Dolar

34,9544

Euro

36,7154

Altın

3.000,35

Bist

10.009,65

Pakistan medreseleri hakkında detaylı kitap

Pakistan, Afganistan, Taliban üçgeni içine hapsedilmiş "Pakistan Medreseleri" algısını tersyüz eden bu kitap, aynı zamanda Alt-Kıta'nın medrese tecrübesine dair önemli tesbitler içeriyor.

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-02-25 11:35:00

Pakistan medreseleri hakkında detaylı kitap
Hint Alt-Kıtasında medresenin tarihi Müslümanların Alt-Kıtayı ele geçirip İslâm’ı hâkim kıldığı zamana yani miladî 1030 senesinde vefat eden Gazneli Sultan Mahmud dönemine kadar uzanır. Alt-Kıtada medrese altın çağını Moğol hükümdarı Evrengzib Alemkîr’in döneminde, 1658–1707 yılları arasında yaşar. Bu dönemde birçok eğitim müessesesi kurulmuş olmakla birlikte bunlardan ikisi etkileri bu güne kadar devam eden bir çığır açmıştır. Şüphesiz, Frengî Mahal ve er-Rahîmiyye medreselerinden sözediyoruz.

Firengî Mahal, Leknev’de yer almakta olup aslında Hollandalı bir tüccara ait bir saraydır. Ancak daha sonra Evrengzib bu sarayı satın alarak içine bir medrese kurmuştur. Eski sahibi Frenk biri olması hasebiyle bu medrese Firengî Mahal olarak anılmaya başlamış ve burada ders veren âlimlere de “Ulemâ-i Frengî Mahal” denmiştir. Bu âlimler arasında biri vardır ki ismi bu medreseyle özdeşleşmiştir. Hiç şüphesiz bu ilmî şahsiyet Şeyh Nizâmuddîn Sihâlevî’dir (v. 1693). Şeyh Nizâmuddîn Sihâlevî bu medresenin eğitim programını yapmış ve bu program“Menhec-i Ders-i Nizâmî” adıyla bu günkü Alt-Kıta medreselerinde halen uygulanmaktadır.

Hint Alt-Kıtası medrese tarihine damgasını vuran diğer medrese ise Şah Veliyyullah ed-Dihlevî’nin babasının kurduğu ve Şah Veliyyullah’ın da mezun olduktan sonra idaresini yürüttüğü er-Rahîmiyye medresesidir. Şah Veliyyullâh ed-Dihlevî babasının vefatından sonra 12 yıl bu medresenin idaresini yürütmüş, 1731’de hacca gidip iki sene burada kaldıktan sonra ülkesine dönerken beraberinde hadis ilimlerini de getirmiştir. Alt-Kıta medreselerinde gözlemlenen yoğun hadis ilmi çalışmalarının milad noktasında Şah Veliyyullâh ed-Dihlevî vardır. Sonraki dönemde Dâru’l-Ulûm Diyobend gibi esaslı bir ilim ve direniş ekolünü doğuran bu çizgi Hind Alt-Kıtasında çok önemli âlimlerin yetişmesine ve mühim eserlerin telifine sebep olmakla birlikte etkileri bu gün bile devam etmektedir.

Aşağıda tanıtımını yapacağımız kitap Alt-Kıta medreselerinin bu günkü durumunu anlatan bir çalışma. Müellifi, Rıhle Dergisi okurlarının yakından tanıdığı bir isim: Dr. Mısbâhullâh Abdülbâkî el-Efgânî.



Dr. Mısbâhullâh hoca bugünlerde basılan bu kitabının word halini geçen yıl Dâru’l-Hikme’yi ziyareti sırasında arşivimize hediye etmişti.

İslamonline.net’in katkısıyla Mısır, Medbûlî yayınevinden çıkan kitap, Hint Alt kıtasıyla ilgili sayıca az olan kapsamlı çalışmalara önemli bir katkı kabul edilmelidir. Bölgeyle ilgili çalışmalar genelde batılıların kendi bakış açılarıyla ve kendi ülkelerinin çıkarları çerçevesinde şekillendiği için, batılı incelemelerin tersine yerli bir bakış açısı ortaya koyan bu kitap hususî bir ehemmiyet arzetmektedir.

Dr. Mısbâhullah Abdülbâkî, özellikle, 90lı yılların ortalarında Taliban’ın Afganistan’da iktidara gelmesinden ve 11 Eylül olaylarından sonra Batılı araştırmaların önem merkezlerinden biri olan, alt-kıta medreseleri olgusu hakkında dengeli ve ilmî tahliller sunmaya çalışıyor. Sözkonusu konjonktür, Alt-Kıta medreselerini sıcak bir konu haline getirdi ve uluslararası medya organlarının ilgi odağı kıldı. Dolayısıyla bu olgu etrafında birçok çalışma yapıldı ve kitaplar yazıldı. Ancak konuyla ilgili çalışma yapanların bu olgunun hassasiyetini ve giriftliğini idrak edememesi ve konuya ideolojik gözlüklerle bakmaları sebebiyle bu çalışmalarda ilmî ve dakik bir muhtevadan öte sloganik, sansasyonel ve medyatik bir içerik önplana çıktı. Dolayısıyla ilmîlikten ve gerçeklikten uzak bunca çalışma arasında konuyla ilgili sağlıklı bir değerlendirme imkânı sunmak daha da zorlaştı.

Dr. Mısbâhullâh’ın kitabı Hint Alt-Kıtası medreselerini beş bölümde muhtelif açılardan ele alıyor. Geçmiş dönemlerde bu bölgede varlık gösteren din eğitimi tarihine temas ederek Hint Alt-Kıtasındaki medreselerin yeni ortaya çıkmış bir olgu olmayıp geçmişinin çok eskilere, İslâm’ın bu bölgeye giriş tarihine kadar dayandığını açıklıyor. İslâm’ın bu bölgeye girişinden itibaren siyasî otoritenin din eğitimine özel bir ihtimam gösterdiğini, İngiliz emperyalizminin bölgeye girmesine kadar eğitimde dinî ve lâdînî/seküler şeklinde bir düalizmin hiçbir zaman yaşanmadığının altını çiziyor. Bağımsızlık sonrası Pakistan’ın, medreselerin büyük bir bölümünü tevarüs ettiğini ve çok geçmeden bu medreselerin sayısının devasa rakamlara ulaştığını söylüyor.

Medreselerin Dinî Yönelimleri

Yazar, Diyobendî, Birelvî ve Selefî yönelimlerden başlayarak Şiî yönelimlere ve Cemaat-i İslâmî’ye kadar uzanan Alt-kıta medreselerinin dinî ve fikrî temayüllerini irdeliyor. Bu akımların inanç ve düşüncelerini, aralarındaki ayrılık ve benzeşim noktalarını, toplumsal etki ve yaygınlıklarını ele alan Dr. Mısbâhullâh, aynı zamanda Pakistan’daki islâmî akımların panoramik bir resmini çiziyor.

Dinî medreseler ağının Pakistan toplumu, özellikle de çocuklarını devlet okullarına gönderemeyen yoksul halk kesimleri için önemli bir eğitim imkânı sunması açısından medreselerin mühim rolüne ışık tutuyor. Özellikle kırsal bölgelerde yaşayan yoksul halk kesimleri için eğitim imkânları oluşturamayan Pakistan devletinin bu açığını medreseler kapatıyor.

Daha sonra Dr. Mısbâhullâh, bu medreselerin ders programları, eğitim periyotları ve yöntemleri konusunda önemli tesbit ve tahliller yapıyor ve medrese eğitiminin geliştirilmesi için ortaya konan çabaları detaylıca açıklıyor.

Bazı medreselerde, Tahrîru Oklides, Usturlap Risâlesi, tıpta İbn Sînâ’nın el-Kânûn’u ve İbn en-Nefîs’in Mûcezü’l-Kânûn’u gibi kadim tatbikî ilimlere ait kitapların halen okutulduğunu söylüyor.

Eğitim Metotları

Pakistan’da farklı ekollere mensup medreselerin programları birçok ilmî branşta benzerlik göstermektedir. Yazara göre bunun sebebi, bağımsızlık sonrası Pakistan medreselerinde Diyobendî ekole mensup Dâru’l-Ulûm Diyobend programı ve yöntemi takip edilmekle birlikte Diyobend programı Birelvî ve Selefîler tarafından bir takım küçük değişikliklerle uygulanmaktadır. Bağımsızlık sonrası Pakistan’ında muhtelif fikrî akımlar kendilerine ait medreseler kurmaya başlayınca her akım kendi medresesinde uygulayacağı bir program oluşturdu. Buna rağmen her medresede okutulan temel ilim dallarında pek bir değişiklik olmadı. Sadece müfredat kitaplarının isimleri değişti. Çünkü her akım kendi düşüncesine hizmet eden ve kendi mezhebini destekleyen kitapları medrese müfredatına koydu. Şia medreselerinde ise durum çok daha farklıydı. Şia medreselerinin eğitim program ve yöntemi Ehl-i Sünnet medreselerinkinden oldukça farklıydı. Çünkü Şia daha ziyade, İran’da uygulanan ilmî havzaların programını uyguluyordu.

Yazar, her akımın medreselerinde okutulan kitaplara ve takip edilen yöntemlere dair geniş açıklamalar yapıyor. Diyobendî ve Şia medreselerinin programlarında modern bilimlere yer verilmezken Birelvî, Selefî ve Cemaat-i İslâmî medreselerinde modern bilimlerin de okutulduğunu belirtiyor. Birelvî medreselerinde İngilizce ve matematik ilimleri okutulurken Selefî ve Cemaat-i İslâmî medreselerinde bu çerçeve biraz daha genişleyerek bilgisayar, sosyal bilimler, ekonomi ve Pakistan yakın tarihi derslerini de içine alıyor. Bazı medreselerde resmî eğitim sisteminde lisans bölümüne denk olan Merhale-i Âliyede Pakistan üniversitelerinin lisans bölümlerinde okutulun siyaset bilimi dersi okutuluyor.

Dr. Misbâhullâh, bu medreselerin, talebelerini fetvâ melekesi kazanmaları konusunda eğitmediğini, her ne kadar bazı büyük medreselerde fıkıh ve iftâ tahassusu bölümü olmakla birlikte talebelerin ictihad ve istinbattan ziyade, klasik kitaplardan fetva istihrâc etmeye teşvik edildiğini açıklıyor.

Medreselerle İlgili Şüpheler

Kitap, sonraki bölümlerinde bu medreseler etrafında üretilen şüphelere ve spekülasyonlara, özellikle medreselerin körfez ülkeleri başta olmak üzere bazı dış ülkeler tarafından finanse edildiğine dair söylentilere değiniyor. Yazara göre bu söylentilerin gerçekle hiçbir ilgisi yok. Çünkü bu medreseleri halk finanse etmekte olup Pakistan devletinden ya da dış ülkelerden herhangi bir malî destek almamakta. Yazar ayrıca medreselerin aşırılık ve terör merkezi olduğuna dair söylentilerin de hakikatle bağdaşmadığını, gerçekte öfke ve terörün kaynağının üçüncü dünya ülkelerinde uygulanan zalim Batı politikaları olduğunu söylüyor. Aşırılığın ve terörün odağı olmakla itham edilen Lal Mescid olayına da değinen yazar, Pakistan devletinin bu medreseye yaptığı devasa askerî saldırıyı meşrulaştırmak için böyle bir tezgah planladığını söylüyor.

Müellif kitabının son bölümünde medreselerin karşı karşıya olduğu sorunlara değinirken medreselerin, dinini ve dünyasını tanıyan ve bugüne hitab eden insanlar yetiştiremediğini bunun sebebinin de İngilizlerin Hint Alt-Kıtasını işgali sonucunda medreselerin içe kapanıp korumacı reflekslerini devreye sokarak İngiliz tehdidi altında olan toplumun dinini ve doğuya ve İslâm’a özgü eğitim sistemini korumaya odaklanması olduğunu söylüyor. Medreselerin dünyevî ilimler alanını boş bırakması batı destekli tarz-ı siyasetin dayatmalarıyla birleşince eğitim laikleşerek dünyevî liderler hazırlamayı hedefleyen seküler; ve medrese, mescid ve din ilimlerine hizmet etmekle münhasır bir alana hapsolmuş dînî eğitim olmak üzere eğitim alanında ikili bir ayrışma yaşanıyor. Yazar bu sorunu aşmak için bir kısmı medreselerin sisteminin ve eğitim yönteminin geliştirilmesine dair, diğer kısmı ise devlete yönelik ve devletin medreseyle ilişkisinin keyfiyetine dair bir takım çözüm önerileri ve tavsiyelerde bulunuyor.

Medreselerin Geliştirilmesine Dair Öneriler

Yazar Pakistan hükümetine bir çağrıda bulunarak medreselerin yapıcı ve müsbet bir olgu olduğunu ve devletin bu olguyu dikkate alması gerektiğini ve medreseyi geliştirmek için sabır ve teenniyle hareket etmesi gerektiğini söylüyor. Dolayısıyla medrese olgusuna karşı cephe almak veya medresenin sorunlarını onu zayıflatacak ve yok edecek şekilde çözmeyi hedeflemenin gerçekçi olmadığını belirtiyor. Yazar ayrıca Pakistan hükümetinin medreselerle ilgili dış baskıları dikkate almayarak medreseyi bir yere kadar maddi olarak desteklemesi gerektiğini ve diğer eğitim kurumlarına tahsis edilen ödenek düzeyinde medreselere de bir ödenek tahsis edilmesi gerektiğini savunuyor.

Dr. Mısbâhullâh’ın medresenin gelişimi için ortaya koyduğu bir diğer teklif de bütün medrese birliklerinin (vifâqu’l-medâris), İslamabad Uluslararası İslâm Üniversitesinin ve medreseye yakın duran ilmî şahsiyetlerin katılımıyla gerçekleşecek geniş yetkili bağımsız bir sivil kurumun oluşturulması. Bu kurumun hükümete bağlı olmaması ve bütün medreseleri temsil etmesi ve görevinin medrese eğitim müfredatını geliştirmek olması gerektiğini söylüyor. Yazara göre bu kurumun yapacağı programın medrese mezunlarını ülke içi ve dışındaki üniversitelerin ilgili bölümlerinde okumaya yetkin hale getirecek bir seviyede olması gerekiyor.
Netice olarak Pakistan, Afganistan, Taliban üçgeni içine hapsedilmiş “Pakistan Medreseleri” algısını tersyüz eden bu kitap aynı zamanda Alt-Kıta’nın medrese tecrübesine dair önemli tesbit ve tahlilleri de içermesi hasebiyle Türkçeye çevrilmeyi hak ediyor.

Kaynak: RIHLE DERGİSİ

Haber Ara