Diyanet İşleri Başkanlığının öncülüğünde Conrad Otel'de düzenlenen "Dünya İslam Bilginleri Barış, İtidal ve Sağduyu İnisiyatifi" toplantısında konuşan Davutoğlu, Müslümanların hiçbir şekilde, hiçbir dini topluluğun mensuplarını herhangi bir tehlike karşısında bırakmayacaklarını söyledi.
Davutoğlu, "Biz Suriye'den gelen 1 milyon 200 bin kardeşimize böyle baktık. Girerken sormadık sen Sünni misin, Şii misin? Sormadık Arap mısın? Türk müsün, Kürt müsün diye sormadık. Madem ki kapımıza gelmiştir, onu korumak bizim için ilahi bir vecibedir ve biz bu topraklar üzerindeyken Allah şahittir ki hiçbir mazlumu zalime terk etmeyiz" diye konuştu.
Suriyeli mültecileri bulundukları yerlerde ziyaret ettiğini belirterek, gördüğü olayları anlatan Davutoğlu, toplantıya katılanlara bu kampları ziyaret etmeleri tavsiyesinde bulundu.
Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bugün biz Suriye'deki rejime ki geçmişinde bazı eleştiriler geldiğini görüyoruz. Sanki Türkiye şu veya bu mezhep mensuplarını destekliyormuş gibi. Hepinizin huzurunda söylüyorum. 7 sene ambargolar karşısında Esed yönetiminin yanında durmuşsak, ona her türlü yardımı yapmışsak, Batı ambargo uyguladığında, saldırı altında olduğunda komşumuz diyerek, onun mezhebine bakmadık. Sünni mi, Nusayri mi, Alevi mi diye bakmadık. Komşumuz ve kardeşimiz olarak baktık. Çünkü o zaman kendi halkını katletmiyordu. Nasıl o zaman öyle bakmamışsak, daha sonra kendi halkını katletmeye başladığında da tavsiyemizi dinlemediğinde, 'Gel bu zulmü yapma' dediğimizde ve oradan insanlar ülkemize geldiğinde yine mezhebine bakmadık. Sadece bir şeye baktık. Kendi halkına adaletle davranıyor mu? Hepimiz muhasebe yapmak durumundayız.
Nasıl Gazze'de dökülen kan bizim ciğerimizi yakıyor, nasıl Gazze'de yıkılan her minare sahip çıkmamız gereken mekan, nasıl vaktinde Bosna'daki her camiye sahip çıktık, şunu da sormak hakkımız. Kimin haddinedir, hangi mezhepten olursa olsun yüzlerce, binlerce camiyi Suriye'de hava bombardımanıyla yıkmak. Ya da binlerce insanı yetim bırakmak. Eğer bunu bir Sünni yapmış olsaydı ki geçmişte Saddam'a da o sebeple karşı çıkmıştık, ona da karşı çıkardık. Hiçbir ayrım göstermeden hepimizin adaleti ayağa kaldırması lazım."
Dünyanın en zengin ve en fakir ülkeleri listesinde Müslümanların üst sıralarda olduğunu söyleyen Davutoğlu, bunda bir yanlışlık olduğunu bildirdi.
O zaman yeni bir adalet anlayışının inşa edilmesi gerektiğini ifade eden Davutoğlu, "Eğer bu kadar Müslüman bu kadar açlık içindeyse o zaman bizim hesabını vermemiz gerekir" diye konuştu.
Herkesin siyasette ve ekonomik hayatta İslam dünyasında adaletin nasıl yeniden inşa edileceğini düşünmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, sadece İslam dünyasının değil, bütün dünyanın krizde olduğunu kaydetti.
BM'nin doğru dürüst çalışamadığını, çözüm üretemediğini dile getiren Davutoğlu, "Dünya ekonomik sistemi krizleri çözemiyor. O zaman bu dünyaya yeni bir ruh üflemek lazım, o ruh bizde var. İstanbul sokaklarını dolaştığımda o ruhu görüyorum, Buhara sokaklarını dolaştığımda onu görüyorum, Halep, Saraybosna sokaklarında dolaştığımda o ruhu görüyorum. Biz o ruhu keşfedelim, o ruh üzerinde bugünkü küreselleşen ve yabancılaşan insan bireyine yeni bir çağrıda bulunalım. 'Gelin hep beraber kardeş olalım' çağrısında bulunalım. 'Nefret tohumları ekmek yerine muhabbet ekmek' çağrısında bulunalım. Ama insanlara bu çağrıyı yapabilmemiz için önce bizim kendi hayatımızda, şehirlerimizde, kendi mahallemizde, kendi ailemizde bunu yaşanır kılmamız lazım. Eğer Irak'ta bir hat üzerinde Müslümanlar çarpışıyorsa, eğer Suriye'de bu zulümler devam edip çatışmalar sürüyorsa, diğer birçok beldede bunlar yaşanıyorsa bu çağrıyı yapamayız. Gün toparlanma günüdür. Bütün insanlığa bir çağrıda bulunma günüdür" şeklinde konuştu.
- "Bir şehri bir mezheple, bir etnik grupla adlandırdığınızda şehrin ruhunu öldürürsünüz"
Kendisini olağanüstü ızdıraba sevk eden en önemli kavram yozlaşmalarından birinin cihat kavramı olduğunu ifade eden Davutoğlu "İlim, ahlak, cihat, adalet... Bunlar İslam medeniyetinin temel zihinsel kavramları. Bunlar bozulursa, biz siyaset yapamayız. Bunlar yıkılırsa, biz İslam medeniyetini inşa faaliyetinden bahsedemeyiz. Eğer cihat kavramını, zulme karşı bir şekilde direnç olarak, nefsimizle cihat diyerek, kendi nefsimizle mücadele anlamında yorumlamazsak, aksine bir başka Müslümanı katlederken bunu cihat gibi görürsek, işte o zaman biz, insanlara hiçbir şey teklif edemeyiz. Bir Müslüman başka bir Müslümanı herhangi bir şekilde öldürürken bunun adına cihat diyemez. Bir zalime karşı direnişin adıdır cihat. İnsanın kendi nefsiyle mücadelesinin adıdır" diye konuştu.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, hangi etnik veya mezhebi kökenden gelinirse gelinsin, İslam'ın terörle anılmasına hep beraber karşı çıkmak ve aynı zamanda İslam'ın bir şiddet unsuru olarak kullanılmasına dayalı yaklaşımlara da set çekmek gerektiğini söyledi.
Kudüs'ün İslam asırlarında bütün dinlerin barış içinde yaşadığı bir şehir olduğunu belirten Davutoğlu, "Biz, Kudüs'ü terk ettiğimizde Kudüs kaosa girdi. İslam asırlarında Kudüs'te Haçlı seferleri dışında bir dini çatışma yaşanmadı. 400 yıllık Osmanlı asrında Kudüs'te tek bir dini çatışma yaşanmadı. Hristiyan mezhep mensupları dahi emanetlerini, kilisenin anahtarını, Müslüman bir aileye vererek düzen kurdular. Şimdi bir bu birikime bakın, bir bu derin anlayışa bakın, bir de Musul'a Sünni şehir, Basra'ya Şii şehir, Erbil'e Kürt şehir, Bağdat'a Sünni mi Şii mi olmak için savaştığımız şehir, Kerbela'ya Şii şehir dendiğini düşünün. Bu bize yakışır mı? Şehirlerin varlıkları ancak ve ancak her mezhebe, her etnisiteye açık olduğu zaman süregider. Bir şehri bir mezheple, bir etnik grupla adlandırdığınızda şehrin ruhunu öldürürsünüz."
(Bitti)