En büyük sıkıntım, aslında “doğal” olanın, ideolojik dil içinde doğallığını kaybetmesi, ideolojikleşmesi oldu. Barış Meclisi üyesi olarak katıldığım toplantılarda da kullanılan dilin ideolojik yüküne işaret etmeye çalıştım. Çünkü bu dil, sol tezlere, dünya görüşüne ve anlam yüklemeye yabancı ya da karşı olanlara hitap edebilecek bir dil değildi. Bu tartışmalar sırasında mesela şöyle itiraz etmiştim: “Ben burada konuştuklarımızı kendi çevremden birine nasıl anlatacağımı düşündüğümde, kendimi bir tercüme faaliyetine mecbur hissediyorum. Bu dili ideolojik yükünden arındırarak ortaklaştırmamız lazım.” Aslında orada itiraf edemedim ama konuşulanları kendime de tercüme etmem gerekiyordu. Neticede ben de Marksist biri değildim ve hatta bu konuda son derece sıradan biri sayılırdım. O toplantıda itirazımı yerinde bulanlar olduğu gibi, yersiz bulanlar da olmuştu. Oturum moderatörü yersiz bulanlardan olduğu için, bu itiraz fazla tartışılamadı.
Şimdi, bizim Barış Meclisinde tartıştıklarımızı bütün Türkiye’de tartışıyoruz. Tabi ki herkes kendi meşrebince ve kendi terminolojisiyle tartışıyor. MHP ne yazık ki, bu tartışmada oyun dışı kalmayı tercih ederek tarihi hatasını yapmış oldu. CHP’nin nerede olduğu belli değil; ama oyunbozanlık peşinde olduğu kesin! AKP ve DTP, geçmişteki farklı hatalarına rağmen yeni oluşan konjoktürde, büyük bir sorumluluk ve olgunlukla, süreci ilerletmeye, kazalardan korumaya çalışıyorlar. Aslında herkesin farkında olduğu gibi, çok önemli bir tarihi dönemeçten geçiyoruz. Bu sürece herkesin yapacağı katkı çok önemli.
Dün Radikal Gazetesinde “İmralı’nın geldiği nokta” manşeti ile verilen İsmet Berkan’ın yazısında dile getirdiği görüşler gerçekten isabetliyse ki, öyle görünüyor, bu sürecin başarıyla sonuçlanmaması için hiçbir neden yok. Okumayanlar için, bu görüşleri özetlersek:
1. Kürt tarafı, ayrılıkçı, ya da konfederasyon-federasyon gibi herhangi bir talepte bulunmuyor.
2. Anayasa değişikliğiyle etnik kimliklerin kurucu unsur olarak gösterilmesini istemiyor.
3. Anayasal vatandaşlık ve eşit yurttaşlık ilkelerinin yer almasını yeterli görüyor.
4. Çözümü insan haklarını ve ölçütlerinin Avrupa seviyesine getirilmesinde ve kamu yönetimi reformunda görüyor.
Bu taleplerde, bana göre, itiraz edilebilecek hiçbir şey yok. İmralı’nın bu olgunluğa ulaştığı bir dönemde, hala bölücülük ve etnisite edebiyatı yaparak ayak sürüyen siyasilere, yüksek sesle “Asıl bölücü sizsiniz!” demek gerekiyor.
Neyse ki, onların yaymaya çalıştığı paranoya bu olgun adımlar sayesinde deşifre oluyor ve etkisini kaybediyor.
Neyse ki, demokratikleşmenin bütün ülkeye sağlayacağı huzur ve rahatlığın farkında olan aklı başında yurttaşlar bu ülkede çoğunluğu teşkil ediyor.
Ve şükür ki, benim gibi askerlik yaşları yaklaşan oğullara sahip anneler için endişeli, korkulu günler sona eriyor.
Bu az bir şey mi Allah aşkına?
Yorum Yap