Mehmet Yılmaz* / TİMETURK
1. Kur’an ve Hadis: Hakimiyet, Allah ve Rasulünündür…
Kitab’ın tartışmasız açık beyanları, Peygamber’in konu ile ilgili açıklamaları ve ümmet-i Muhammed’in ittifakıyla, Allah ve Rasulü’nü ayıranlar ve Rasulü ve hükümlerini i’tibarsızlaştıranlar bizden değildir… Hüküm Allah ve Rasulü’nündür… Başkasına laf düşmez… Zaten o da tağuttan başkası değildir… Onun hükmünü talep edenler ise münafıklardır…
Nisa: 59-70:
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ulu'l-emre de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.
(Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût'u tanımamaları kendilerine emrolunduğu halde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.
Münafıklara, "Allah'ın indirdiğine ve Peygambere gelin" dendiği zaman onların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün. Kendi işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiği, sonra da "Biz iyilik etmek ve uzlaştırmaktan başka bir şey istememiştik" diye Allah'a yemin ederek sana geldikleri zaman halleri nasıl olur? Onlar, Allah'ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Öyleyse onlara aldırma. Onlara öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında etkili ve güzel söz söyle.
Biz her peygamberi sırf, Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı. Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.
Eğer biz onlara, "Hayatlarınızı feda edin veya yurtlarınızdan çıkın" diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de (imanlarını) daha çok pekiştirici olurdu. O zaman kendilerine elbette katımızdan büyük bir mükafat verirdik. Onları elbette doğru yola iletirdik.
Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır. Bu lütuf Allah'tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter.
Tağutun Düzeni: Tüm Piramidal Yapılar
Bütün piramidal yapılar, önce bilginin tekelleştirilmesi ve hakikatin hacir altına alınması, malın biriktirilmesi ve güç-kuvvet kaynağı kılınması ve makamların seçkinler arasında dağıtımı ve ehliyetin göz ardına atılması ile ayakta durur… Tüm bu imkânların, bir elit tabakanın (havas) edinimi ve kullanımına tahsis edilmesi ile tebarüz ederler…
Bu elit tabaka (havas) içersinde sadece güç sahipleri (mele) yer alır:
Bunlar;
a. bilgiyi iktidar sahiplerine (mele) tahsis ederek güç devşiren sahte alimler (Haman ile somutlaşır),
b. ehliyetleri meşkuk makam sahipleri (Fravun ile temsil edilir) ve
c. helal yoldan birikmesi mümkün olmayan (ve Karun ile sembolleşen) servet sahipleridir…
Şekil 1: Müşriklerin Esması
a. Alim Kim: Alimlerin Alimi, Allah
“Allahu alimu’l-gaybi ve’ş-şehada”
Gayb ve şehade (görünür ve görünmezin) bilgisi Allah’ındır… (Bilgi)
Bütün hakikatin bilgisi ve kaynağı Allah’tır… İnsan bu bilgiyi, sadece kendi imkan ve kabiliyetleri ile değil, Allah’ın bir lutfu ve daha ötesi bir imtihan vesilesi olarak edinir…
Bu edinmenin amacı da, insanlara istikbar ve sulta oluşturma gösterisine vesile kılmak değil, Allah’ın helal ve haramını öğrenerek, bu bilgisini insanlar ile paylaşma şerefine ulaşmaktır…
Yoksa bu bilgiyi Firavunların iktidarına payanda oluşturmak için kullananlar, en büyük tehdit ile muhatap olacaklardır…
Bilgi ümmetin malıdır ve tahsis edilemez… Sonra çıkan medreseler bile, -tekke ve zaviyelerin yanı sıra- aslında bir sapma olup, -her ne kadar olumlu katkıları olsa da- nihayetinde bir elit oluşturma, bir bürokrasi icat etme ve gücü merkezileştirme ihtiyacından doğmuştur…
Müslümanlık içinde ana akım olan “sünnet ve cemaat ehli”, bu konuda –peygamberin bütün hakikati eksiksiz olarak ilettiğinde- tavizsiz bir tutum içerisindedir…
Şekil 2: Pramidal Yapı
b. Makam Kimin: Makamların Makamı, Arş-ı Ala
“er-Rahmanu ale’l-Arşı’steva”
Güç, kudret timsali en yüce makam/ARŞ Allah’ındır… (Makam)
Bütün diğer makamlar izafidir ve gücün merkezileşmesi ve o makamı tahsis edenler üzerinde bir sulta oluşturulmasına değil, ümmetin işlerinin görülmesine yönelik bir organizasyon ihtiyacından kaynaklanmaktadır…
Eğer makamlar, ümmetten bağımsız ve ümmetin rağmına bir güç ve iktidar oluşturuyorsa, batıldır… Her halükarda böyle algılamalar, Allah ile rekabet arzusunun bir yansıması olarak değerlendirilir…
Makamlar ehliyetler ve ümmetin çıkarı gözetilerek dağıtılır ve tamamen geçicidir… İş biter, makam gider… Kur’an’da Fıravun ve Ebu Leheb ile sembolize edilen iktidar sahiplerine karşı “cemaat” öne çıkar… Sünnet ve Cemaat ehli, cemaati kendi ismine taşıyarak, “il mi yaman, bey mi yaman” kapışmasında ilden/cemaatten yana tavır alarak, beyi dışlamıştır…
Şekil 3: Allah’ın Esması
c. Servet Kimin: Maliklerin maliki, Allah
“lehu’l-mülkü’s-semavati ve’l-arz.”
Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır… (Servet)
Bütün nimetler ve servetler, Allah’ın lutfu ve insanlarla paylaşılmak üzere verdiklerinden ibarettir… Bunların yığılması ve ümmet istifadesinden kaçırılması, Kur’an ve Hadisin açık emirlerine aykırı bir yol tutturmak ve Allah’ın rağmına bir güç/iktidar arayışına kapılmaktır…
Servet cemaat arasında (enfal, infak, zekat, sadaka, tazir, kefaret vs yollar ile) adil/eşit biçime en yakın şekilde dağıtılır… Kur’an’da Karun ile sembolize edilen servet sahiplerine de tavır almış ve onlara kurtuluş yolu olarak “servetin infak/tasadduk yoluyla tükenene kadar” sarf edilmesini teşvik etmiştir…
Vesselam…
*İlahiyatçı-yazar.
Yazarın önceki yazıları için tıklayın:
Ehl-i Sünnet Ve'l-Cemaat Üzerine (II)
Ehl-i Sünnet Ve'l-Cemaat Üzerine (I)