Dolar

42,6940

Euro

50,2029

Altın

5.909,30

Bist

11.456,34

Kafa Karışıklığından 'Ucube'liğe

16 Yıl Önce Güncellendi

2011-01-13 00:01:41

Kafa Karışıklığından 'Ucube'liğe
Kafa karışıklığından hareketle kafa patlatmak ve kafa yormanın önemin ve ehemmiyetine değindiğim yazımda okur kafa patlatma teşebbüsümü acınacak bir hal olarak görmüştür. Yazmak böylesine tuhaf bir şeydir.
Bazen söylenilen veya yazılan ya anlaşılmaz ya da yanlış anlaşılır.
Tıpkı Arthur Schopenhauer Nietzsche için söylediği söylenilen "beni bir kişi anladı o da yanlış anladı." cümlesinin ifade ettiği gibi ya da üstad Necip Fazıl'ın Ahmet Emin Yalman'ın yaralanma olayını kast edip "Ben millete ayak kalkıp kendine gelmesini söyledim bir kişi ayağa kaktı o da amuda kalktı." ifade ettiği gibi ya anlaşılamazsınız ya da yanlış anlaşılabilirsiniz. J. M. Gregory'nin "Bilgi maddi bir gibi bir zihinden diğerine taşınmaz; çünkü düşünceler, elle tutulup taşınabilen nesneler değildir."  dediği gibi bilgi aktarımda her ne olursa olsun anlam kaybına uğramaktadır. Nitekim bu durumu en güzel biçimde Descartes özetlemektedir.
"Çok defa görüşlerimi son derece akıllı insanlara açıklamışımdır.
Onlarla konuşurken kendileri, anlattıklarımı tamamen anlamış görünmüşlerdir. Ancak, anladıklarını tekrar ettiklerinde görüşlerimin, artık kendi düşüncelerim olarak tanıyamayacağım derecede neredeyse tamamen değiştirildiklerini fark etmişimdir."

Bu yanlış anlama ya da yorumlama insanlığın yapmış olduğu ne tek hata ne de ilk hata değil sürekli içinde bulunduğumuz bir durum Bacon'un dediği gibi geçmiş deneyimlerimiz, siyasal inanışlarımız, aile ve toplumsal etkenler, kabilemize, mağaramıza, türümüze ve içinde yaşadığımız ait kabileye ait etkenler bizi meseleleri doğru anlamada hataya sevk etmektedir. Nitekim Bacon'un hesaba katmadığı idollerin en büyüğü hakikatin yerine sanalı, sahici olanı yerine sahtesini bize veren ve sahte bir gerçeklik inşa eden medya faktörüdür.
Descartes'ten mülhem olarak doğruya ulaşmak için düşünmenin üç önemli unsuru olduğunu düşünüyorum. Bunlar tahlil, mukayese ve muhakemedir.
Sanalın inşa edilip hakikatin yok edilmeye çalışıldığı hakikatin üzerindeki külleri kaldırabilecek bu üç unsurun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu üç unsurun önemine binaen 'Muhteşem Yüzyıl' filmi tahlil, mukayese ve muhakemeden uzak yapılmış bir film olup değerlendirmeleri de bu üç unsurdan uzaktır. Babasından devraldığı Osmanlı toprağını, yaptığı fetihlerle yaklaşık iki katı büyüklüğe ulaştıran, Zigetvar'ın kuşatılması esnasında 72 yaşında at üstünde ölen bir şahsiyeti yatak odalarının piri ve sarayın içinde hapsolmuş bir adam görüntüsü vermek 'bu yalnızca bir film' geçiştirilmeleriyle kimseyi kurtaramaz insanlığa, vicdana ve tarihe borçlarını da ödeyemezler. Yapılan film 'Sarı Çizmeli Mehmet Ağa' üzerine yapılmış bir film değil bu milletin hatıratında önemli bir yeri bulunan ve insanlık tarihine mal olmuş bir şahsiyetini konu alan ahlaktan yoksun, hatırata ve mahreme saygı duymayan, rezil, oto-kolanyalizmin temsilcisi bir film.
Bir topluluk tarihini ve şahsiyetlerini bu kadar ayağa düşürmesi için kendisine sömürgeci bir zihnin enjekte edilmiş olması gerek. Bu diziye danışmanlık yapan tarihçiler ise önce medya üzerinden bir otorite inşa ettikten sonra "biz ne dersek odur." psikolojisiyle hareket ediyorlar.
Bu durum tarih için alarm verici bir durumdur. Tarihte tekelleşme ya da çeteleşme ciddi bir tehlikedir. "Efendim bana para verene danışmanlık yaparım" demek Halil Cibran'ın "Nice akıllılar vardır aklını sepete koyarlar pazara çıkarlar en fahiş fiyata satarlar"
durumuna düşmektir.
     Ayağına basıldığında feryadı figan eden bir kesimin varlığı ise traji-komik bir durumdur. Şamil Tayyar'ın "Neo Osmanlı'ya karşı porno Osmanlı mı?" yazısında ifade ettiği gibi bencil ve hodgam bir tavır içerine girmekteler.

 "Eli sigaralı Mustafa'ya tahammül edemeyenler, Kanuni'nin "gay"
imasını "tabuların yıkılması" olarak sundular... Can Dündar, Mustafa Kemal'i sadece "yalnız" ve "eli sigaralı" gösterdi diye neredeyse Türkiye'de sivil-asker ortak darbe yapacaktı..."

Tahlil, muhakeme ve kıyastan/mukayeseden uzak bir diğer hadise heykel tartışması... Daha önce "Heykel: Aşk Yağmuru, Öztürk ve Ilıcak" başlıklı yazımda heykel paronayasına değinmiştim. Herhalde bu son heykel yazım olmayacak gibi görünüyor. Kendi varlığını heykeller üzerinden meşrulaştıran ve varlıklaştıran Türk modernleşmesinin sürekli gündemi olacağa benziyor bu heykel mevzusu. Söz konusu heykele 'ucube' dediği için sanat düşmanı ilan edilen Ümit Zileli'nin bu kafanın söyleyeceği söz ancak bu olabilir mealindeki 'örümcek kafalı' imasında bulunan marazi ve şizofrenik üslup tekrar zuhur ediyor. On beş yıldır Felsefe okuyan biri olarak ve estetik nedir bilen ve okuyan biri olarak ekrandan görmeye bile tahammülü zor olan bu sanat dışı hilkat garibesine ucube demek az bile. Heykelin maliyeti ise sanatçı ahlakını tartışmaya açacak kadar manidar. Ve sayın Zileli eminim ki başbakan senin anladığın kadar sanattan anlıyordur.
Bu ülkede Nişantaşı'nda büyüdüm diye her şeyi bildiğini zanneden komik ucube bir taife var. Tekrar ediyorum bu heykel tahlil, muhakeme ve kıyastan/mukayeseden uzak ucube ötesi bir inşaattır. Estetiği var diyenlerin bana bizi bu konuda aydınlatmasını seviniriz.
"Hür Adam" filmine gelince iyi niyetlerle yapılmış gecikmiş bir film.
Bazı kafalarda olan dogmayı yıkan bir film. Üstad'ın resmedilemeyeceğini ya da canlandırılamayacağını tabu gibi görenlere bunun olabileceğini göstermesi bakımından önemli olduğu gibi Üstad'ı öcü gibi görenlerin hasbelkader ya da yanlışlıkla filme gittiklerinde kâmil bir insanı ve çilekar, vefakâr insan nasıl olunur bunun farkına varacaklardır. Filmde bana zorlama gelen sahneyi Mustafa Özcan şu cümlelerle eleştiriyor.
"Sanki ulemadan birisi değil de Mustafa Kemal'in siyasi rakibi.
Bediüzzaman namazla alakalı muhatabına nasihat ederken neden bacak bacak üstüne atma ihtiyacını hisseder? Bu kendisinin mi yoksa bazı taraftarlarının mı kompleksidir? Orada Bediüzzaman nefsini öne çıkarmıyor, aksine Allah lillah için nasihat ediyor ve namazın önemini anlatıyor. Halbuki, orada Bediüzzaman nasih bir üstadı değil daha ziyade bacak bacak üstüne atmış ve dünyevi meselelerden bahseden bir salon adamını andırıyor!"

Filmde emeği geçenlere saygımı yitirmeden ve emeklerine saygı duyarak belirtmek isterim ki şahsiyeti, hayatı ve davası ağır olan güçlü bir profile göre filmin cılız bir film olduğunu söyleyebilirim.
Son meseleye gelince son zamanlarda ilginç bir profil dikkatimi çekiyor. Bir internet sitesinde kendisine sövdürerek varlığını devam ettiren, enteresan bir giyime sahip moda dünyasından fırlamış enteresan bir figür. Bu tip "İslamcı" camianın son dönem dizayn edilmiş bir yazar tipi. Bundan ötesini üretebilir miydi zannetmiyorum.
Zileli karşısında ilk defa dinledim daha öncede Hülya Avşar'ın programına çıkmıştı herhalde. Anlatım yeteneğinden ve ifade etme yeteneğinden uzak. "Çıldırırım namaz kılarım çıldırırım Leonard Cohen çalarım" diyen ilginç bir tip. Sen kimsin hanımefendi?.

Türker, Sadık, 2010, S. 321,325, İletişim, Sistem ve Felsefe:
İletişimsel Sistem Felsefesine Giriş, Kutadgubilig Dergisi, S: 18, ss.
301-335
2- http://www.timeturk.com/tr/makale/samil-tayyar/neo-osmanli-ya-karsi-porno-osmanli-mi.html
3- http://www.haber7.com/haber/20110103/Mustafa-Ozcanin-Hur-Adam-elestirisi.php

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara