Yüksel Mutlu’yu, Barış İçin Sürekli Kadın Platformu’nu ilk kurduğumuz günlerden beri tanıyorum. O platformda, pek çok farklı çevreden kadınlar bir araya gelip, hem ülke içinde hem de dünyada savaşlara ve şiddete karşı ortak bir platform içinde bir şeyler yapmaya çalışmıştık. Yüksel, bu grubun en birleştirici üyelerinden biriydi. Her zaman sakin, aklı başında ve yapıcı bir insan olarak ve her zaman şiddete, savaşa karşı çıkan bir kadın olarak, hepimizin gönlünde “dost” olarak yer almıştır. Şimdi bu dostum, Bergama Cezaevinde neden buraya düştüğünü anlamaya çalışıyor. Bunun için bir mektup yazmış; ben de bu mektubu -biraz kısaltmak zorunda kalsam da- buraya alarak sizlere duyurmayı hem dostluk, hem de insanlık adına borç sayıyorum:
“Merhaba,
Ben Yüksel Mutlu. Kendimden bahsedecek olursam 1957 Tunceli doğumluyum, emekli öğretmenim. Eğitim Sen üyeliğinden sonra emekli olunca sırasıyla İHD Ankara Şube Başkanlığı, İHD Genel Merkezi saymanlık da dahil olmak üzere derneğin çeşitli kademelerinde uzun yıllardır çalışmalar yürütmekteyim.
Bununla birlikte kadın çalışmalarında yer almaktayım. Barış için Sürekli Kadın Platformu, Ankara Kadın Platformu, Kadın Kurultayı ve KADER`in üyesiyim. Ayrıca KADER üyesi bir grup kadınla üç yıl süren ‘Yarın için Bugünden’ kampanyasını sürdürdüğümüz kadınların yerel siyasette daha çok yer almalarını sağlamak amacıyla oluşturduğumuz ‘Yerel Siyaset Çalışma Grubu’ üyesi olarak Türkiye’nin birçok yerinde Kadın ve Yerel Siyaset çalışmalarına katıldım. Yine Ankara’da kurulan, kadına yönelik şiddetle mücadele kooperatifi olan ‘Kırkörük’ adında bir kadın kooperatifinin kurucu üyeleri arasındayım.
Yaklaşık üç yıldır da bunların yanı sıra Barış Meclisi’nin kurucuları ve sekreteryasında yer almaktayım.
Şimdi Bergama M Tipi cezaevindeyim, A-1 Kadın koğuşunda. Buraya 4 kadın arkadaş getirildik. Basında, kamuoyunda KESK operasyonu olarak bilinen bu operasyonla Ankara’daki evim arandıktan sonra İzmir’e getirildim. Gözaltı sürecinden sonra savcılığa ve hakime çıktıktan sonra hakkımda anlaşılmayan ve hiçbir şekilde izah edilemeyen tutuklanma kararı çıkartıldı. Ben emekli öğretmenim, bu operasyonun içine niçin karıştırıldım ve bununla ne yapmak isteniyor?
Sonuçta: ben insan hakları ve kadın insan hakları savunucusuyum. Çok doğaldır ki İnsan Hakları savunucuları Barış Hakkı’nın doğal savunucularıdır. Ülkemizde toplumsal barışın tesis edilmesi için ben elimden geleni yapacağım. Şimdi bunun için yaptığım çalışmalar sorgulanıyor. Bu da hepimizin ne kadar barışa ihtiyaç duyduğumuzu göstermiyor mu? Benim bazı yayın organlarında barış, insan ve kadın hakları konusunda yazdığım yazılarda da görüleceği gibi hayatımın hiçbir evresinde şiddeti öven, savunan bir cümle dahi bulunamaz. Şiddet ve çatışma karşıtlarına, barışı savunanlara reva görülen özgürlüklerinden mahrum bırakmadır, bu demokrasi mücadelesidir. AB’ye girmek isteyen Türkiye’nin yüzü bu mudur?”
Yüksel mektubunu şöyle bitiriyor: “Düşünce ve düşünceyi ifade özgürlüğü suç olmamalı, aksi halde nasıl demokrasiden bahsederiz ki. Eğer bunları söylemeseydim şu anda evimde olabilirdim, fakat özgürlükler, haklar hiçbir şeyle ölçülemez.”
Yüksel’in bir an önce evine, çalışmalarına ve dostlarına kavuşması dileğiyle...
Yorum Yap