AK Parti iktidarının olası sonuçlarından biri olarak görülen “artan” muhafazakârlaşmanın, hayat tarzları için bir tehdide dönüşeceği endişesini hissedenler için bu baskın “korkutucu bir emare” olarak okunabilir. Saldırı hükümet adına Hüseyin Çelik tarafından son derece sert bir biçimde kınanmasına rağmen, olayın mağdurları pek tatmin olmuş görünmüyor. Bunda bir başka resmi görevlinin saldırıya gerekçe olarak “yola taşan davetlilerin yaya trafiğini engellemesi” gibi “hafifleştirilmiş ve sıradanlaştırılmış” bir sebep ileri sürmesinin etkisi olabilir. Ayrıca olayla ilgili hiç bir tutuklamanın yapılmaması da, bu işin yeterince kovuşturulmayarak savsaklanacağı iddialarını güçlendirebilir.
Mevzuyla ilgili olarak basına yansıyan haberlere göre iş bu kadar basit görünmüyor. İnternette örgütlenen kişilerden bahsediliyor. Anladığımız kadarıyla bu kişiler kendi mahellelerinin “Cihangirleşmesine” karşı çıkıyorlar. Çoğunlukla kiracı olarak bulundukları bu muhitte kiraların artmasını, dükkanlarının ellerinden çıkmasını istemiyorlar. Belki de meselenin can alıcı noktası burada düğümleniyor. İlave olarak, mahallenin geleneksel değerlere uygun havasının “sanatçı ve sanatsever” insanlar tarafından değiştirilmesini de istemiyorlar.
Sonuçta bir tür ekmek parası ve mahalle baskısı durumu ile karşı karşıyayız. Bunu meşrebimize göre az buçuk anlayabiliriz. (Hak verebiliriz anlamında değil, yanlış anlaşılmasın lütfen, sadece sosyolojik ve ekonomik sebeplerin bunlar olduğunu kabul edebiliriz anlamında.) Ancak öyle 20-30 kişi toparlanıp cop ve biber gazı eşliğinde galeri basmanın, adam yaralamanın hiçbir anlaşılır yanı yok, ne sosyolojik ne de ekonomik anlamda. Buna düpe düz eşkiyalık derler.
Bu olayın, söz konusu saldırılar yeterince cezalandırılmadan bir şekilde kapatılması halinde, bundan sonra olacak olanlardan da o kararları verenler sorumlu olacaktır, unutulmasın. Ancak asıl mesele, hem yaşam tarzlarının hem de ekonomik menfaatlerinin bu kadar keskin bir şekilde karşı karşıya geldiği, ya da neredeyse iç içe geçtiği bu tür bölgelerde, polisiye ya da hukuki tedbirlerin ne kadar işe yarayacağı... İstanbul başta olmak üzere, yoğun göç almış birçok büyük şehir bu tür sorunlarla karşı karşıya. O halde bu tatsız olayı bir uyarı/fırsat kabul ederek, faturasını “artan” muhafazakarlığa çıkartacak kadar abartmadan ama asla sıradan bir sebebe indirgeyerek önemsizleştirmeden, üzerine eğilmemiz lazım. Bu tecrübeyi bizden önce yaşayanlar da dahil olmak üzere, yararlanabileceğimiz tüm kaynaklardan, modellerden ve önerilerden yararlanarak, bu yeni ve problematik duruma çarelerüretmemiz lazım.
Bu işi az hasarla atlatabilmenin başka yolu var mı, bilemiyorum.
Star
Yorum Yap