Dolar

32,4969

Euro

34,8842

Altın

2.441,70

Bist

9.716,77

Viyana izlenimleri

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-09-09 15:02:12

Viyana izlenimleri

Ağustos'un son haftasında Viyana'da idim.  Tatil ve izin dönemi olmasına rağmen yine de birçok dostumuzu gördük ve hasbihal ettik. Haliyle kimi Avusturyalılarla da temasımız oldu.

Fakat kim ile konuşursanız, ilk konu veya sohbetin geldiği konu hep aynı; Türkiye, Türkler, mülteciler ve Müslümanlar. Ve bütün bunlarla birlikte tabii ki Erdoğan!

Basın-yayın organlarının da işlediği ana tema budur. Ki topluma bu gündemi dayatan da zaten basın-yayın organlarıdır.

Viyana'da yaşayanlar bilir, yılardan beridir tren-metro istasyonlarında ve kalabalık noktalarda “Heute” ve “ÖSTERREICH” adında iki gazete bedava sunulur. İlki Neue Kronen Zeitung'un ve ikincisi Österreich'in o günkü bir özeti gibi aynı zamanda. Bunların olmazsa olmazı ikinci ve üçüncü sayfalarında Müslümanlar üzerine en az bir haberin mutlaka, ama mutlaka yayınlanmasıdır. Bu haberlerin özelliği, önyargılı, çarpıtıcı, yönlendirici, kışkırtıcı ve toplumu doğrudan veya dolaylı olarak kin, nefret ve düşmanlığa sevk edici içerikte olmalarıdır.

Diğer Avrupa ülkelerinin Avusturya medyasından bir farkı yok maalesef.

Batılı politikacıların söylem ve eylemleri ile Batı medyasından çıkardığımız sonuç, hepsinin, yani politikacılar ile medya sahiplerinin kontrollü bir İslam-Müslüman-Yabancı karşıtlığında bir uzlaşma içinde olduklarıdır. Müslüman olsun veya olmasın, bütün yabancılar da bundan olumsuz etkilenmekte ve “öteki” gibi muamelelere maruz kalmaktan ciddi rahatsızlık duymaktalar. Ataları 50, 60 ve hatta 100 yıl önce gelenlerin ikinci ve üçüncü kuşak çocukları doğal olarak kendilerini Avrupalı olarak görüyor ve tanımlıyorlar. Bu duygu ve düşüncelde olmaları doğal. Çünkü burada doğup büyümüşler ve buraya aittirler. Ama kendisini “medeni” olarak tanımlayan ve dünyaya pazarlayan Batı için onlar dün yabancı idi, bugün yabancıdır ve yarın da yabancı olarak kalacaklardır. Bu yabancılardan çoğunun Hristiyan olması da Batılılar için neredeyse bir anlam ifade etmemektedir.

Batının hesaba katmadığı veya katmak istemediği yahut hesaba katsa da ciddiye almadığı bir husus, yabancıların gözlerinin artık açıldığıdır. Bu yabancılar tarihlerini okuyorlar; hangi batılı ülkeler tarafından işgale uğradıklarını, katliamlardan geçirildiklerini, sömürüldüklerini ve birkaç kuşak önceki atalarının buralara neden ve nasıl geldiklerini veya getirildiklerini öğreniyorlar. Yer üstü ve yer altı kaynaklarıyla Avrupa'dan daha zengin olan ülkelerinin neden daha fakir ve hatta açlıkla pençeleşir bir durumda olduğunu sorgulayabiliyorlar. Demokraside görece bir düzeyi yakalayan Avrupa'nın neden kendi ülkelerine demokrasiyi çok gördüğünü ve bunun yerine kaos, çatışma ve güvensizliği empoze ettiğini artık biliyorlar.

Toparlamak gerekirse, Batı bu kontrollü yabancı düşmanlığını ve mültecileri Avrupa'ya sokmama türü politikalarını uzun süre devam ettiremez. Çünkü Avrupa'da yaşayan her yabancı biliyor ki, burada bulunmasının müsebbibi de, diğer insanların mülteci olup Avrupa'nın kapılarına dayanmalarının müsebbibi de batılı ülkelerin bizzat kendileridir.

Onlar istedikleri kadar barış, demokrasi, insan hakları ve terörle mücadele adına Afganistan'a, Irak'a, Suriye'ye Libya'ya ve diğer ülkelere geldiklerini iddia etsinler. Bu ülkelere yağdırdıkları bombalar, buralarda öldürdükleri milyonlar ve buralardan gasp edip götürdükleri madenler her şeyi ortaya koyuyor.

Kurdukları El-Kaide, İŞİD türü terör örgütlerini de ilanihaye kullanabileceklerini sanmasınlar. Bunlar arasında kullanıldıklarının farkına varanlardan bazıları en ummadık anlarda ve en ummadıkları yerlerde kendilerini vurabilirler. Ki bunun birkaç acı örneğini de maalesef yaşadık.

Avrupa'daki Müslümanlar da bu kontrollü karşıtlıktan oldukça rahatsızdırlar. Kimisi çareyi kendi ülkelerine dönmekte bulurken, kimileri de yaşadığı yere ait olduğunu ve olduğu yerde yaşamaya devam edeceğini söylemektedir.

Avrupa'daki bu olumsuzluklarla mücadele ederken, dikkatli olmak ve Avrupa kamuoyu ile medyasını ve politikacılarını aynı görmemek gerekir. Çünkü kamuoyu her ne kadar medya ve kendi politikacıları tarafından manipüle edilse de, içinde hala insani yönü ağır basan bir vicdan taşıdığını söyleyebiliriz. Bu vicdan ile doğrudan bir temasımız olmalı.

Yabancılara bu anlamda büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Gerek bireyler ve gerekse sivil toplum kuruluşları kamuoyunda daha fazla görünür olmak durumundadırlar. Bu görünürlük elbette ki nitelikli, kısaca her yönüyle insani olmalı. Ancak bu şekilde art niyetli politikacılar ile at niyetli medyanın kirli emellerini kursaklarında bırakabilirler.

Malum ülkelerin Türkiye ve özellikle Erdoğan karşıtlığını ve 15 Temmuz'daki darbe girişiminden yana tavırlarını da doğru okumak gerekir.

Kendisini medeniyetin, demokrasinin ve insan haklarına saygının merkezi ve hamisi olarak dünyaya dikte ettiren Avrupa, istediği ülkeye müdahaleyi, istediği ülkede hükümet kurmayı ve hükümet devirmeyi ve o ülkelerin kaynaklarından istediği gibi yararlanmayı da kendisi için doğal bir hak olarak görmektedir. Onların bu arzularının hilafına bir duruş sergileyen bir hükümete tahammülleri yoktur. Onlar için önemli olan, dillerine pelesenk yaptıkları demokrasi, insan hakları vb. kavramlar değil, ilahlaştırdıkları çıkarlarıdır. Bu çıkarlara hizmet etmeyen her hükümet veya devlet başkanı onlara göre otoriterdir, diktatördür ve dolayısıyla bertaraf edilmeleri gerekir. Türkiye'ye ve Erdoğan'a olan karşıtlıklarının ve yer yer düşmanlıklarının sebebi de budur. Avrupalılar genelde yabancılara ve özelde Türklere karşı yürüttükleri bu “kontrollü karşıtlık-kontrollü düşmanlık” politikalarını daha ne kadar sürdürebilecekleri de genelde yabancıların ve özelde Türklerin tutumlarına ve izleyecekleri politikalara bağlıdır.

Avrupa'daki Türkiyelilerin yaygın bir örgütlenmeleri ve dolayısıyla örgütlü bir yapıları var. Bu yapılar etnik, ideolojik ve dini özellikleri bakımından da oldukça çok çeşitlidir. Ancak üzülerek belirtelim ki, hiçbiri de temsi ettiği kesimin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir donanımda değil. Bundan dolayıdır ki, yukarıda değindiğimiz sorunların çözümüne katkıları da olamamaktadır.

Bu yapılar kendilerini yenileyebildikleri oranda Avrupa'daki bu kontrollü yabancı karşıtlığını ve yabancı düşmanlığını da boşa çıkarabilirler.

Haber Ara