Bir soru ile başlayalım: ABD'nin Suriye'deki önceliği yüzbinlerce vatandaşını katleden ve milyonlarcasını yurtlarından eden Beşşar Esad'ı düşürüp Suriye'ye demokrasi getirmek mi, yoksa kendi çıkarları mı?
ABD ve onunla birlikte hareket eden koalisyon devletlerinin dışında bir de Rusya ve İran var tabii ki.
Esad'ın kalması için Suriye'ye giren Rusya ve İran ile Esad'ın gitmesi için Suriye'ye giren ABD'ye bağlı güçlerin en önemli benzerliği ellerinden geldiğince Suriye'yi tahrip etmek değil mi? Havadan, karadan ve denizden bombalıyorlar, yakıp yıkıyorlar, öldürüyorlar ve göç ettiriyorlar. Dikkat edilirse, her birinin hedefleri farklı olsa da, ortak çıkarları Esad'ın sultasını sürdürmesi.
ABD, Esad'ın yerine gelecek olanın da en az savaş öncesindeki Esad kadar kendi çıkarlarına uygun biri olmasını istiyor. Esad'ın en büyük muhalif gücü olan ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) ABD'nin bu talebini karşılayacak bir yapı olmadığı içindir ki, ABD bu oluşuma gereken desteği vermekten sakınıyor..
ABD'nin İŞİD ile mücadelesinde ne kadar ciddi olduğu da şüphelidir. Çünkü İŞİD'in bir süre daha olmasını kendi çıkarları açısından gerekli görüyorlar gibi bir sonuç çıkıyor izlediği politikadan. Eğer İŞİD ile mücadelesinde samimi ise, Irak'ta Barzani ile ve Suriye'de ise ÖSO ile işbirliği yapması ve onları desteklemesi gerekmez mi?
Bunların yerine PYD'yi destekleyip bölgede güçlendirmeye çalışmasının amacı, İŞİD'e karşı mücadele etmek veya İŞİD'i ortadan kaldırmak falan değil, PYD'yi Türkiye'nin ve Barzani'nin başına musallat etmek içindir.
Bunun da nedeni milli çıkarlarını ve halklarının geleceğini başkalarının çıkarlarına tercih eden ve bu onurlu duruşlarından dolayı gittikçe güçlenen Erdoğan ve Barzani'dir. ABD ve diğerleri Türkiye'nin kimi söylem ve eylemlerinden ciddi bir şekilde rahatsızlık duyduğu bilinmeyen bir şey değil. Hakeza Barzani'nin son yıllardaki duruşunu da kendi çıkarlarına uygun görmüyorlar.
Onlar, bütün komşularını potansiyel düşman gören, vatandaşlarının ezici çoğunluğunu mürteci ve bölücü olarak görüp kesintisiz baskı uygulayan, üretimden, kalkınmadan, gelişmeden hazzetmeyen ve sanayiden teknolojiye birçok alanda kendilerine bağımlı ve bunlardan da daha önemlisi istediklerinde darbe yaptırabildikleri dünkü Türkiye'yi istiyorlar.
Erdoğan'ın zamanla hizaya getirebileceklerini umarken, Erdoğan'ın; “dünya 5'ten büyüktür”, “BM adil bir yapı değil ve üslendiği yükümlülükleri de yerine getirmiyor” ve “Terör ve teröristler arasında ayrım yapamazsınız” gibi ifadeler kullanmasını, silah sanayiinden teknolojiye, tarımdan ulaşıma dışa bağımlılıktan kurtulmak için önemli adımlar atmasını ve ülkeyi bölmenin eşiğine getiren Kürt Sorununu çözme iradesini ortaya koyup bu doğrultuda devrim niteliğinde değişiklikler yapmasını takdir etmeleri beklenemez elbette!
Barzani'den de rahatsız olmaları benzer nedenlerden dolayıdır. Onlar Kürtlerin birbirini öldürenini, Kürtlerin Araplarla, Farslarla ve Türklerle savaşanını severler. Oysa bütün bunlar Barzani için dünde kalan şeylerdir. Kendisi aynı hataları tekrar etmekten özenle kaçındığı gibi, hala şiddeti bir yöntem olarak gören Kürt gruplarını da akıllarını başlarına almaya çağırıyor. Buna rağmen şiddette karar kılanları ise Kürtlere ihanet edenler olarak görüyor. Barzani, bütün bunlarla birlikte ve üstüne üstlük bir de Erdoğan'lı Türkiye ile birlikte birçok alanda ciddi adımlar atmış ve atmaktadır.
Dolayısıyla bölgeyi yeniden şekillendirmek isteyenler için Erdoğan'lar ve Barzani'ler ciddi birer tehdittir. En azından kontrol altında tutulmaları gerekir. İşte şimdi PYD üzerinden yapmak istedikleri de budur.
Türkiye'nin ABD'yi PYD'nin PKK'ya bağlı bir terör örgütü olduğu konusunda uyarmasına karşılık, ABD'nin resmi ağızları PYD'yi bir terör örgütü olarak görmediklerini, PYD'nin İŞİD'e karşı mücadelede iyi bir müttefik olduğunu ve PYD'yi PKK'dan ayrı olarak gördüklerini birkaç kez açıklamak durumunda kaldılar.
PKK'yi terör örgütlerinin listesine alan Avrupa ülkelerinin neden PKK'yı desteklemeye devam ettiklerine dair gerekçeleri de ABD'ninki gibidir.
ABD ve AB'nin Kürtlere biçtiği bir rol var. Buna en uygunu da PKK'dir. Türkiye sınırı boyunca Suriye'nin kuzeyini PYD'nin kontörlüne geçirmeleri de ihtimal dâhilindedir. Böylece Türkiye ile Kürdistan Bölgesel Yönetimini de sürekli bir şekilde uğraştırma ve birbirine düşürme imkânı da elde ediyorlar. PKK-PYD böyle bir rolü almaya teşnedir.
Bu küresel kuşatmayı yarmanın ve en az zararla kurtulmanın yolu da Türkiye ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin adil ve dolayısıyla güven veren ittifakından geçmektedir.
Yorum Yap