Evimin hemen bitişiğinde bir ilköğretim okulu var. Bu hafta başından beri çocuklar bayrama hazırlandılar. Tabi başından sonuna izleyemedim ama denk geldiğim hep 10. Yıl Marşı oldu. Sözleri Faruk Nafiz Çamlıbel ile Behçet Kemal Çağlar’a ait olan ve Cemal Reşit Rey tarafından bestelenen bu marş, Türk olmaya yüklenen pek çok “aşırı” anlamla malul olsa da, mehter müziğine benzeyen bestesi sebebiyle sevilip, hafızamıza nakşolmuş.
Daha çok ilk kıtasını bildiğimiz bu marşın diğer kıtalarında, Cumhuriyetin 10. yılında vatandaşlara sunulan “cumhuriyet” idealinin anahtar kelimelerini bulmak mümkün.
Marşta, neredeyse yerinde duramayan ve sürekli ileri atılan, tarihten önce var olduğu gibi, tarihten sonra da var olacak olan, bütün uluslardan üstün, bütün dünyaya kendisini saymayı öğretmiş, imtiyazsız, sınıfsız ve kaynaşmış bir kitle olarak bir Türk ulusu resmi çiziliyor. Oysa biliyoruz ki ne ilk 10 yılda ne de sonraki 77 yılda biz böyle bir ulus olmadık, olamadık, olmamız da gerekmiyor bana göre.
28 Şubat sonrası Cumhuriyet mitingleri ile yeniden popüler olan bu marşın mesajlarını hala anlamlı ve önemli bulan azımsanmayacak bir kitlenin varlığı gerçekten düşündürücü. E bu iş okul sıralarından başlıyor demek ki. 2010 yılı Cumhuriyet Bayramı törenlerinde, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda hala bu ırkçı, ayrımcı, şişinmeci marşı söyleteceksek çocuklarımıza, neyin değişmesini bekleyeceğiz ki?
Ayrıca, daha önce de yazdım, bu bayramların böyle marşlarla, geçit törenleriyle, kulakları sağır eden jet gürültüleriyle kutlanmasına ne zaman son verip de, daha sivil, daha serbest ve yaratıcı eğlencelerle kutlayabileceğiz, merak ediyorum.
Bu bayramın benim için en güzel taraflarından biri, CHP yönetiminin, Cumhurbaşkanının vereceği resepsiyona katılma konusunda vekillerini serbest bırakması oldu. Kaç gündür aceleci açıklamalarla Kılıçdaroğlu’nu baskı altına almaya çalışan eski ekip, böylece başarısızlığa uğradı. Her vesileyle ülkede gerilim yaratmayı kendisine iş edinmiş bu grubun bu seferki başarısızlığı vallahi ne diyeyim, yüreğimin yağlarını eritti. Artık CHP vekilleri köşke gitseler de gitmeseler de önemli değil, çünkü köşke gitme meselesi bir başörtüsü protestosu olmaktan çıktı, 2 bin kişilik kuyrukta sıra beklemeyi göze alma meselesine dönüştü. Gene de kendilerini Türkiye’nin en önemli 2 bin kişisi arasında görmekten mutluluk duyacakları için kaçırılmayacak bir fırsat diye düşünüyorum.
Kıskanç ifadelerimden anladığınız gibi ben resepsiyona davetli değilim, ama davetli olsam da gidemezdim çünkü Gaziantep’te, 2003 yılından beri düzenlediğimiz “Kadın Buluşmaları”nın onuncusunu gerçekleştiriyoruz. Bu seferki buluşmamız Bülbülzade Vakfı’nın ev sahipliğinde gerçekleşiyor ve Türkiye’nin dört bir yanından üç yüze yakın kadın buluşmaya kendi imkânları ile katılmak üzere Gaziantep’e geliyor. Daha önceki buluşmalarımızda, kadınlarla ilgili pek çok konuyu masaya yatırdık, tartıştık, kararlar aldık, bildiriler yayınladık. Bu buluşmamızın ana başlığı ise “Kadın Emeği ve Üretkenliği”. Medyada, sivil toplum camiasında, sanat ve edebiyatta kadın emeği ve üretkenliği ile ilgili mevcut durumu, fırsatları, engelleri ve önerileri konuşmaya çalışacağız. Panellerimizin yanı sıra, atölye çalışmalarıyla bunları geniş geniş tartışacağız. Bu kadar başörtülü kadın bir araya gelince tabi ki başörtüsü meselesindeki son durumu, Başbakanın yaptığı açıklamayı ve bu gelişmeler karşısında nasıl bir tavır alınması gerektiğini de konuşacak.
Bakalım neler çıkacak, ben de merakla bekliyorum.
Star
Yorum Yap