Dolar

42,7230

Euro

50,0575

Altın

5.931,98

Bist

11.311,95

Eski zamanlarda bazı tekkeler aslında birer spor klübüydü

18 Yıl Önce Güncellendi

2009-09-01 11:44:00

Eski zamanlarda bazı tekkeler aslında birer spor klübüydü
Tekke" sözü geçmişte sadece "tarikatların mekânı olan yer" değil, aynı zamanda "spor klübü" demekti ve sporun, özellikle de askeri sporların yapıldığı yerlere "tekke" denirdi. İşte, eski zamanlarda çok önemli yerleri olan ama bugün izi bile kalmayan iki spor mekânının kısa öyküsü: "Okatanlar" ve "Pehlivanlar" Tekkeleri...

BİZ, sporla asırlar boyu iç içe yaşadık. Hiç durmadan savaştığımız devirlerde askeri talimleri yarışma haline getirdik. Bu talimler çoğu zaman devrin padişahının emri ve himayesi altında yapıldı. Hatta, 19. asrın başına kadar, İstanbul'da "Lahanacılar" ve "Bamyacılar" adında bugünün rakip kulüplerine benzeyen ve saraydan destek alan iki ayrı takım bile vardı.
O zamanların İstanbul'unda çok sayıda spor kulübü faaliyet gösterir ve "kulüp" kavramının karşılığı olan "tekke" sözüyle isimlendirilirlerdi. Bu tekkeler sadece sportif faaliyetlerle ilgiliydiler, tasavvufla pek bir alâkaları yoktu ve en önemlileri "Kemankeşler Tekkesi" ile "Pehlivanlar Tekkesi" idi.
"Okatanlar Tekkesi" de denen Kemankeşler Tekkesi, Okmeydanı'ndaydı. Okmeydanı, İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed tarafından okçulara talim alanı olarak tahsis edilmişti. Adını taşıdığı bölgeden Haliç'teki Aynalıkavak Kasrı'nı da içine alarak Kasımpaşa'ya kadar uzanıyordu. "Ayna" okla vurmak için dikilen hedefe denirdi ve kasrın yer aldığı arazide bulunan kavaklara aynalar yerleştirilir, talimler bunların üzerinde yapılırdı. Çok daha sonraları inşa ettirilen kasra, bu isim bu yüzden verilmişti ve Evliya Çelebi inşaatın gerekçesini "tekkedeki okçuların dinlenip sohbet edebilecekleri bir yere olan ihtiyaç" diye göstermedeydi.
Tekkenin başına, 1505 yılında Türk hat sanatının en büyük isimlerinden olan Hamdullah Efendi olarak geçti ve zamanın hükümdarı İkinci Bayezid, Şeyh'in telkinleriyle tesisi daha da genişletti. Kanuni'den sonra tekke ilgisiz kaldı, perişan bir hale geldi ve eski haline ancak seneler sonra, kendisi de çok iyi bir okçu olan Dördüncü Murad zamanında kavuştu. Bu tarihten sonra asırlar boyunca, taaa 1900'lerin başına kadar aralıksız faaliyet gösterecekti.
Okatanlar Tekkesi, her sene Hıdrellez günü olan 6 Mayıs'ta açılır ve burada altı ay boyunca her pazartesi ve perşembe günleri ok talimi yapılırdı. Tekke binasında "Kasr-ı Hümayun" adı verilen bir oda vardı, burası devlet katında önemli yerleri olan okçuların sohbet mekânıydı. Bir okçuyu Okmeydanı'na almak, ok atma izni vermek yahut tekkeden ihraç etmek şeyhin izniyle mümkündü.
Okmeydanı'ndaki tekkede sadece ok talimi yapılmaz, sırıkla hendek atlanır, kılıç müsabakaları düzenlenir, cirit ve tomak oyunları oynanırdı. Tekke 1818'de İkinci Mahmud tarafından baştan aşağı yenilendi, bu tarihten sonra 90 sene boyunca faaliyet gösterdi ama sonraları yıkıldı, gecekondu istilâsına uğradı ve Okçular Tekkesi'nden bugüne minare kaidesinden başka bir şey kalmadı.
İstanbul'un spor yapılan bir diğer önemli mekânı, Unkapanı'ndaki "Pehlivanlar Tekkesi"ydi ve burası da Fatih Sultan Mehmed'in emriyle yapılmıştı.
Sporcuların kış aylarında da çalışabilmeleri için şehir içinde böyle bir kapalı mekâna ihtiyaç vardı. Bu tekkede bir de duacı bulunuyordu ve aylığının dışında Fatih Vakfı'ndan yılda bir defa 20 kuruşluk geliri vardı.
Pehlivanlar Tekkesi'nden bugüne hiçbir şey kalmamıştır ve Unkapanı'ndaki Şebsefa Fatma Hatun Camii'nin bitişiğindeki arsa, bir zamanlar üzerinde tekkenin yükseldiği mekândır.

HATTIN ÜSTADLARI

Hafız Osman (1642 -1698)

ŞEYH Hamdullah'ın, Fatih ve İkinci Bayezid devrinde "aklâm-ı sitte" yan, "altı çeşit kalem" denen yazılara bir Türk üslubu getirmesine rağmen, bu yazıların ufak tefek eksiklerini tamamlamak da 17. yüzyılın meşhur hattatı Hafız Osman'a nasip oldu.
Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa'nın himayesinde tahsil görerek zamanın geçerli bilimlerinin yanında Büyük Derviş Ali, Suyolcuzade Mustafa Eyyubi ve Neferzade İsmail Efendi adlı üç usta hattattan da yazı dersleri alarak yetişti ve devrin en meşhur hattatı oldu. Sultan İkinci Mustafa ile sonraların Sultan Üçüncü Ahmed'i olacak olan Şehzade Ahmed'e yazı dersleri verdi.
Hafız Osman harflerin bazılarında Düzeltmeler yaparak küçültmüş, kelimelerin ve harflerin aralıklarına yeni oranlar ve görüşler getirmiş, daha güzel bir görünüm kazandırmıştır. Hazreti Muhammed'in vasıflarını anlatan ve "hilye" denen metni ilk olarak özel bir şekilde tertip ederek yazan Hafız Osman'ın, Topkapı Sarayı Müzesi'nde altı adet hilyesi vardır.
Hattatın sayısız eserleri bugün müzelerimizin ve kütüphanelerimizin birer şaheserleri gibidir. Kurduğu ekole "Hafız Osman aklâm-ı sitte ekolü" adı verilir. Halen bütün İslam ülkelerinin hattatları, onun üslubunu devam ettirmektedirler.
Hafız Osman'ın bu levhası, Topkapı Sarayı Müzesi'ndedir.

İFTAR SOFRAMIZ

Portakallı sahlep

MALZEME

■ Keçi sütü
■ Sahlep
■ Portakal kabukları
■ Nişasta
■ Fesleğen

TAZE keçi sütü bir taşımlık kaynatıldıktan sonra, az sahlep ilâvesiyle soğumaya bırakılır... Bir başka kapta, portakal kabukları iyice yumuşayıncaya kadar kaynatılır ve o da soğutulur. Küçük parçalara ayrılmış tatlı portakallar, soğuyan sahlepli süte ilâve edilir ve taşmayacak şekilde karıştırılarak kaynatılır... Portakallar dağıldıktan sonra, suyu süzülmüş kabuklar da konur. Az nişastayla kıvamı koyulaştırılır, soğuduktan sonra üzerine fesleğen yaprağı serpilerek sofraya getirilir.



Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

Gece hesabından 60 bin TL kredi çekildi, banka kusurlu bulundu

Haber Ara