Dolar

42,8436

Euro

50,6521

Altın

6.170,19

Bist

11.375,42

TÜSİAD'ın politbürosu ne olacak!

17 Yıl Önce Güncellendi

2010-04-30 09:35:00

TÜSİAD'ın politbürosu ne olacak!
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği Başkanı Ümit Boyner, Milliyet Gazetesi'ne verdiği röportajda siyasete hâkim politbürolardan şikâyet etti.

Sözleri yanlış değil, ama siyasetin şeytan yerine konulup her fırsatta taşlanmasına itirazım var. Ayrıca politikacıların yanlışlarını, onları tekrarlamayanların eleştirmesi daha doğru olacak. Yoksa 'tencere dibin kara seninki benden kara' kısırdöngüsünden kurtulamayız. Ümit Hanım, kendi kurumunun politbürosu hakkında ne düşünüyor acaba? Yüksek İstişare Kurulu'nun tüzüğe göre bağlayıcı olmayan tavsiye kararlarının neden hiç karşılıksız kalmadığını izah edebiliyor mu? Bu, ona da eski dönem MGK tavsiye kararlarını hatırlatıyor mu? Ya da genel kurul yapılmadan bir ay önce başkanlığının ilan edilmesini demokratik buluyor mu? Genel kurulun noter, oylamanın ise yasak savma konumuna düşürüldüğü eleştirilerine hak veriyor mu?

Bayan Boyner'in başkanlığı iyimserlik ve ümit doğurmuştu. Halk üzerindeki etkisini yitirdiği için Ankara'yı da kaybeden TÜSİAD'ın yeniden gündem oluşturan konumuna döneceği bekleniyordu. İlk konuşmadaki 'demokrasi açığı' tespiti beklentileri daha da yükseltti. Ancak anayasa değişiklikleri konusundaki çelişkili tavır, büyük hayal kırıklığının işaretlerini veriyor. Statükoculuğun en tehlikelisi, yenilikçi ve değişimci bilinenlerin eli ve diliyle yapılandır. Boyner, demokratikleşmeyi savunan sözlerinin arasına statükocu sloganları 'kabul' etmekte sakınca görmüyor. Son dönemde 'sivilleşme-demokratikleşme' ayırımı yapmak moda oldu. Askerî vesayetin gerilemesine açıkça karşı çıkamayanlar bu argümana sarılıyor. Eşit şartlarda yarışılan ve periyotlarına sadık kalınarak halkın önüne konulan sandık devam ettiği müddetçe; evet, sivilleşme demokratikleşmeye doğru atılmış önemli bir adımdır. Zaten hiçbir düzenleme demokrasiyi tek başına gerçekleştirmeye muktedir değil. Sivilleşme de bu yolda alınmış hatırı sayılır merhale anlamı taşır. Onu küçümseyenler, vesayetçilerin yelkenini şişirir.

Anayasa paketinin 'kuvvetler ayrılığı' ilkesine uymadığı görüşü Ümit Boyner'in izaha muhtaç tezlerinden biri. Bu, bilhassa yüksek yargı mensuplarının tekrarladığı ama delil sunamadığı repliklerden. Mesela, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu için, camianın yüzde 95'ini oluşturan birinci kademe hâkim ve savcılarına seçme ve seçilme hakkı verilmesinin sakıncası nedir? Katılımcılık, çoğulculuk ve demokrasinin tabana yayılmasını dilinden düşürmeyen Boyner, söz konusu değişikliğin kuvvetler ayırımına nasıl halel getirdiğini anlatsa fena olmaz. Siyasi partileri kapatmanın zorlaştırılması ve Parlamento'ya bu konuda yetki verilmesi için de aynı soruları cevaplamalı. Bütün Avrupa'da sadece iki partinin kapatıldığı zaman diliminde, ülkemizde 28 partinin kapısına kilit vurulması sistemde hata olduğunu bağırmıyor mu? Aslında siyasi bir karar olan kapatma kararlarında politik sorumluluğu, en yüksek politika merkezi olan Parlamento üstlenmeli değil mi? Hakeza Anayasa Mahkemesi'ne Parlamento'nun üye seçmediği kaç çağdaş demokrasi var? Yargının bağımsızlığını halktan bağımsızlık olarak anlamak, demokrasi mantığına sığmıyor. Vekâleten kullanılan yargı yetkisinin halk nezdinde bağı bulunmak zorunda. Bugün bilmediğimiz 'telepatik' bağlardan söz etmiyorsak herhangi bir ilişkinin olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Demokrasilerde bütün kurum ve erkler halkla ilişkisini ya doğrudan sandıkla veya Parlamento üzerinden kurar. Doğrudan seçim önermiyorlarsa, parlamento üzerinden kurulan bağa neden itiraz ediyorlar, anlamakta zorlanıyorum. Ümit Boyner'in bazılarının iddia ettiği gibi 'imaj düzeltme operasyonu' olduğuna inanmak istemiyorum. Ama şimdiye kadarki performansı soru işaretlerini çoğaltıyor.

Zaman

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

Bin yıllık Türk kültürünün izlerine Tomarza'da rastlandı

Haber Ara