Dolar

32,3391

Euro

35,1967

Altın

2.247,36

Bist

8.718,11

Barlas: Kenan Evren iyi niyetli adamdı

Gazeteci Mehmet Barlas, 'İyi niyetli bir adamdı, ona bir teşekkür duygum var. Ben 12 Eylül darbesinden sonra yazarlığa başladım' dedi...

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-02-12 20:38:20

Barlas: Kenan Evren iyi niyetli adamdı

Sabah gazetesi başyazarı Mehmet Barlas, verdiği röportajda, "Her devrin adamı falan değil, en çok darbe yiyen adamlardan biriyim ben" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili de "“Özal'ı yedirmem” şimdi aynı şeyi Tayyip Erdoğan için de üzerine basa basa söylüyorum. “Tayyip Erdoğan'ı yedirmem” ifadelerini kullandı.

Medyaradar'a konuşan Mehmet Barlas'ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

Bir ara sizler vardınız ekranlarda… Ana Haber bültenleri çok heyecan uyandırırdı. Birand, Uğur Dündar, Ali Kırca… Şimdi ekranlara bakınca aynı rekabeti ve heyecanı görebiliyor musunuz?

Artık o heyecanlar elbette yok. Bir kez Türkiye'nin yazılı hafızası yok ya da çok zayıf. Yazılı hafıza zayıf olunca da geçmişte olanları unutuyor ve ezbere konuşuyoruz, yakın geçmişe bile yabancıyız. Bakıyoruz geçmişe; Menderes'i idam etmişiz. Bugün Tayyip Erdoğan'a karşı duyulan öfkenin birebir benzeri 1950'lerde Adnan Menderes'e vardı. Aynı nefreti 1980'lerde Özal'a da gördük.

Yani birileri kızıyor, neye kızdıklarını da bilmeden atıp tutuyorlar, bir adamı hedef alıyorlar ve bu söylediklerim bahsettiğimiz o ekranlarda oluyor. Bu arada sorunları çözümsüz bırakıyoruz mesela Kıbrıs. 1974 yıllarıydı ve ben o zaman TRT Haber Dairesi Başkanıydım. Kıbrıs'a müdahaleyi ben sundum. Yunanistan'daki cuntayı devirdik, Kıbrıs'taki Sampson darbesini önledik ve Türkiye o Kıbrıs'ı bahane edip o vesile ile Avrupa Birliği'ne girebilirdi, bir sürü şey yapabilirdi ama o içerideki kavga her şeyi bitirdi. Erbakan ile Ecevit'in kavgasından bahsediyorum, Ecevit bunu seçim zaferine dönüştürürüm sandı, tam barış anlaşması yapılacakken, kalıcı çözüm, olmadı. Bakın bugün hala Kıbrıs çözümsüz ve Türkiye'nin Avrupa Birliği önündeki en büyük engel. Daha neler var neler…

Biz hep krizler yaşadık. Devalüasyonlar, döviz krizleri, IMF'ye borçlanmalar gibi. İşte tüm bunları genç kuşaklar hatırlamıyor. Bilgi sahibi olmayandan fikir sahibi olmasını bekleyemezsiniz. Özal'a nasıl “Çankaya'nın şişmanı, işçi düşmanı” dedilerse, nasıl Menderes'i astılarsa şimdi Tayyip Erdoğan'a taktılar kafayı. Bir Erdoğan düşmanlığı aldı başını gidiyor, büyük laflar ediyorlar, büyük haksızlık ediyorlar. Tayyip Erdoğan geçici, sonuçta dünyada hiçbir lider, hiçbir siyasetçi sonsuza kadar iktidarda kalmamış ki.

Ama Erdoğan liderlikte rekora koşuyor gibi. Çok uzun süren bir iktidar süreci onun ki…

Yoo öyle değil. Atatürk'e baktığınızda 1923- 1938. İnönü'ye baktığınızda 1924- 1971'lere kadar gidiyor bu süreç…

“KENDİLERİNİ TÜRKİYE'NİN SAHİPLERİ SANDILAR”

Şimdi Erdoğan'ı hedef alıyorlar, Özal'a yapılan düşmanlık ona da yapılıyor dediniz ya, kimler bu keskin nişancılar, neden hedef alıyorlar?

Eski kentli diye bir şey var. Osmanlı'nın burjuvazisi azınlıklardı, Ermeniler, Rumlar, bankerler vs. onlar tasfiye oldular. 1915'te Ermeniler gitti, 1923'ten itibaren de Rumlar gitti derken onun yerini Türk burjuvazisi aldı. Sermaye sınıfı inşa edildi, bu inşayı da devlet yaptı. Devlet eliyle zengin edilen bir kesim vardı, bunlar kendilerini Türkiye'nin sahipleri sandılar. Bürokrasi ve TÜSİAD'ın temsil ettiği yeni sermaye. Bunlar diyorlar ki “Bize sormadan hiçbir şey yapılmaz” Darbeleri bunlar yaptırdılar, bütün ekonomik kararlarda etkili oldular. 28 Şubat postmodern darbesine bakın kimler zengin olmuş, kimler ihaleler almış. Bütün basın patronları elektrik dağılım ihalelerini alırlardı o dönem…

Şu anda da durum çok farklı değil aslında. Türkiye'de işadamı olmayan medya patronu neredeyse yok. Sözcü Gazetesi'nin patronu Burak Akbay, sadece gazetecilikle ilgileniyor diye biliyorum.

Yoo Aydın Doğan da gazeteci.

“AK PARTİ İKTİDARA GELDİ DİYE SİNİRLENİYORLAR ÇÜNKÜ…”

Ama Aydın Bey'in işadamı yönü de var…

12 Eylül olduktan sonra ben Milliyet'te başyazar oldum. Aydın Doğan, gazeteyi o zaman yeni satın almıştı. 1980'den bugüne baktığınızda o da hakikaten hem medya anlamında hem de işadamı olarak müthiş bir birikim yapmış. Yani demek istediğim şu: Bu kendilerine Beyaz Türk diyen kesim, bunların içlerinde bürokratik oligarşi, sermaye oligarşisi de var. Bunlar Türkiye'yi yöneteceklerini sanıyorlardı, merkez bunlardı. Şimdi AK Parti ve çevre merkeze geldi ve bunlar şimdi çok sinirleniyorlar. 1950'de benim babam Halk Partisi'nin bakanıydı. Demokrat Parti iktidarı aldı, mesela o dönemde İnönü Cumhurbaşkanı'yken benim kardeşimle evimizde misket oynardı, o kadar yakındık. Mesela o dönem aralarında neden Demokrat Parti iktidar geldi diye konuşurlardı ve hatta halk okuma yazma bilmediği için yanlışlıkla Demokrat Parti'ye oy verdi diyecek kadar ileri bile giderlerdi. Şimdi aynı şeyi yine yaşıyoruz AK Parti'de… Aynı muameleyi bu partiye yapmaya çalışıyorlar hem de halkı aşağılayarak, cahil görmeye çalışarak…

“ASLINDA BEN DE BEYAZ TÜRK'ÜM AMA…”

Peki, siz hiç kendinizi Beyaz Türk hissettiniz mi?

Özünde ben de Beyaz bir Türk'üm. Benim babamın dedesi öğretmen, dedem Yargıtay üyesi, hâkim. Babam hukukçu, bakan, gazeteci. O açıdan bakınca ben de Beyaz Türk'üm. Ama şu var; Beyaz Türk olmak demek dar kafalı olmak değil, bazı gerçekleri de artık kabul etmek lazım.

Türkiye'de artık gündelik heyecanlar, hevesler, dostluklar, mutluluklar ve hatta aşk bile unutuldu. Onların yerini siyaset aldı. Siyasetle yatıp siyasetle kalkar olduk. Kahvede, pazarda, kadınların altın gününde, yani her yerde… Mesela sizin evinizde de akşam olduğunda ve aile toplandığında hep siyaset mi konuşulur?

Tabii ki hayır. Bir kere benim üç torunum var. Biz siyaset değil o torunlarımızı konuşuruz çünkü hayatımızın merkezi onlar. Ayrıca Türkiye sadece siyaset konuşmuyor. Türkiye'nin çelişkileri var. Mesela gazeteleri alın, üçüncü sayfalara bir bakın. Kıskançlık yüzünden karısını öldüren adamlar, şiddete uğrayan kadınlar. Bu kadar dar görüşlü görünen toplumda magazin sayfalarına geçin; sürekli eş değiştiren kadınlar ve erkekler var. Tek boyutlu değil Türkiye. İnsanların bir sürü uğraşı var. Siyaseti, siyasete çok ilgi duyan kişiler daha çok konuşuyor. Yani Türkiye öyle siyasetle yatan siyasetle kalkan bir ülke değil çok da…

Köşe yazarlığı, ekran yorumculuğu, TV programları, konferanslar… Yoğun bir tempo. Günde kaç saat çalışıyorsunuz ve bir günü nasıl geçer Mehmet Barlas'ın?

Eskiden çok daha yoğundum, şimdilerde tempom o kadar yoğun değil. Artık yaşlandım da zaten, dile kolay 75 yaşıma giriyorum.

“TAYYİP ERDOĞAN'I YEDİRMEM”

Yani AK Parti iktidarını?

Hayır, Recep Tayyip Erdoğan'ı… Bakın aynı şeyi ben Turgut Özal için de yapmıştım. Özal'ın sağlığında onu o kadar savundum ki, Özal'a ne kadar saldırdıysalar bana da o kadar saldırdılar manşetlerden. O zaman demiştim ki; “Özal'ı yedirmem” şimdi aynı şeyi Tayyip Erdoğan için de üzerine basa basa söylüyorum. “Tayyip Erdoğan'ı yedirmem”

“ONU O KADAR SAVUNDUM Kİ ONA SALDIRAN BANA DA SALDIRDI”

Niye bu kadar seviyorsunuz Sayın Erdoğan'ı. Bu düşkünlüğün, bağlılığın temelinde ne var?

Siz hayatınızda İstanbul'da metro olacağını düşünebilir miydiniz? Siz hayatınızda hiç Marmara'nın altından tünelle geçeceğinizi düşünebilir miydiniz?

“O BENİM ADIMA DA KAVGA VERİYOR”

Ama teknoloji ilerliyor, çağ atlıyoruz. Dünya gelişiyor bir kez. Türkiye'nin yerinde sayacak hali yoktu ki. Bunlar artık tüm dünya ülkelerinde olan ya da olması gereken şeyler değil mi? Erdoğan olmasa yerinde başka bir lider olsa bunlar olmayacak mıydı?
New York'ta gökdelenler dikilirken, İstanbul'da en uzun gökdelen karayolları binasıydı, o da 14 katlıydı. Türkiye geri kalmışlığı kader gibi görüyordu. Rahmetli Özal bunu yendi, Tayyip Erdoğan ise çok daha ileri taşıdı. Bunun da kıymetini bilmek lazım… Anadolu'yu gezdim, köylere kadar çift yol yapılmış. Türk Hava Yolları'na bakıyorum 70 milyon yolcu ağırlıyor. Dünyanın her yerine gidebiliyorsun. Eskiden Ankara'ya gitmek bile bir maceraydı. Tayyip Erdoğan, iktidarda kaldığı sürece o kadar büyük hizmetler etti ki bana ve Türk toplumuna bu adama şimdi gel de olumsuz bir şey söyle. Mümkün mü? Ayrıca Erdoğan benim adıma da bir kavga veriyor.

Nasıl bir kavga, neyin kavgası?

Türkiye'nin bütünlüğü kavgası… İşte ben de o yüzden Tayyip Erdoğan'ı yedirmem diyorum.

Yoksa İflah olmaz Erdoğanist'lerden misiniz siz de… (Bu tanımı Ersoy Dede Türkiye ile tanıştırdı) Ben Erdoğanist değilim. Başka bir şey anlatıyorum. Körü körüne bir bağlılıktan da bahsetmiyorum.

“ERDOĞAN'DAN FARKLI BİR DÜNYAM VAR”

Hayran mısınız peki ona?

Bakın Erdoğan ile eğitimimiz, kökenimiz farklı. Ben devlet liselerinde okudum, hukuk fakültesinde okudum, kafam Batı'da, vücudum Doğu'da… Yani Cumhuriyet sentezi. Erdoğan'dan farklı bir dünyam var ama ben bu ülkeye hizmet eden insanlara teşekkür etmeyi borç bilirim. Atatürk'e nasıl bizi kurtardı, kurdu diye minnettarsak Erdoğan'a da öyle. Ben Atatürk'ü de yedirtmem.

“ATATÜRKÇÜYÜM, ATATÜRK'Ü DE YEDİRTMEM”

Var mı serde Atatürkçülük?

Elbette Atatürkçüyüm… Hiç şüphesiz…

“ATATÜRK'E DE ERDOĞAN'A DA MİNNETTARIM”

Hem Erdoğancı hem Atatürkçü olunabiliyor mu?

Neden olunmasın ki olunur. Ben Kemalist değilim, Atatürkçüyüm. İkisi çok başka şeyler. Ben Atatürk'ü seviyorum, takdir ediyorum ve kendisine sonsuz minnettarım. Aynı şeyleri Erdoğan için de düşünüyorum. Erdoğan'ı beğeniyorum, takdir ediyorum, minnettarım.

“ERDOĞAN ASLA YALAN KONUŞMAZ”

Erdoğan'ın en beğendiğiniz yönü nedir?

Yalan söylememesi. Ağzından çıkan laf neyse onu söylüyor. Yani demem o ki düşündüğünü söylüyor. Çatal dilli değil.

“ÇATAL DİLLİ DEĞİL, O TERBİYESİZLİKLERE TEBESSÜM EDECEK HALİ YOK”

Ama üslubu çok sert değil mi? Bazıları da o dili kutuplaştırıcı buluyor…

Herkesin bir üslubu vardır. O kadar hakaret size edilse siz ne yapardınız, hiç düşündünüz mü? Her gün küfredilecek size, inanılmaz hakaretler edilecek. Siz de kalkıp o kişileri tebrik mi edeceksiniz? Gezi olayları sırasında yapılan terbiyesizliklerden birini hatırlatayım size isterseniz. Onlardan biri de “3. köprünün adını Emine koyun, üzerinden herkes geçsin” şeklindeydi. Bu kadar ağır bir hakaret karşısına kimse çok da yumuşak olamaz değil mi? Resmen cinayet nedeni olacak terbiyesizlikler, tebessüm etmez kimse bu tarz şeylere. Ben Erdoğan'ın bu üslubunu yadırgamıyorum.

“ ONU YAKINDAN TANIYORUM BAL GİBİ BİR LİDER”

Siz Erdoğan'ı nasıl bilir, nasıl tanırsınız?

Size şunu söyleyeyim kendisini çok yakından tanıyorum. Kişi olarak kendisi bal gibidir. Konuştuğunuz zaman her şeye ve her türlü eleştiriye açık. Hatta bir keresinde oturup konuşuyorduk, dedim ki “ Seni daha fazla eleştirmek istiyorum ama o kadar çok hakaret ediliyor ki sana, bu kadar saldırı ardından benim eleştiri hakkımı elimden alıyor adamlar” dedim…

“ERDOĞAN HİÇ DEĞİŞMEDİ, İLİŞKİMİZ ESKİSİ GİBİ”

Liderliği dünya çapına ulaştı neredeyse, belki bugün o hareketi yapsanız tepki gösterebilir ya da siz cesaret edemezsiniz diye düşündüm bir an. Haksız mıyım?

Hayır, hiçbir şey olmaz. Ben Tayyip Erdoğan'ı çok yakından tanıyorum. İlk gün nasılsa bugün de yine öyle. Hiç değişmedi anlayacağın, zaten ilişkimizde eskisi gibi, o manada da bir değişim yok. Bakın şu var; yıllar önce Milliyet'in başyazarıydım, Vitali Hakko'nun düğünü vardı, arabamla çıktım gazeteden, düğün alanına gittiğimde aracı park ederken, görevli polis geldi ve “Burası Başbakan'ın aracına ait” dedi. Ben de “O başbakan ise ben de başyazarım” dedim. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ya da başyazarlık rütbe değildir. İnsanlar oturdukları koltuğa anlam kattıklarında varlardır, bu durumdur hoş olan.

Tayyip Bey, sizce o koltuğa o dediğiniz anlamı katabiliyor mu?

Kesinlikle. Hatta o koltuğu fazlası ile dolduruyor bile diyebilirim. Bir an kendinizi koyun onun yerine, bütün bu sorunlar sizin başında olsa ne yapardınız Allah aşkına? Çok merak ediyorum.

“O ÇOK ÇALIŞKAN”

Peki, siz koyun bakalım onun yerine kendinizi, ne yaşardınız mesela?

Çok zor. Bakın bundan önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'i hatırlıyorum, bütün Cumhurbaşkanlığı döneminde sadece Danıştay'da davalar açtı. Bir kez yurtdışına çıktı. Tayyip Bey'e bak bir gün Senegal'de öbür gün ABD, Almanya, Fransa'da gitmediği, temasta bulunmadığı yer yok. Bir bakmışsın İstanbul'da bir davete katılmış konuşuyor, bir bakmışsın 2 saat sonra Ankara ya da bir başka yerde başka bir davette konuşuyor. Böyle bir çalışkanlık var mı?

“ONLAR ONA KÜFREDEREK ELEŞTİRİ HAKKIMI ELİMDEN ALIYORLAR”

Onu çok sevdiğinizi ve neden sevdiğinizi anladım fakat şu sorunun yanıtını çok merak ediyorum. Hiç mi eleştirdiğiniz bir tarafı yok Tayyip Bey'in. Neticede hatasız kul olmaz?

Bazıları ona bu kadar küfrederken sen eleştiremezsin. O eleştiri hakkımı elimden alıyorlar bunu yaparak… Mesela ben kendisine canlı yayında “Sen normalde bu kadar sert değilsin, üslubun niye çok sert” diye sordum. Yanıtını da biliyordum aslında, o göründüğü gibi sert biri değil sadece fazla üzüp, kızdırıyorlar, neticede o da bir insan ve onun da bir sabrı var…

Siz Tayyip Erdoğan'ın yerinde olsaydınız ne yapardınız diye sormuştum az önce…

Ben hayatımda siyasi parti kurup altı ay içerisinde iktidar olmadım, beş tane seçim üç tane referandum kazanmadım ki hiç. Nasıl onun yerine koyabilirim kendimi, mümkün mü? Onun yerine koymak bile zor insanın kendisini…

“EN SAMİMİ ARKADAŞIM TURGUT ÖZAL'DI”

Rahmetli Uğur Mumcu demiş ki “Gazeteci siyasetçinin yanağını okşadığı değil yumruğunu yediği kişidir” Ama siz bunun tam tersinde bir duruş sergiliyorsunuz. Barlas ailesi olarak siyasetçilerle hep çok yakınsınız, peki bu gazetecilik açısından sorunlu bir duruş değil mi? Mesleği daha objektif yapabilmek için siyasetçi ve gazeteci arasında mesafe olmalı sanki…

İsteyen eleştirebilir ama ben konuda sizin gibi düşünmüyorum. Gazeteci siyasetçi ile yakın olabilir. Neden olmasın? Siyasetçi de insan gazeteci de. Makamlara takılmayın demiştim az önce. Ben kaç Cumhurbaşkanı, kaç Başbakan gördüm biliyor musunuz, hepsiyle de çok yakın arkadaştım. En samimi arkadaşım Turgut Özal'dı, çok yakındık, ne var şimdi bunda?

Gazetecilik açısından zor bir durum olsa gerek bu?

Hayır, hiç de zor değil. Kompleksleriniz ve aşağılık duygunuz yoksa hiç de zor değildir.

“O ATATÜRK'TEN SONRAKİ EN BÜYÜK DEVRİMCİYDİ”

Turgut Özal ile Tayyip Erdoğan arasındaki farklar ne?

Turgut Özal bir kere daha yumuşak üslupluydu. İkincisiÖzal‘ın bir ayağı Malatya diğer ayağı New York'taydı. Yani daha dünyalıydı. Türkiye'ye teknolojiyi açan insandı o. Bir ilkti bence Özal, hatta Atatürk'ten sonraki en büyük devrimciydi.

Tayyip Erdoğan'sız bir AK Parti mümkün mü?

Sanmıyorum. Özal 'sız ANAP oldu mu? Olmadı. Tayyip Erdoğan olmadan da AK Parti olmaz.

“BEN HAYATIMDA TARAFSIZ HİÇBİR CUMHURBAŞKANI GÖRMEDİM”

AK Parti deyince hemen Erdoğan diyoruz. Erdoğan deyince AK Parti diyoruz. Ama o artık bir Cumhurbaşkanı, bu bağlamda daha tarafsız davranması gerekmiyor mu? Bu konuda kendisine epey eleştiriler de var…

Ben tarafsız Cumhurbaşkanı hayatımda görmedim. Mesela önceki Cumhurbaşkanlarından Ahmet Necdet Sezer'in görev boyunca hayatı AK Parti ile kavga etmekle geçti. Çankaya'nın kapısını türbanlılara kapattı. Şimdi bu tarafsızlık mı? Celal Bayar elinde Demokrat Parti bastonu taşırdı. Doğru Yol Partisi'ni bölerken Demirel mi tarafsızdı? Tek bir tane tarafsız Cumhurbaşkanı görmedim, siz de öyle bir isim veremezsiniz bana çünkü yok.

“HER DEVRİN ADAMI DEĞİLİM, EN BÜYÜK DARBELERİ BEN YEDİM”

Geçtiğimiz günlerde önemli bir köşe yazarı ile sizin dedikodunuzu yapıyorduk. O meşhur espriyi yaptı,dedi ki; “Bu ülkede istikrar deyince aklıma ilk gelen isim Mehmet Barlas. 21 hükümet değişti. O hepsini destekledi” bu gerçek mi?

Hasan Cemal'in Milliyet'te yazıları kesildiği zaman bir yazı yazdım. “Hasan Cemal'in yazıları devam etmelidir” dedim. Hasan aradı beni ardından, “Beni en iyi sen anlarsın” dedi. Hasan bana bizzat şahit olduğu bir olayı anlattı; “1991 seçimlerinde Süleyman Demirel, Cavit Çağlar ve ben uçaktayız, Konya'da uçak indi, Cavit Çağlar telefona gitti, Cem Uzan'ın babasını aradı” dedi. Ben de o sırada Star'da yorum yapıyorum. Demiş ki, ‘iktidara geliyoruz, iktidar olduğumuz zaman o Mehmet Barlas'ı susturmazsan seni batıracağım” Hakikaten Demirel seçimi kazandı ve benim Star'da yaptığım program bitti. Hasan Cemal bunu bana anlattı. 1 ay sonra Mehmet Barlas her devrin adamı diye yazdı. Yani onun tanık olduğu 28 Şubat'ta 2 sene işsiz kaldım. Televizyonda TGRT'de programım vardı bitirildi. Sabah gazetesindeki yazılarım kesildi. 12 hükümeti sayayım mı? 12 Mart'ta ilk kovulan kişi bendim. Her devrin adamı falan değil, en çok darbe yiyen adamlardan biriyim ben.

“KENAN EVREN BANA DEDİ Kİ…”

Kenan Evren'le de çok yakınmışsınız, hatta o vefat ettiğinde Ahmet Hakan yazısında size ailecek başsağlığı dilemişti ve çok kızmıştınız.

Kenan Evren'i en son Ali Şen'in evinde gördüm. 3 sene önce bir yaz gününde, oturuyordu. Beni görünce ayağa kalktı. “Cumhurbaşkanlığından düştükten sonra aleyhime yazmayan küfür etmeyen tek kişi sizsiniz” dedi. Yani ben merhaba dediğim adama özen gösteririm.

“ELEŞTİRİRİM AMA İHANET ETMEM”

Ama eleştirilecek bir yanı varsa da eleştirirsiniz değil mi?

Eleştiririm ama küfür ya da hakaret etmem. İhanet etmem.

12 Eylül'de Kenan Evren'in yanında ne arıyordunuz? Neden öyle darbeci bir adamı evinizde ağırladınız?

12 Eylül'de yanındaymışım ifadesi yanlış bir kez. Kenan Evren benim evime Cumhurbaşkanlığı'nın son ayında geldi. 1979 yıllarıydı sanırım. İktidarda kim vardı hatırlayamıyorum şu an ama kavga etmiştim, yazılarım kesilmişti. Telefon etti, “3 aydır yazılarınızı görmüyorum neredesiniz” dedi. “Şu anda yazmıyorum” dedim. “Ziyaretinize gelebilir miyim” dedi. Cumhurbaşkanlığının bitimine bir ay kala söyledi. Geldi, karım-çocuklarım birlikte oturduk; Çay kahve ikram ettik gitti.

“EVREN İYİ NİYETLİ BİR ADAMDI, ONA TEŞEKKÜR DUYGUM VAR”

Kenan Evren'i sever miydiniz?

İyi niyetli bir adamdı, ona bir teşekkür duygum var. Ben 12 Eylül darbesinden sonra yazarlığa başladım. Romanya'ya ilk seyahatimde Milliyet'in başyazarıydım. Seyahat esnasında Milliyet'in Ankara temsilcisi Orhan Tokatlı dedi ki, “Mümtaz Soysal'ı Fatsa'daki Terzi Fikri lehine yazı yazdığı için hapse atmaya çalışıyorlar” Basın davalarında zaman aşımı 5 senedir ama sıkıyönetime sebep olan bir yazı ise 6 aydır. Kısa süre önce de Kenan Evren'in de eşi vefat etmişti, ben de bir vefat yazısı yazdım. Uçakta yanıma geldi “Mehmet Barlas nerede teşekkür etmek istiyorum” dedi. Yanıma geldiğinde o yazım için teşekkür etti. “Benden bir isteğiniz var mı” diye sordu. “Ben de var” dedim. Nedir diye sordu, “Mümtaz Soysal'ı tutuklayacaklarmış, kendisi benim gazetemin yazarı, benim aklımda Mümtaz Soysal varken başka bir şey olamaz” dedim. O da “Öyle yazmasaydı” dedi ve gitti.

Haber Ara