Kadınların siyasal yönetimde hem seçerek, hem de seçilerek yer almak istemesi, hemen her ülke açısından, bağrında bir kadın mücadelesi tarihini barındırmaktadır. Mesela İngiltere, mesela Fransa ve tabi ki ABD, kadınların zorlu mücadelelerine tanık olmuştur. Bu mücadeleleri yakından izleyen Osmanlı kadın eliti de, benzer bir mücadeleyi hem İmparatorluğun son dönemlerinde hem de yeni kurulan Cumhuriyet döneminde vermiştir. Bu mücadelenin sembol ismi ise, “Kadınlar Halk Fırkası”nın kurucusu Nezihe Muhiddin’dir. Ancak ne yazık ki, devletin yarı resmi basın organları da dahil pek çok etkili ve yetkili mercinin karalama kampanyaları, soruşturmaları neticesinde Nezihe Muhiddin bu mücadeleyi kaybetmiş, sonuçta resmi tarihin üstünü çizdiği, unutturduğu bir Cumhuriyet kadını olmuştur.
O günlerden bu günlere kadının toplumsal yaşamda görünürlüğü başta olmak üzere değişen pek çok şey var. Ancak, devletin, bürokrasinin erkek egemen yapısı içinde, kadının görünürlüğü bile çok vahim durumda. Yazının başında bahsettiğim gibi, devletlu erkanı katında gerçekleşen törenlerde, hükümetin iki kadın bakanının eksikliğinin de belirginleştirdiği bir erkek egemen görüntü, bana göre gerçekten çok sorunlu. Ekranda görebildiğim kadarıyla, törendeki tek tük kadınlar, yabancı misyonu temsilen gelmişlerdi, (belki kadın milletvekilleri vardı ama ben göremedim) dolayısıyla onlar da olmasaydı, tam bir yönetici erkekler kadrosu manzarasıyla karşılaşmış olacaktık.
Sizce bu manzarada herhangi bir sorun yok mu? Bu ülkede sadece üniformalı ya da takım elbiseli erkekler mi yönetici olacak kadar akıllı ve becerikli? Peki bu akıllılar ve becerikliler taifesiyle çok mu iyi yönetiliyoruz? Bu kadar sorun, acı, perişanlık kadınların eseri mi Allah aşkına?
Diyeceksiniz ki, Canan Arıtman da kadın!
Evet, en son icraatıyla, daha önce de yaptığı gibi pervasızca ayrımcılık suçu işleyen Canan Arıtman da maalesef bir kadın, ama onun üniformalı üniformasız, yüzlerce erkek muadili var. Onlara söyleyecek sözünüz yok mu?
Star
Yorum Yap