Cinsellik ve buna bağlı sorunlar meselesi ülkemizde konuşmayı bilmediğimiz konuların başında geliyor, çünkü hayatın içinde ne kadar yer alırsa alsın, eğitim sistemimiz içinde yok kabul ettiğimiz bir konu. Dolayısıyla, hekimler ve psikologlar gibi uzmanlar dışında pek çok yetişkin için cinsellik meselesi bir tür “tabu” olma özelliğini sürdürüyor. İşin daha da kötü yanı, herhangi bir istismara, tacize ya da tecavüze şahit olan ya da bundan bir şekilde haberdar olan insanların bile genellikle ne yapacağını bilememesi durumu. Çünkü böyle bir durumda iddia çok ağır olduğu için, bunu ifşa eden kişi çok zor durumlara düşebiliyor. Bu yüzden birçok insan bu işlere bulaşmamayı, üç maymunu oynamayı tercih ediyor ve ortalık tacizcilere kalıyor.
Ancak hem taciz ve tecavüz konusu, hem de ensest sorunu yıllardır kadın kuruluşlarının gündemindeki en önemli maddeler arasında yer alıyor. Hatırlayacağınız gibi, Türk Ceza Kanunu’nun yenilenmesi sürecinde bu konuda çok önemli çalışmalar yapılarak, cinsel şiddet suçları yeniden tanımlandı. Özellikle töre ve namus cinayetlerinin önlenmesi için daha etkili sonuçlar üretmesi açısından, cinsel şiddet suçları aileye ve ahlaka yönelik suçlar kapsamından çıkarılarak, birey eksenli “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” başlığı altına alındı. Sokakta, evde ya da işyerinde taciz ve tecavüzle ilgili düzenlemeler yapıldı ve bu yeni kanunlar şu anda yürürlükte. Ancak yine hepimizin çok iyi bildiği gibi, kanuni düzenlemelerin yapılmış olması önemli bir aşama olsa da, suçun ortadan kaldırılması için yeterli değil.
“Bataklığın kurutulması” oldukça meşakkatli ve çok taraflı inisiyatiflerin işbirliğine ihtiyaç duyulan uzun ve zorlu bir maraton. Bu gerçekten hareketle, 2006 yılında “Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler” başlığıyla yayımlanan Başbakanlık Genelgesi, Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü’nün koordinatörlüğünde, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığı, valilikler, yerel yönetimler, üniversiteler, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları gibi pek çok kurumu, genelge içinde tek tek sayılan pek çok görev konusunda sorumlu kıldı.
Aradan geçen 4 yıl içinde, KSGM başta olmak üzere pek çok kurumun çok gayretli bir biçimde çalıştığına şahit olduk. Sivil toplum kuruluşları da sürece çeşitli biçimlerde destek vermeye devam ediyorlar. Bu bağlamda yapılan çok önemli çalışmalardan biri olarak, kadınlara yönelik cinsel şiddetle mücadele etmek amacıyla, Türkiye’nin her bölgesinden kadın örgütleri ile sivil toplum ve sendikal mücadelede yer alan kadınlar ile bağımsız kadınların birleşmesiyle, 2008 yılında kurulan “Cinsel Şiddete Kadın Platformu”nu anmak isterim. Ayrıca BM Nüfus Fonu’nun mali desteğiyle Nüfusbilim Derneği tarafından hazırlanan “Türkiye’de Ensest Sorununu Anlamak” başlıklı rapor da, özellikle Siirt meselesiyle uğraşanlar açısından çok önemli bir çalışma.
Bu iki çalışmayı - nasip olursa-önümüzdeki hafta daha ayrıntılı bir şekilde ele alacağım.
Star
Yorum Yap