Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın "mağdur", 38 kişinin "şüpheli" gösterildiği kararda, Başsavcılığın soruşturmaya Ankara Emniyet Müdürlüğünden gelen ihbar üzerine başladığı belirtildi.
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü (TEM) görevlilerinin, 19 Aralık 2009 saat 14.50 sıralarında kendilerini arayan bir erkeğin, "Çukurambar'da Bülent Arınç'ın evine geliş gidişlerinde, civarda 06 BH ... ve 06 LJY ... plakalı araçları gördüğünü, araçlardan, içindekilerden ve Arınç'a saldırıda bulunabileceklerinden şüphelendiğine" ilişkin tutanak tuttuklarını savcılığa aktardığı anlatılan kararda, savcının talimatı üzerine polisin, saat 17.00 sıralarında Çukurambar Mahallesi 1425. Cadde No: 22 adresinde ihbarda geçen araçlara ulaştıkları, şüpheliler E.Y.B. ve İ.G'nin askeri personel olduklarını beyan ettikleri, bunun üzerine, savcı talimatıyla Merkez Komutanlığı yetkililerinin haberdar edildikleri bildirildi.
Kolluk görevlilerinin, Merkez Komutanlığı personeli beklenirken E.Y.B'nin "avucundaki bir kağıdı yutmaya çalıştığı", zorla alınan kağıtta "1424. Cd. Feza A" ibaresinin bulunduğuna dair tutanak tuttuğu, şüphelilerinse tutanağı imzalamadıkları bildirilen kararda, şüphelilerin kullandıkları araçların birinde bulunan forma göre, aracın birlik komutanlığının Ankara Seferberlik Belge Başkanlığı olduğu, aracın görevlendirme ve sevk işlemlerinde imzası olan ve şüphelilerle "ilişki ve irtibatlı oldukları değerlendirilen" M.A, O.D, A.B, Y.A, S.A ve S.T'nin de şüpheli sıfatıyla soruşturmaya dahil edildiği anlatıldı.
Savcılığın talimatıyla yapılan araştırmalar sonucu, "ihbarın Keçiören'de faaliyet gösteren bir telekom bayisinden yapıldığı, bu işyerinde kamera kaydının olmadığı ve ihbarı yapan şahsın tespit edilemediğinin" bildirildiği belirtilen kararda, ihbara konu araçlardan birinin Genelkurmaya, diğerininse araç kiralama şirketine ait olduğunun tespit edildiği kaydedildi.
Savcılığın, 25 Aralık 2009'da Ankara Merkez Komutanlığına müzekkere yazarak, 8 şüphelinin gözaltına alınması ve istendiğinde hazır edilmelerini talep ettiği aktarılan kararda, TEM görevlilerinin şüpheli E.Y.B'den yutmak üzereyken alındığı belirtilen kağıtta yazılı adreste, o sırada Başbakan Yardımcısı Arınç'ın yanı sıra milletvekilleri, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan, emekli ve esnaf kişilerin oturduğu, apartman girişinde kamera bulunmadığı kaydedildi.
Kararda, soruşturmanın başlamasının ardından Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinden alınan kararla şüphelilerin çalıştığı Genelkurmay Başkanlığı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında aramalara başlandığı, ayrıca şüpheliler ve onlarla "irtibatlı oldukları değerlendirilen" diğer şüphelilerin iletişimlerinin ve kamuya açık yerlerdeki faaliyetlerinin takibe ve kayda alındığı belirtildi.
Soruşturma sürecinde, Aralık 2009'da basında çıkan ve "Arınç'ın evinin yakınlarında gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan iki subayın ekibinde yer aldığı iddia edilen er S.T, teknik takibe takıldı, babası ile yaptığı telefon konuşmasında Seferberlik Tetkik Kurulu binasında çok sayıda evrak yaktıklarını anlattı" iddiasının bulunduğu haber aktarıldı ancak S.T'nin böyle konuştuğuna dair bir tutanağının dosyada bulunmadığı, CMK uyarınca, şüpheli ile tanıklıktan çekinebilecek kişi olan babası arasındaki iletişiminin kayda alınamayacağı, kayda alınmışsa derhal yok edilmesi gerektiği, zira şüphelinin babasıyla konuşmasının delil olarak kullanılamayacağı hatırlatıldı.
Savcılığın, Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında arama talep ederken "şüphelilerin telefon konuşmalarında çok sayıda evrak yaktıklarına' ilişkin gerekçe gösterilmediğine dikkat çekilen kararda, şüpheli Y.A'nın da avukatı Süleyman Ayhan ile yaptığı, suç unsuru niteliği taşımayan telefon görüşmelerinin kayda alınarak, dosyaya konulduğu, kanunen şüphelinin avukatıyla telefon görüşmelerinin kayda alınamayacağı belirtildi. Kararda, bu nedenle Y.A'nın, avukatıyla yaptığı suç unsuru niteliği taşımayan telefon görüşmelerine ilişkin tapelerin imha edildiği, olayda sorumluluğu bulunan iki TEM personeli hakkında soruşturma açıldığı belirtildi.
-"Suç unsuru tespit edilememiştir"-
Şüpheliler hakkındaki tedbir kararlarında başlangıçta suç ibaresi bölümünde "terör", sonradan "silahlı örgüt ve cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs" yazıldığına işaret edilen kararda, "CMK'nun 135 ve 140. maddeleri uyarınca şüpheliler hakkında yaklaşık 4 yıl süresince uygulanan 'İletişimin denetlenmesi' ve 'Teknik araçlarla izleme' tedbirleri sırasında isnat edilen suçlar ile ilgili herhangi bir bulgu, suç unsuru teşkil edecek herhangi bir konuşma, söz, eylem ve davranışları tespit edilememiştir" denildi.
Kararda, Aralık 2009 ve Ocak 2010'da, Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi nöbetçi hakimince yapılan arama sürecine, Genelkurmay Başkanlığınca "devlet sırrı" gerekçesiyle aramaya yapılan itiraza ve bu itirazın reddine ilişkin bilgiler aktarıldıktan sonra, Başkanlıktaki fiziki çalışma sonucunda, bazı evrak ve belgelere el konularak savcılığa gönderildiği ifade edildi.
Hakimliğin, "Kozmik Oda"da aramaya ilişkin kararları değerlendirilirken, CMK'nın 47/1. maddesinde, "Bir suç olgusuna ilişkin bilgiler, devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz' denildiğine, 125/2. maddesindeyse devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belgelerin ancak mahkeme hakimi veya heyetince incelenebileceğinin düzenlendiğine işaret edildiği belirtilerek, bu hükümler dikkate alındığında, devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belgelerin ancak dava açılan mahkeme hakimi veya heyetince incelenebileceği, soruşturma safhasında ya da dava açılmadığı takdirde devlet sırrı niteliğindeki belgelerin hakim veya savcı tarafından incelenmesinin mümkün olmadığı belirtildi.
Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında arama ve inceleme yapan nöbetçi hakimliğinin, cumhuriyet başsavcılığına gönderdiği bilgi ve belgelerin şüphelilere isnat edilen soruşturma konusu olay ve eylemlerle irtibatının tespit edilemediği, hakimliğin gönderdiği bilgi ve belgelerin Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığının askeri kadro görevleriyle ilgili olduğu, devlet sırrı niteliğindeki bilgi ve verilerin dava açılmadığı takdirde ilgili kuruma teslim edilmesinin gerektiği, 1,5 terabaytlık sabit diske alınan imaj ve içeriklerinin devlet sırrı niteliğinde kabul edilerek savcılıkça incelenmediği bildirildi.
Takipsizlik kararında, şüpheliler E.Y.B. ve İ.G'nin kullandığı araçtan edinilen krokinin, Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığının bir yazıcısının, tamir için bırakıldığı servise ait olduğu belirtilerek, adres tarifi amacıyla özensiz ve basit çizilen kağıttan hareketle Bakanlar Kurulu üyeleriyle ilgili alan çalışması yapıldığı, kaçış güzergahlarının çizildiği sonucu çıkarılamayacağı kaydedildi.
Şüpheli E.Y.B'nin ikametgah aramasında elde edilen ajandadaki "Abdullah Gül" ibaresi ile başlayan yazı içeriğinden hareketle "eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile ilgili illegal bilgi toplama faaliyetinde bulunulduğu, devlet büyüklerini karalamaya yönelik, gerçeği yansıtmayan bilgiler olduğunun iddia edildiği" hatırlatılan kararda, "Yapılan araştırmada el yazısı notlarda, ağırlıklı olarak eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkında, ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz, eski Cumhurbaşkanları Ahmet Necdet Sezer ve Süleyman Demirel gibi birçok kişi hakkında gerçeği yansıtmayan ibarelerin bulunduğu belirlenmiştir" denildi.
E.Y.B'nin, ifadesinde yazıların kendisine değil, oğluna ait olduğunu söylediği, tanık olarak dinlenen çocuğun da bir arkadaşından okumak üzere edindiği kitaplardan notlar aldığını, sonra sıkılarak, not almayı ve kitabı okumayı bıraktığını anlattığı, kriminal incelemede de yazıların çocuğa ait olduğunun belirlendiği aktarılan kararda, "Olay tarihinde lise çağında olan bir kişinin kitap okuması ve okuduğu kitaptan not alması şeklinde gelişen davranışlarının, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile ilgili illegal bilgi toplama faaliyeti veya devlet büyüklerini karalamaya yönelik, gerçeği yansıtmayan bilgi toplama ve oluşturma faaliyeti ya da bir suç unsuru olarak kabul edilemeyeceği, ajandada yer alan el yazısı not ve ibarelerin şüphelilere isnat edilen soruşturma konusu olay ve eylemlerle herhangi bir irtibatının bulunmadığı anlaşılmıştır" ifadesine yer verildi.
-Şüpheliler bir albayı takip ediyordu-
Kararda, şüpheliler E.Y.B. ve İ.G'nin ifadelerinde, bölge başkanından aldıkları şifahi emirle Albay B.K'yi takip ettiklerini söyledikleri kaydedildi.
Olay tarihinde Seferberlik Tetkik Kurulu Ankara Bölge Başkanı olan şüpheli Y.A'nın da "B.K'yi izleme emrini kendisinin şifahen verdiğini, kendisine ise emrin üst komutanlarınca şifahen verildiğini, Arınç'ın izlenmesi emri vermediğini" söylediği anlatılan kararda, savcılığın B.K'nin de ifadesini aldığı bildirildi.
Kararda, takiple görevlendirilen şüphelilerin telefonlarının 4 Nisan 2009'dan 19 Aralık 2009'a kadar, B.K'nin ikamet ettiği Çukurambar'da birçok kez sinyal bilgisi verdiğine işaret edilerek, şüphelilerin, sözlü emirle B.K'yi yaklaşık bir yıl takip ettikleri belirtildi.
Şüphelilerin takip sırasında Genelkurmay Başkanlığı araçlarının yanı sıra, kiraladıkları araçları da kullandıkları anlatılan kararda, Özel Kuvvetler Komutanlığı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı personeline verilen takip emrinin askeri hizmetlerin görülmesiyle uygunluk göstermediği ve hukuka uygun olmadığı ancak Çukurambar'da bulunma nedenlerinin, Arınç'ı takip etmek ya da ona saldırı gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs olmadığı ifade edildi.
HTS kayıtlarına göre, "sözde ihbarın yapıldığı" saatte E.Y.B. ve İ.G'nin Çukurambar'da değil, Ümitköy'deki bulunduklarına işaret edilen kararda, Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığındaki aramada bir apartmanın kapı zillerinin fotoğrafının ele geçirildiği, araştırma sonucu, apartmanda yazar Nuri Pakdil'in kiracı olduğunun belirlendiği, şüphelilerin takip ettiği B.K'nin Pakdil'i zaman zaman ziyaret ettiği bildirildi.
Kararda, B.K'nin Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı personelince takibinin askeri hizmetlerinin görülmesiyle uygunluk göstermemesi ve hukuka aykırı olması nedeniyle şüpheliler hakkında ayrı soruşturma açıldığı kaydedildi.
Şüpheli E.Y.B'nin, "su içerken yutmaya çalıştığı" iddia edilen kağıdın kendisine ait olmadığını savunduğu, TÜBİTAK'ın incelemesi sonucunda da kağıttaki yazının şüphelinin el ürünü olmadığının belirlendiği anlatılan kararda, olay tarihinden önce defalarca olay yerine ve B.K'nin ikametinin civarına giden şüphelilerin, sanki ilk kez olay yerine gitmişler gibi "1424 Cd. Feza A" ibarelerini kağıda yazmalarının hayatın olağan akışına aykırı olduğu belirtildi.
-"Telefon ihbarı gerçek dışı"-
Kararda, "ihbar telefonuna" ilişkin tutanak tutan polisin ifadesinin alındığı bildirilerek, şunlar kaydedildi:
"TİB tarafından düzenlenen yazılar, HTS kayıtları, tutanak mümziinin çelişkili beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, soruşturmanın başlatılmasına neden olan telefon ihbarının gerçek dışı olduğu, aslında böyle bir telefon ihbarının yapılmadığı, cumhuriyet savcısının soruşturma açması için başlangıç şüphesini oluşturacak emarelerin dahi başlangıçta bulunmadığı, olay günü nöbetçi amir olarak görev yapan Komiser Yardımcısı M.Y. tarafından olay tarihi ve saatinde herhangi bir telefon ihbarı gelmediği halde, sanki telefon ihbarı gelmiş gibi soruşturmanın başlatılmasına neden olacak şekilde, 652 sayılı ihbar tutanağının gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği kanaatine varılmış, M.Y. ve onunla irtibatlı diğer görevliler hakkında gerekli soruşturmanın yürütülmesi için evrak tefrik edilmiştir."
Kararda, Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı binasında 18 Eylül 2013'te de arama yapıldığı, ele geçirilen dokümanların ise şüphelilere isnat edilen suçlarla ilgisinin bulunmadığı ifade edildi.
Şüphelilerin üzerlerinde, araçlarında, ikamet ve işyerlerinde yapılan arama ve incelemeler sonucunda, soruşturma konusu amaç suça ait herhangi bir delil elde edilemediği belirtilen kararda, takipsizlik şöyle gerekçelendirildi:
"Şüphelilerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşik yapısı dışında illegal bir oluşum kurarak, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a ya da hükümet üyesi diğer bakanlara karşı suikast hazırlığı yaptıklarına, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs eylemini gerçekleştirmek üzere, silahlı bir terör örgütü kurduklarına, yönettiklerine veya üye olduklarına, önceden gizlice anlaştıklarına dair herhangi bir delil bulunamamıştır.
Suçun icrasına başlanmasından tüm neticelerinin gerçekleşmesine kadarki safhaları belirleyen bir planlama, bu planlamayı hayata geçirecek kapsamlı bir organizasyon, bu organizasyona uygun bir iş bölümü, bu iş bölümü dahilinde görevlendirmeler ve bu görevlendirmelerin gereklerine uygun görüşmeler, çalışma grupları, fişlemeler, takipler, keşifler, istihbarat faaliyetleri ile özel operasyon ve sorgulama, özel görevli toplama, darbe harekat planı gibi maddi cebir olarak ortaya çıkacak zorlayıcı, korkutucu, cebri hareketlerin kolaylaşması, aksamadan yürütülmesi ve suç bakımından öngörülen neticeye ulaşmasını sağlayacak çalışmalar yaptıklarına dair dosya kapsamında herhangi bir delil elde edilememiştir."