Dolar

42,8436

Euro

50,6521

Altın

6.170,19

Bist

11.375,42

Demokrasiye kurşun

18 Yıl Önce Güncellendi

2009-05-19 02:17:00

Demokrasiye kurşun

Menfur Danıştay cinayetinin yıldönümünde geldiğimiz noktayı gözden geçirip bilgilerimizi tazelemek elzem oldu.

Hâlâ ilk gün seslendirilen tezlerde takılıp kalanlar, mahkeme safahatındaki gelişmeleri görmezden gelenler bizi buna mecbur kılıyor. Danıştay saldırısının failleri, artık Ergenekon Silahlı Terör Örgütü davası kapsamında yargılanacak. Kararın altında hem Yargıtay hem de konuyla ilgili iki yerel mahkemenin imzası var. Daha önce davayı karara bağlayan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı emekli Hâkim Orhan Karadeniz de destekleyen beyanatlar verdi. Mevcut bilgiler kendi döneminde elde olsa birleştirme yönünde ilk baştan karar alacağını belirtti. Danıştay davası ile ETÖ davasının birleştirilmesi mahkûmiyet kararı değil, ancak ikna edici delillerin varlığının göstergesi. Yargıtay'ın da içinde olduğu bir yargı kararına dönüşen ikna edici delillerden hareketle şunları söyleyebiliriz:

Danıştay'da sıkılan kurşunlar laikliği değil, demokrasiyi hedef alıyordu. Provokasyon güzel hazırlanmış, senaryo iyi kaleme alınmıştı. Saldırının akabinde tıkır tıkır işlemeye de başladı. Emin Çölaşan'ın eşi, dönemin Danıştay Başsavcısı Tansel Hanım, sonradan yalanlanan 'Allahu ekber deyip ateş etti.' açıklamasıyla fitili ateşledi. 'Laikliğe kurşun' beyanatları ve manşetleri havalarda uçuştu. Dairenin verdiği başörtüsü kararı saldırının gerekçesi gibi sunuldu. ETÖ iddianamesi ve davaları birleştirme kararı asıl hedefin demokrasi olduğu kanaatini pekiştiriyor. Demokrasiyi ortadan kaldıracak bir darbeye zemin hazırlamak üzere alçakça cinayet işlendi.

Saldırganın kimliği üzerinde spekülasyonlar yapıldı. Türk-İslam sentezciliğinden şeriatçılığa kadar geniş bir dinî yelpaze manşetlere taşındı. 28 Şubat'ta mantar gibi çıkan, sonra kaybolan örgütlerle dinci tehlike(!) havası yayanlara bu defa daha fazlası lazımdı. Takvim çok sıkışıktı, fazla gecikmeden müdahaleye imkân verecek ve keskin çözümlere kapı açacak gerekçelere ihtiyaç vardı. Ancak böyle hunhar bir suikastla kamuoyu infiali oluşturulabilirdi. Failin ve işbirlikçilerinin yakalanması senaryoyu altüst etti. Bardan toplanmış ve barda toplanmış adamlardan şeriatçı üretmek epey zordu. Başta maktulün ailesi, toplum bu ucuz filme artık itibar etmiyor.

Cinayeti işleyenlerin demokrasiyi suiistimal ederek cumhuriyeti ortadan kaldırmak isteyenler olduğu ileri sürüldü. Güya kendisine özgü şartları olan ülkemizde bu kadar demokrasi fazlaydı. Aşırı demokrasiyi kullanan kimi cumhuriyet düşmanları hain emellerine ulaşmak üzereydiler. O halde demokrasi askıya alınabilirdi, hatta geç kalmadan alınmalıydı. Şimdi anlıyoruz ki tam tersine cumhuriyeti istismar eden bir grup demokrasi düşmanı saldırıyı gerçekleştirmiş. Sanki birbirinin rakibi ya da düşmanıymış gibi demokrasinin karşısına cumhuriyeti mevzilendirip sonuca gitmek istediler.

Saldırının Türkiye'nin 11 Eylül'ü olduğu iddiasını seslendirenler oldu. Türkiye'nin bir miladın eşiğinde olduğu anlatılmak isteniyordu. Doğruydu, bu bir milattı ama tersine, darbecilerin ve çetelerin '11 Eylül'ü oldu. 'Türkiye'yi belirli periyotlarla kaosa sokmaya çabalayan, bunun için yerine göre aynı silahla karşıt görüşlerin kahvehanesini tarayan... Yerine göre sembol isimleri hunharca katlederek duygusal tepkileri kaşıyan... Bazen sağcı, bazen solcu, bazen İslamcı maskeyle meydana fırlayıp hassasiyetleri kışkırtan karanlık güçlerin ütopya kuleleri yerle bir olmalı. 'En alçakçasına başvurmamıza rağmen provokasyonlarımız artık tutmuyor' diye umutsuzluğa kapılmalılar. Devletin içine yuvalanmış bazı mihrakların desteğini arkasında görerek pervasızca eyleme girişen... Ya da global güçlerin dolduruşuna gelen tetikçiler, pabucun pahalı olduğunu anlamalı.' demiştik. Çok şükür öyle oldu.

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

Bin yıllık Türk kültürünün izlerine Tomarza'da rastlandı

Haber Ara