ABD Başkanı Barack Obama'nın 2014 yılı dış politikasında İsrail-Filistin meselesi ile İran'ın nükleer programına ilişkin diplomatik çözüm arayışları önemli konular arasında yer aldı.
John Kerry'nin 2013'ün başlarında dışişleri bakanı olmasının ardından İsrail-Filistin meselesinin çözümü için sarf ettiği çabalar, önceki yıl olduğu gibi 2014'te de zaman zaman İsraillilerin tepkisini çekti.
İsrail Savunma Bakanı Moşe Yalon'un, sorunu barışçıl şekilde sonlandırmak için diplomasi trafiği yürüten Kerry için "Mesih gibi hareket ediyor, Nobel ödülü alsa da bizi rahat bıraksa" yönündeki sözlerinin İsrail gazetelerinde yer alması ikili ilişkilerde yılın ilk krizine neden oldu. Beyaz Saray, Yalon'un sözleri için "Eğer doğruysa, rencide edici ve uygunsuz" yanıtını verirken, aradan geçen iki haftanın ardından bu kez İsrail Stratejik İşler Bakanı Yuval Steinitz, Kerry'nin bir açıklamasını eleştirerek, Kerry'yi "İsrail'in kafasına silah dayamakla" suçladı.
Başkan Obama'nın Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı Beyaz Saray'da ağırladığı sırada da ABD yönetimini eleştiren İsrail tarafında, Yalon, bu kez de Obama'yı hedef alarak, onu dünyada "zayıflık sergilemekle" eleştirdi.
Yalon'un Ekim'de Washington'a yaptığı 5 günlük ziyaret sırasında randevu talebinin Beyaz Saray ve ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından geri çevrildiği haberleri de iki ülkenin ilişkilerinde diğer bir sorun oldu.
Ardından, üst düzey bir Amerikalı yetkilinin, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu için "korkak" ve "kendi çıkarlarını" düşündüğüne dair bazı hakaret içeren ifadeler kullanmasıyla ilgili "The Atlantik" dergisinde yer alan haber, bu kez de taraflar arasında başka bir krize neden oldu. Bazı Kongre üyelerinden gelen sert tepkilerin ardından Beyaz Saray, bu yorumların, yönetimin duruşunu ve Obama'nın kişisel görüşlerini yansıtmadığını dile getirmekle yetindi.
İsrail'in, Fetih ve Hamas hareketi arasında yılın ilk yarısında varılan milli mutabakata karşılık, Filistin yönetimiyle yürüttüğü barış görüşmelerini askıya aldığını açıklaması ABD yönetiminin çözüm için umutlarını sekteye uğrattı. İsrail'in bu duyurusuna rağmen ABD'nin görüşmelerin sona erdiğini ilan etmeye hazır olmadığı sinyalini veren Kerry'nin çabaları, Temmuz ayına ulaşıldığında İsrail'in Gazze'ye yönelik şiddetli askeri operasyonuyla tamamen sonuçsuz kaldı.
- "Amma da nokta atışı operasyonu" krizi -
ABD, İsrail'in 7 Temmuz'da Gazze'ye yönelik başlattığı askeri harekatın arkasında durdu.
Gazze'deki can kayıplarından ciddi endişe duyduklarını ifade eden ABD yönetimi, İsrail'in yüzlerce sivilin hayatını kaybettiği saldırılarda orantısız güç kullandığına dair kanıt görmediklerini dile getirdi. Beyaz Saray, Gazze tarafından fırlatılan roket atışlarını sürekli kınarken, Obama her konuşmasında, "İsrail'in Hamas'ın roket ve tünel saldırılarına karşı kendisini savunma hakkı vardır" sözlerini sıklıkla vurguladı.
İsrail'in saldırısını kamuoyu önünde güçlü biçimde destekleyen Kerry'nin, bir televizyon kanalına verdiği röportaj arasında, mikrofon açıkken yaptığı telefon görüşmesinde İsrail'in saldırılarına ilişkin alaycı biçimde "amma da nokta atışı operasyonu" demesi Kerry ile İsrail'i yıl içinde bir kez daha karşı karşıya getirdi.
Diğer yandan ABD yönetimi, Gazze'ye saldırılarını sürdürdüğü sırada İsrail'e, havan topları ve bomba atarların da içinde bulunduğu mühimmat sattı. Pentagon, İsrail tarafından 20 Temmuz'da iletilen talebin hızla sonuçlandırılarak İsrail'deki stok cephaneliğinden uygun mühimmatların İsrail güçlerine teslim edildiğinin bilgisini verdi.
- ABD, İsrail'i savunmaya devam etti -
Beyaz Saray yönetimi, İsrail'in yıl içinde Kudüs'teki yeni yerleşim yeri kararlarını ise kınamakla yetindi.
İsrail'in yeni yerler inşa edeceğini duyurmasının ardından her defasında Tel Aviv yönetiminin bu kararlarının barış çabalarına katkı sağlamadığına vurgu yapan Washington yönetimi, yıl sonunda BM Güvenlik Konseyi'ne sunulan Filistin tasarısına da karşı çıktı.
ABD Dışişleri Bakanlığı, 2017 sonuna kadar Filistin topraklarındaki İsrail işgalinin sonlanmasını isteyen Filistin karar tasarısının "destekleyecekleri bir şey olmadığını" bildirdi.
- 2014'te İran'ın nükleer programında da anlaşmaya varılamadı -
ABD'nin 2014 yılında başarı elde edemediği diğer bir konu ise İran'ın nükleer programına ilişkin diplomatik çözüm arayışları.
İran ile BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ve Almanya (P5+1) arasında 24 Kasım 2013'te Cenevre'de taraflarca geçici anlaşmaya varılmasın ardından, Tahran yönetiminin nükleer silah elde etmesini önlemeye yönelik müzakereler Ocak'ta başladı.
Obama, geçici anlaşma kapsamında, İran'ın 10 yıl içinde ilk kez, nükleer programında ilerlemeyi durduran ve programının kilit parçalarını geriye götüren spesifik adımlar atmayı kabul ettiğine işaret etti.
İran'a yeni yaptırımlar getirmenin, sorunu barışçıl şekilde çözüme kavuşturma çabalarını raydan çıkarma riskini doğuracağını ısrarla vurgulayan Obama, Kongre'den gelen tepkilere de, "Müzakereler sırasında yeni yaptırımlar getirmeye dönük her türlü yasayı veto edeceğim" şeklinde karşılık verdi.
Kongre'de özellikle bazı Cumhuriyetçiler, Obama yönetiminin İran'a çok fazla taviz verdiğini savunurken, Ocak ayı bitmeden Beyaz Saray, İran'a yönelik yaptırımlarını gevşetmeye başlayacağını duyurdu.
- Taraflar yıl içinde Viyana'da defalarca görüştü -
Yılın ilk yarısında taraflar arasında İran'ın nükleer programına ilişkin görüşmeler yoğun bir şekilde Viyana'da yapılsa da 20 Temmuz'a kadarki sürede taraflar, kapsamlı bir anlaşmaya varamadı.
Obama, müzakerelerin sonlanmasına birkaç gün kala yaptığı açıklamada, "Son 6 ay içinde İran, geçen yıl vardığımız geçici anlaşma altındaki taahhütlerini yerine getirdi. Çok sayıda alanda gerçek ilerleme sağladık. Ancak hala uluslararası toplumla İran arasında bazı önemli fikir ayrılıkları ve yapmamız gereken işler var" diyerek, son toplantıdan ne tür bir karar çıkacağının sinyalini verdi.
Dönemin AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton ile İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, 19 Temmuz'da taraflar arasında yapılan son toplantı sonrası, "somut ilerlemeler kaydedilse de daha fazla zaman ve çaba gerektiren bazı ana konularda halen çok ciddi farklılıkların bulunduğunu" belirterek, müzakerelerin 24 Kasım'a kadar uzatıldığını açıkladı.
Washington yönetimi, müzakerelerin uzatılmasının kapsamlı bir anlaşmaya ulaşma çabalarını sürdürmede ilave zaman sağlayacağını savundu. Zira John Kerry, "Hiçbir anlaşma olmamasının, kötü bir anlaşma olmasından daha iyi olduğunu açıkça ifade ettik. İyi bir anlaşma hedeflerimizi başarmak için daha fazla zamana ihtiyacımız var" sözleriyle müzakerelerin uzatılma kararının arkasında durdu.
- Müzakereler sürerken ABD'nin İran'a yaptırımları devam etti -
Uzatılan müzakerelerin yeni turları bir yandan devam ederken Beyaz Saray yönetimi, Ağustos sonlarında, İran'a karşı yaptırımları ihlal etmekle suçladığı, aralarında İran bankaları, havayolu şirketleri ve nakliye firmalarının da bulunduğu 25'ten fazla şirket ve bireye yeni yaptırımlar getirdi.
Aynı günlerde terör örgütü IŞİD eksenindeki gelişmeler ise İran'ın nükleer programının pazarlık konusu edileceği tartışmalarını beraberinde getirdi. Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest, pazarlık ihtimalinin sorulması üzerine, "ABD, IŞİD'e karşı mücadeleyi güvenliğe almak için İran ile nükleer programı konusunda pazarlık yapacak bir pozisyonda olmayacak" açıklamasında bulundu.
Wall Street Journal'de yer alan haberde de, Obama'nın Ekim ayı ortalarında İran'ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'e gizli mektup gönderdiği ve IŞİD'le mücadelenin iki ülkenin de ortak çıkarı olduğunu vurguladığı da ileri sürülmüştü.
- "Somut adımlara rağmen müzakereler yine uzatıldı" -
ABD kanadı, uzatılan tarihin sonuna gelindiğinde de kapsamlı bir anlaşma için yine ümitli değildi. Başkan Obama da taraflar arasında anlaşmazlıkların bulunduğuna dikkati çekerek, "Hala büyük bir uçurum var. O noktaya (anlaşma) gelemeyebiliriz" dedi.
ABD yönetimi, meselenin diplomatik yollarla çözülmesinde ısrar etse de, müzakerelerin 10. turu 24 Kasım'da yine uzlaşma sağlanamadan sona erdi. Taraflar bu kez de nihai anlaşma için görüşmelerin Temmuz 2015'e kadar sürdürülmesini kararlaştırdı.
ABD Kongresi'nde İsrail'in çizgisine yakın olan Cumhuriyetçi kanat, İran ile müzakerelerin yeniden uzatılmasına eleştiri getirerek, "Kongre'nin, İran'la olası bir anlaşma üzerinde söz sahibi olması ve İran'a yeni yaptırımlar getirilmesini" istedi. Yönetim kanadı ise bu yaklaşımın "uluslararası koordinasyonda çatlaklar oluşturabileceği" ikazında bulundu.
İran konusunda diplomatik yollara daha çok odaklanan ABD yönetiminin, Kongre'den İsrail'in görüşlerini destekleyen seslerin yükseleceği beklentisiyle gelecek yıl nasıl bir yol izleyeceği merak konusu.