MHP bu seçimin kazançlılarından görünüyor. Türkiye genelindeki oy oranındaki artış, kazandığı iller ve Ankara'daki büyük çıkışıyla dikkat çekti.
Anamuhalefet partisi haline gelme yönünde ilerliyor. Meclis'te temsil edilen ikinci partiye verilen ad olan anamuhalefet, teknik olarak CHP'de. Fakat MHP, iktidar partisini siyaseten tehdit etme ve onun politikalarını belirlemede etki yapabilme şansını yakalıyor. Bu anlamda anamuhalefet partisi gibi davranabilir. Meclis'te AK Parti'ye verdiği kritik desteklerle CHP'den ayrışıyor, belirleyici hale gelebiliyor. MHP, kitleselleşip bir merkez parti konumuna yükselebilir. Bu şans her zaman MHP'nin önünde duruyor. Ancak yeterince değerlendirdiğini söyleyemeyiz.
MHP'liler, 1999 seçimlerinde yaptıkları patlama ile ayaklarına gelen fırsatı iyi değerlendiremediler. Yüzde 18'lere varan oy oranı ile birinci partinin hemen arkasında yer almıştı. Merkez sağda DYP ve ANAP'ın erimesi son sürat devam ediyordu. Sonraki seçimde birinci parti olmasına kesin gözüyle bakılırken, sürpriz biçimde barajın altında kaldı. Şimdi tekrar adım adım yükselmeye başlıyor. Yükselişi taşıyan unsurları iyi analiz edip strateji geliştirebilirse tekrar iktidar alternatifi olabilir. Konjonktürün rüzgârıyla gitmekle yetinirse siyasi gelgitlerin partisi olarak kalabilir.
Sadece, başarısızlıklardan ders çıkarılabileceği gibi bir yanılgımız var. Hâlbuki başarı, daha fazla analizi ve ders çıkarmayı gerektiriyor. Kazanılan yerlerdeki doğrular, kayıplardaki yanlışlardan daha fazla yol gösterici olabilir. Genel Başkan Devlet Bahçeli, 99'daki başarıyı iyi analiz edemediği için başladığı yere, barajın altına dönmek zorunda kaldı. Şimdi fırsatın tekrar kaçmaması için doğru tahliller yapılmalı. Ülke genelinde oy oranını Ankara ve Adana yükseltiyor. Adayların partinin önünde olduğunu söylemeye gerek yok. Belediye kazanılan Balıkesir, Manisa gibi şehirlerin Güneydoğu'dan aldığı iç göç sebebiyle tepki oyu patlaması yaptığını kaydetmek mümkün. Milliyetçi oyların deposu olarak görülen İç Anadolu'da gittikçe zemin kaybedilmesi, farkın açılmaya devam etmesi soru işaretleri. İstanbul'da olmayan bir parti Türkiye'yi yönetme potasına giremiyor. İstanbul, oy oranıyla ve ülkeyi etkileme gücüyle iktidarları belirleme potansiyeline sahip. MHP İstanbul'da olmanın yollarını aramalı. Son tahlilde Genel Başkan Bahçeli ve ekibi 'Nerede kazandık ve neden kazandık?' sorularını sormalı.
Bu seçimin en önemli özelliği, hiçbir etkenin tek başına sonucu belirleyemediğini göstermesi. Parti, lider, aday ve stratejiyi birini diğerine tercih etmeden dengede yürütmek mecburiyeti anlaşıldı. Lider, kendine çok güvenip diğer değişkenleri dışladığı yerde tokat yiyor. Aday, doğru bir stratejiyle partisinin ve liderinin desteğini alamıyorsa ipi göğüsleyemiyor. Hepsi bir araya gelip strateji yanlış kurgulandığında yine hüsran yaşanabiliyor. Antalya örneği bu açıdan çok anlamlı. Aday bütün anketlerden güçlü çıkıyor, parti ve lider onun arkasında, ama sonuç fiyasko. Çiçeği burnunda bir siyasetçi akademisyen Mustafa Akaydın, kesin favori görülen Menderes Türel'i hezimete uğrattı. Tek açıklaması var, yanlış strateji. Kendine aşırı güvenden kaynaklanan ego patlaması ve bunun iletişime yansıması dışında açıklama bulamıyorum. Ankara'da Mansur Yavaş'ın sakin ve iletişime açık tavrı MHP'yi tahmin edilmeyen noktalara taşıdı. İstanbul'da Kemal Kılıçdaroğlu için de aynı şeyi söylemek mümkün. (Kılıçdaroğlu ve İstanbul'u sonraki yazılara bırakalım.)
MHP, kendi klasik tabanı üzerine ANAP ve DYP'nin sahipsiz oylarını eklemeli. Bunu yapabilmesi için iletişime daha açık durmalı ve merkezde bir yere konumlanmalı. Aksi halde keskin zikzaklar yaşamaya devam eder. Dönemsel rüzgârlar kalıcı başarı getirmiyor.
Yorum Yap