımızda, barışın tam anlamıyla sağlanması için her iki tarafın da hangi koşullara bağlı kalması, hangi adımları atması gerekir?

Kim ne istiyor, kim ne verecek gibi şeyler ortaya konsa. Fazla isteyen, yeterince vermeyen, kandıran, sözünden dönen, bedel ödemeyen her kimse ortaya çıkar ve kamusal vicdan onu mahkum eder. Bunların hiçbiri olmadı.

Kürdlerin teori hastalığı” başlıklı yazınızda Meclis'teki partilerin içerisinde ‘İslamın ruhuna en uygun program Öcalan ve PKK'nın Demokratik Özerklik programıdır,' demiş; Öcalan'ın Bookchin'den yararlanmasını, Bediüzzaman'dan ise yararlanmamasını eleştirmişsiniz, bunu biraz açabilir misiniz?

Biraz uzun konu ancak sunu söyleyebilirim: İslam fıtrat dinidir. Ekoloji ve demokrasi fıtratın doğadaki ve siyasetteki yansımalarıdır. Solun yeşil damarı İslamin doğallık durağıdır. Yolcular birbirlerine yabancı ve farklı muhitlerden geliyorlar. Fakat yol kesişmiştir. Demokrasi toplumsal şeriatın gereği, özerklik ise insanın hilafetidir. Bugün İslamin siyasi anlayışına en yakın program demokratik özerklik projesidir. Bunu söylerken kimseyi memnun etmek gibi bir derdim yok. Zaten iki taraf da bu tespitten rahatsız oluyorlar. Fakat gerçek budur.

"AK PARTİ DEVRİM YAPTI"

AK Parti'nin 13 yıllık iktidarında olumlu-olumsuz taraflarını sıralayacak olursanız, en dikkat çekilecek yanlarını açıklayabilir misiniz?

Devrim yapmıştır AK Parti. Dindarlara özgüven restorasyonu en büyük kazanımıdır. Eski sistemi eritmiştir. Bunlar büyük kazanımlardır. Ancak bunların yerine bir anayasa değil Tayyip Erdoğan'ı koymak istemiştir. AK Parti'nin sosyal devrimi göz kamaştırıcıdır. Siyasal devrimi ise karizmatik çıkmaza saplanıp kalmıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan için nasıl bir profil çizebilirsiniz?

Erdoğan bir siyaset virtüözüdür. Gerçek bir siyasi liderdir. Machiavelli onunla iftihar ederdi. Karizma siyaseti sarsıcı ve yırtıcıdır. Erdoğan da çok şey yırtıp, çok kesimi sarsmıştır. Türkiye'de tarihi hızlandırmış ancak istikameti kendinde tutmuştur. Yani istikamet kendisi kaldığı için her taraf onunla dolmuştur. Yol ona çıktığı için yolculuk bugün tıkanmıştır. Karizma siyasetinin trajedisidir bu.

"CEMAAT GÜÇ ZEHİRLENMESİ YAŞADI"

Cemaati eleştiren güçlü yazılar kaleme aldınız. Cemaat kanadı nasıl bu kadar şahinleşti? Cemaat ne yapmalı?

Cemaat, güç zehirlenmesi yaşadı ve kendini devletin tek sahibi gibi görmeye başladı. Ayrıca Erdoğan'a yönelik hamle yolsuzluk gibi hâkli bir gerekçeyle yapılmış olsa da öyle sunulduğu için ihlassız olmuştur ve basarisiz olmuştur. Cemaat, su an hızla Türklükten ve Türk milliyetçiliğinden çıkmaktadır. Bu hayırlı bir gelişmedir. Cemaat, Türkiye'de kanun hakimiyetinin ve temel hak ve özgürlüklerin savunuculuğu rolünü ki bunu kader onlara vermiştir, sahiplenmeli ve gerçekleştirmelidir. Cemaat Tayyip Erdoğan'dan da AK Parti'den de daha kalıcıdır. Aynı şey PKK için de geçerli. Cemaat, eski tarzını terkedip, mertlik, açıklık ve dürüstlükle hareket ederse gelecekte tekrar meşruiyetini tazmin edecektir.

Peki, Erdoğan'ın ‘Cemaat'e ‘ne istediler de vermedik' çıkışı bir iktidar savaşının kanıtı mı?

Cemaat Hükûmet savaşı çıplak bir iktidar savaşıdır. İki taraf da bunu başka şekilde sunarak kendine meşruiyet ve kendi güç arayışına görünmezlik sağlamaya çalışıyor. Savaşa karar verdikten sonra diğer hersey birer mermi ve gülledir. Dershane tartışması, masonluk, dış güçler vs vs bunlar hep bos laflardır. Savaşa karar verdin mi düşmanın üstüne ne gelse atacak ve ondan ne gelse kötüleyeceksin. Olay bundan ibarettir.

Mücahit Bilici kimdir?

Doç. Dr. Mücahit Bilici New York Şehir Üniversitesi (City University of New York -CUNY) bünyesindeki John Jay College'da Sosyoloji bölümü öğretim üyesidir. Diyarbekir, Silvan'da doğdu. Silvan Lisesi'ni bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünde okudu. Bir süre Bilgi Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olarak çalıştıktan sonra ABD'ye doktora yapmak üzere gitti. University of Michigan, Ann Arbor'da sosyoloji doktorasını tamamladı. İlgi alanları sosyal teori, İslami düşünce ve felsefe, çalışma alanları ise Amerika'da İslam, Said Nursi, Türkiye toplumu ve Kürd kimlik ve düşüncesidir. Finding Mecca in America: How Islam Is Becoming an American Religion (University of Chicago Press, 2012) isimli kitabı, İslam'ın Amerikan coğrafyasını vatan edinme sürecini inceliyor. Kürd sorunu, İslamcılık ve Said Nursi üzerine çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanmış makaleleri bulunan Bilici, 2013 yazından beri Taraf gazetesinde düzenli köşe yazıları yazıyor.

Haber Ara