Dolar

32,5536

Euro

34,9304

Altın

2.444,14

Bist

9.716,77

Namaz kılmak zurna çalmaktan önce gelir

Gezi’de nüktedan ve fırlama, 17 Aralık’ta hakperest ve gözü pek tabir edilen ve özellikle ecnebi kamuoyunda kutsanıp coşturulan bu muhalefet tarzının ciddi bir yerlilik sorunu olduğu açıktır. Soma acısını, sosyal medyada, edep yerlerine yazdığı #dirensoma benzeri etiketlerle paylaşan patavatsız düzey ya da AKP’ye oy verenlerin evlat acısı tatmasını dileyen lanetçi zihniyetin daha ilk topa girme hareketinde kırmızı kartla oyundan atılması kaçınılmazdır.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-05-25 08:02:54

Namaz kılmak zurna çalmaktan önce gelir

M. Mücahit Küçükyılmaz/Siyaset Bilimci


Muzaffer Ozak Hoca bir gün sahaf dükkânında otururken elinde zurnası ile Roman bir vatandaş gelir ve “Efendim, ben ekmeğimi bunu çalarak kazanıyorum, günah diyorlar, ne dersiniz?” diye sorar. Arif zat şöyle cevap verir: “Çal evladım çal, yalnız namazlarını kaçırma.”

Bu kısa hikâye, bize ait değerlerin takdimi ve önceliklerin sıralaması hakkında ince bir yolu işaret eder. Aynı zamanda Müslümanca bakışın ve tavrın zarafetle kuşanması gerektiğini ihtar eden bir insanlık dersi verir. Ozak Hoca, kendisi için hayatın başköşesini işgal eden ama gerçek planda bir ayrıntıdan ibaret olan zurna çalmanın caiz olup olmadığı mevzuuna aklı kilitlenmiş vatandaşa, çok daha önemli bir meseleyi, namazı hatırlatır. Öyle ya, hareket noktası İslam’ın emir ve yasakları olan vatandaş zurna çalma konusuna takılmış, fakat öncelikler sıralamasında zurna ile kıyası gayri kabil olan namazı gündemine dahi almamıştır. Bu durumda Hoca, eğer referans noktan İslam ise namaz zurnadan önemlidir, mesajını dünyanın en nazik lisanıyla verir.

Bugün de deviremedik!

Soma’daki maden faciası benzeri ani ve büyük krizler, insanı, referans noktasının ne olduğunu unutturacak davranışlara sürükleyebiliyor. Zira beklenmedik ve şiddetli felaket anlarında verilen ilk tepkiler genellikle içgüdüsel şekilde gelişiyor. Bu durumda insan, verdiği tepkinin etkilerini ve rasyonel olup olmadığını göz ardı edebiliyor. Ancak asıl beklenen aklıselim davranış şekli, insana değerini kazandıran ve onun varoluşunu anlamlandıran ahlaki ölçülerden kaynaklanmalıdır. Kriz anlarının sıcaklığı geçtikten sonra, hangi inanç ve değer sistemine yaslanmış olursa olsun, insandan beklenen, inandığı ve kendini kayıtlı hissettiği değerler çerçevesinde gereğini yapmasıdır. Oysa biz, Soma sonrası, aklıselim sahiplerinde bu dünyadan uzaklaşma arzusu uyandıran ikinci bir felaketle karşı karşıya kalıyoruz. Klasik medyanın ahlak temelli bir varoluşu gerçekleştiremediği yetmezmiş gibi, onun asosyalliğine tepki göstererek var olan “sosyal” medyada, sonu kaostan başka bir yola çıkmayan tartışmalar, atışmalar, kapışmalar felaketini yaşıyoruz.

İşte bu ortamda, acıyı ruhunda duyup paylaşmak isteyenlerin bile, İsmet Özel’in şehir ahalisini anlatan, “Yaşamak deriz -Oh, dear- ne kadar tekdüze / Katliamlar ne kötü be birader” dizelerini çağrıştıran bir sığlıkla var olduğu sosyal medya yeni bir muhalefet diline yataklık yapıyor. Daha önce Gezi olaylarında, 17 Aralık sonrası 30 Mart seçimlerine kadar olan süreçte uç veren bu muhalefet tarzı her şeyden önce Türkiye’deki meşru siyasal muhalefetin etkisiz, yetersiz ve sonuçsuz girişimlerinden doğan boşluğu doldurmaya çalışıyor. Meşru muhalefet de, yıllardır her sabah uyandığında aynı partinin hâlâ iktidarda olduğunu görmenin yol açtığı travmayla baş edemeyip sonu sokağa ve şiddete çıkan bu tepkilere cevaz veren bir konuma düşmüş görünüyor. Klasik muhalefetin “Biz meşru yollarla yıkamadık, bari siz nasıl yıkabiliyorsanız, yıkın” çaresizliğini dışa vuran bu tavrı, paradoksal biçimde, kendi yarattığı muhalefet boşluğunu yine kendisi aleyhine genişletmekten başka bir işe yaramıyor. Zira ağırlıklı olarak sosyal medyada arzı endam edip klasik medyayı ve klasik muhalefeti besleyen yeni nesil muhalefet tarzının yıkıcı sonuçları, bütün muhalefetin ortak zarar hanesine yazılıyor. Bu da her ne kadar krizlerin başlangıç anlarında hatalı tepkiler verse de, kısa zamanda toplumsal gerçekliği

doğru okuyarak tavır değiştiren iktidarın, çalkantılı süreçlerden güçlenerek çıkmasında rol oynuyor.

Sokak-sandık ikilemi

Öncelikle, klasik aktörlerin siyaset yapma tarzında birtakım kurallar, sınırlar, ölçüler söz konusu; zira bu ortam, kökleri II. Meşrutiyet’e kadar uzanan bir partili siyaset geleneğinin ortaya koyduğu birikimi tevarüs ediyor. Aktörler birbirini tanıyor, ortak sosyalleşme, tartışma, kulis yapma mekân ve imkânlarını kullanabiliyorlar. Ayrıca siyasal partilerin fazlasıyla yıkıcı olabildiği dönemlerle ilgili pek de tatlı hatıralar içermeyen bir ortak hafıza var. Yıpratıcı siyaset koşullarının egemen olduğu 1970’li yılların sonu askeri darbeye çıkarken, koalisyon kavgalarıyla geçen 1990’lı yıllar da ekonomik krizlerle noktalanmıştı. İşte bu yüzden, bu topraklarda yüzyıllardır akan halk irfanının istikrar, nizamı âlem ve devlet-i ebed müddet düşüncesiyle aynı çizgide buluştuğunu göremeyen siyasal girişimler kaybetmeye mahkûm oldu. Toplum, göreceli de olsa elindeki refah ve istikrarı, meçhul bir düzen vaadi karşılığında niye satışa çıkarsın? Üstelik Gezi ve 17 Aralık’ta ortaya çıkan muhalefet tarzı, bırakın herhangi bir düzen kurmayı, eline ne geçtiyse kızgınlıkla sağa sola fırlatan bir görüntü verdi. Bugüne kadar meşru siyasal muhalefetin müracaat etmeye cesaret gösteremediği sokak hareketleri, şiddet eylemleri, kaset yayınları, mahremiyet ifşası, karakter suikastları, halkın değerleri ve inançlarına

hakaret etme gibi yöntemler, bir siyaset yapma tarzı olarak değil, intikam hırsından kaynaklanan bir öfke patlaması olarak ortaya çıktı. Sokağı ve şiddeti, demokrasilerde meşru bir hak arama adresi olarak görenlere, Ozak Hocanın nazik öncelikler sıralamasına atıfla şunu hatırlatmak gerekiyor: Sokak ve belki şiddet, sandık yoksa meşrudur. Biz mevzulara Müslümanca baktığımız zaman, ancak tercih yapma imkânının elimizden alındığı işgal günlerinde düşmana karşı sokağa, meydana çıkarız.

Tezgâhı göçertmek

İkinci olarak, Gezi’de nüktedan ve fırlama, 17 Aralık’ta hakperest ve gözü pek tabir edilen ve özellikle ecnebi kamuoyunda kutsanıp coşturulan bu muhalefet tarzının ciddi bir yerlilik sorunu olduğu açıktır. Elinin ayarı olmayan, kendisini herhangi bir ahlaki kayıtla bağlı hissetmediği intibaını uyandıran, sisteme itirazları “kahrolsun bağzı şeyler” düzeyinde kalan ve hükümeti yıkmak dışında inşa edici bir ortak paydada buluşmayan bu muhalefet tavrı, elindeki malzemeyi teraziye koyayım derken tezgâhı da göçüren acemi çırak gibi hareket ediyor. Eh, öyle olunca, halk nezdinde yerli bir siyasal aktör olmak isterken, bahtına ecnebi kaynaklı kriminal bir vakanın faili olmak düşüyor.

Sonuçta siyaset, toplumsal olan ile bağını kurabilen, hata yapsa da telafi edebilen, yıkıcı değil yapıcı olabilen, siyasa üreten, dolayısıyla çözüm üretme yeteneğini gösteren aktörlerin sahada kaldığı ve hakemi millet olan bir oyundur. Soma acısını, sosyal medyada, edep yerlerine yazdığı #dirensoma benzeri etiketlerle paylaşan patavatsız düzey ya da AKP’ye oy verenlerin evlat acısı tatmasını dileyen lanetçi zihniyetin daha ilk topa girme hareketinde kırmızı kartla oyundan atılması kaçınılmazdır.

Müslümanca duruş

Son bir not: İnancın, değerlerin, kuralların, ilkelerin ve devasa bir demokrasi geleneğinin etkilediği siyasal ve toplumsal alanda, faullü hareketlere aynı şekilde karşılık vermek de oyundan atılma sebebi olabilir. İlk anda akla gelen parlak fikirler gibi, öfke anında verilen kararlar da ait olduğumuz değerlere zıt nitelikte olabiliyor. O halde, mesela önceliğimiz Müslümanlık ise, her meselede Müslümanca bir duruşun nasıl olması gerektiğini önemsemek zorundayız. Her an ölümü hatırda tutması gerekenler, bir lahza bile nefsiyle baş başa kalmaktan korkan Peygamberin ümmeti olarak, 301 cenazenin kalktığı taziye evinde sükûnet ve tevazuu nasıl elden bırakır?

İşi doğal akışına bırakınca, içgüdüsel, nefsanî, doğal seleksiyonda ayakta kalmaya çalışan “survivor” tepkileri ortaya çıkacak, meşru olan ile gayrimeşru olan arasındaki fark anlamsızlaşacak ve öncelikler yer değiştirmiş olacaktır. Değil mi ki, bizim için namaz kılmak zurna çalmaktan önce gelir.

STAR / AÇIK GÖRÜŞ

Haber Ara