Darbelerin tezahürlerinden biri parti kapatmaktır. Bakmayın 12 Eylül'ün bütün partileri kapattığına, çoğunlukla seçmece yaparlar. Demokrat Parti'nin kapısına kilit vurulurken CHP'nin sırtı sıvazlanır. Refah ve Fazilet tarihin tozlu raflarına gönderilirken, yeni partilere omuz verilir. CHP'nin dosyası hiç kabarmaz; İşçi Partisi genel kurulunu hapishanede yapacak vaziyete düşer, oralı olunmaz; tarikatçılık oynayan birinin partisine kimse dönüp bakmaz. Ama tek başına iktidara gelmiş parti kapatılmaktan kıl payı kurtulur. İkinci dava başının üstünde sallandırılır. Teröre destek verdiği iddia edilen partinin ılımlı unsurları cezalandırılır, şahinlerin önü açılır.
Ara rejimlerin alamet-i farikası seçilmişlerin makamlarına
atamalar yapmak, icraya fiilen el koymaktır. Yeni planlarda görüyoruz,
hayata geçenlerden de biliyoruz, yerel yönetimlere kimin oturacağı
önceden bellidir. Belediyeleri yönetmek önemli tedbirlerdendir. Her
zaman üniformalı atamalar yapılmaz. Kenarda bekleyen içi haki siviller
kullanılır. Yerel yönetimlerin temel işlevleri bile onaya bağlanır.
Ankara Büyükşehir Belediyesi olarak ambleminizi değiştirirsiniz, 'ııh
olmamış' der birileri. Toplu taşıma araçlarının ücretlerini bile
belirleyemezsiniz. 6 yıl önceki fiyatlarla yolcu taşımaya
zorlanırsınız. Bütün bu yazdıklarımız Türkiye'de bir darbenin hayata
geçirilmeye çalışıldığını gösteriyor. Bazen tanklar sokağa çıkarak
gerçekleşir müdahale, bazen parlamentoya gönderilen bir mektupla. 28
Şubat'ta brifing denildi adına; darbenin post modernine de bu
yakışırdı. Güncel örnekte iletişimin nasıl gerçekleştiği henüz
netleşmedi. Telepatik bir bağ var sanki. 'Durumdan vazife çıkarma'
uygulaması da söz konusu olabilir, pekâlâ. Yüksek Yargı, mahallede
arkadaşını dövüp, sonra da yaygara koparan mızıkçı çocuk gibi. Yasama
organını bloke ederek kanun çıkarmasını, anayasayı değiştirmesini
engelliyor. Bir grup 'açık yeşil' sivil siyasetçi de destek veriyor.
Danışma Meclisi denen anti demokratik kurulun yaptığı anayasayı, halkın
oyuyla seçilmiş parlamentonun değiştiremeyeceğini savunuyorlar. İdari
yargı, belediyelerle yetki yarıştırıyor. Ankara'da konu, minibüs
ücretlerini belirmeye kadar varıyor. Başkan Melih Gökçek mesela EGO
genel müdürünü Danıştay'a bağlasa sorun çözülür(!) Gerçi fen işlerini
de isterler ama arada bir yerde anlaşsınlar. Başkan Gökçek, park ve
bahçeler müdürlüğü ile idare ediversin artık.
Zaman
Yorum Yap