Düşünün: Güneş batmayan imparatorluk, kum fırtınalarının hüküm sürdüğü çöllerde bir zamanlar efendiydi. İngiliz bayrağı, Süveyş Kanalı'ndan Basra Körfezi'ne kadar dalgalanırdı; petrol kuyuları Britanya'nın taçlı krallığını besler, Şerif Hüseyin'in isyanı Lawrence'ın kaleminde romantik bir destana dönüşürdü. Ama o günler geride kaldı. 1956'nın Süveyş Krizi, Britanya'nın Orta Doğu'daki tahtını salladı; ABD'nin devasa gölgesi altında, Londra bir anda figüran rolüne itildi. Yıllar içinde, petrolün siyah damarları Washington'un damarlarına aktı: Irak işgali, Katar üsleri, Suudi ittifakları – hepsi Amerikan kartları oldu. Britanya mı? O, sadık bir yaver olarak kaldı, ama tahtın varisi değildi artık. Bugün, 2025'in sonbaharında, bu eski yara kanamaya başladı. Sızan bir rapor –evet, o meşhur “sızma”lar, istihbarat dünyasının kirli çamaşırları– Londra'nın masumiyet perdesini aralıyor: İngiltere, Tayvan üzerinden bir ABD-Çin savaşı mı tetiklemeye çalışıyor? Amaç, Pekin'le meşgul bir Washington'un gözünü ovuşturduğu sırada, kayıp Orta Doğu mevzilerini geri kapmak mı? Ve bu oyunda, Pentagon'un koridorlarında yankılanan evanjelist fısıltılar –Trump'ın sadık danışmanları– ne kadar derin bir rol oynuyor? Bu, bir gazetecinin kâbusu: Gerçekle komplo arasındaki o bulanık çizgide yürümek.
Hadi baştan alalım, çünkü tarih, bu tür entrikaların en sadık tanığıdır. Britanya'nın Orta Doğu hegemonyası, Birinci Dünya Savaşı'nın küllerinden doğdu. Sykes-Picot Anlaşması'yla Osmanlı'nın cesedi paylaşıldı; manda rejimleri altında Irak, Ürdün, Filistin Britanya'nın avuçlarında yoğruldu. Petrol, o kara altın, her şeyi değiştirdi. Ama 1956'da Nasser'in milliyetçiliği ve Eisenhower'ın öfkesiyle Süveyş battı; Britanya, ABD'nin gölgesinde küçüldü. Soğuk Savaş yıllarında bile, Washington'un petrol diplomasisi Londra'yı kenara itti: Carter Doktrini'yle Körfez, Amerikan gölü oldu. Bugün? Yemen'deki Husi fırtınaları, Gazze'nin kanlı labirentleri, İran'ın nükleer gölgesi – hepsi ABD'nin masasında. Britanya? Brexit'in yaralarıyla boğuşurken, Orta Doğu'da bir gölge; Katar'daki üssü bile Washington'un izniyle ayakta duruyor. Bu kayıp, sadece prestij değil; ekonomik bir kanama. Orta Doğu ihracatı, Çin ve Hindistan'ı sollar; yatırımlar, Londra'nın damarlarını besler. Peki, imparatorluğun torunları ne yapacak? Sessizce beklemek mi? Hayır. Sızan raporlar, intikamın soğuk bir planını fısıldıyor.
Konu, Eylül 2025'te patlak verdi: Royal United Services Institute (RUSI), Britanya'nın en köklü think-tank'lerinden biri, 800 sayfalık bir belge yığınını analiz etti. Sızdırılan dosyalar –hacker grubu Black Moon'un eseri– Rusya'nın Çin'e Tayvan işgali için özel kuvvet eğitimi ve ekipman sattığını ortaya koyuyor: 321 milyon dolarlık bir anlaşma, hava indirme taburları için zırhlı araçlar, sabotaj taktikleri. RUSI analistleri Oleksandr Danylyuk ve Jack Watling, bunu “Çin'in hava manevra eksiğini kapatma” olarak tanımlıyor; Pekin'in plaj başı işgallerini golf sahalarına zırhlı indirmelerle destekleme planı. Ama asıl çarpıcı olan, sızmanın zamanlaması ve kaynağı. Neden İngiltere merkezli bir kurum? Neden şimdi, Xi Jinping'in 80. zafer yıl dönümü geçit töreninde Putin ve Kim Jong-un'la omuz omuza durduğu günlerde? Cevap, bir satranç hamlesinde gizli: Bu rapor, Washington'u alarma geçiriyor, Pentagon'u “Tayvan senaryosu”na kilitleyecek bir kıvılcım. Çin'i provoke et, ABD'yi Pasifik'e zincirle – ve Orta Doğu'yu boş bırak. Londra, sessizce Suudi salonlarına, Katar müzakerelerine sızsın; kayıp tahtı geri alsın.
Bu, paranoya mı? Hayır, jeopolitik gerçeklik. Tarih, Britanya'nın böyle oyunlar oynadığını gösteriyor: 19. yüzyılın “Büyük Oyun”unda Rusya'yı Çin üzerinden oyalamak gibi. Bugün, sızan belgeler sadece tesadüf değil; bir strateji. ABD'nin, Tarump'ın 2025 Orta Doğu'daki hegemonyası zaten çatırdıyor: Gazze politikası, İran'la gerilim, Yemen'deki başarısızlıklar – hepsi Washington'un enerjisini emiyor. Bir Tayvan krizi? Bu, ABD'yi ikiye böler: Pasifik filosu doğuya, istihbarat Pekin'e, ekonomi tedarik zincirlerine kitlenir. Londra mı? O, “müttefik” kılığında, Abu Dabi'de petrol anlaşmaları yapar, Bağdat'ta nüfuzunu tazeler. Sızma, bir uyarı değil; bir davetiye. Çin'e “Hazır mısın?” diye fısıldayan, ABD'ye “Gel, kapışalım” diyen bir mektup.
Ama bu oyunun en karanlık figürleri, Atlantik'in öte yakasında: Pentagon'un evanjelist lobisi. Trump'ın 2025 kabinesinde, Savunma Bakanı Pete Hegseth gibi isimler –eski Fox News sunucusu, muhafazakâr vaizlerin dostu– Çin'i “komünist ejderha” olarak şeytanlaştırıyor. Hegseth, Trump'a “Rusya ve Çin'i caydır” direktifini iletiyor; ama altında yatan, İncil'in kıyamet ayetleri. Evanjelist danışmanlar –Johnnie Moore gibi dini özgürlük avukatları, Southern Baptist'lilerden Frank Page'e– Trump'ın kulağına fısıldıyor: Çin, Hıristiyanları ezerken (Uygur kampları, kilise baskıları), Tayvan bir “kutsal ada”ya dönüşüyor. Bu, ticaret savaşı değil; manevi cihat. 2018'de Trump'ın Çin'e dini özgürlük yaptırımları, evanjelist lobinin eseriydi. Şimdi, 2025'te, aynı sesler Pentagon'u “Tayvan'ı kurtar” moduna sokuyor: Elbridge Colby gibi Çin şahinleri, Ulusal Savunma Stratejisi'ni revize ediyor, evanjelistler ise “komünizme karşı haçlı” naraları atıyor.
Onların rolü büyük, evet –ama Britanya'nınkinden farklı. Evanjelistler, samimi bir inançla savaşı körüklüyor; Londra ise hesaplı bir kinle. Sızan rapor, bu ikisini birleştiriyor: RUSI'nin analizi, ABD'yi “Çin işgali geliyor” paniğine sürüklüyor, evanjelistler bunu “kıyamet savaşı”na dönüştürüyor. Sonuç? Washington, Pasifik'e gömülürken, Britanya Orta Doğu'nun boş koltuğuna ilişiyor. Hegseth'in “çatışma istemiyoruz” sözleri, boş bir naber; altında, İncil ve istihbaratın ittifakı yatıyor.
Peki, bu senaryo gerçek mi? Kanıtlar birikiyor: Sızan dosyalar doğrulandı, Tayvan Boğazı'nda gemiler çoğalıyor, Londra'nın diplomatları sessizce Körfez'e akıyor. Ama gazeteci olarak soruyorum: Ya bu, yeni bir Balfour Deklarasyonu'nun gölgesi ise? Britanya, bir kez daha büyük güçleri birbirine kırdırıp, enkazdan nemalanacak mı? Tarih tekerrürden ibaretse, 2027'ye –Xi'nin Tayvan hedefi– kadar bekleyin. O zaman, Orta Doğu'nun haritası yeniden çizilir; ve Britanya, tahtında gülümser.
Küresel satranç tahtasında, piyonlar kralları devirir. Londra'nın sızması, sadece bir belge değil; bir davet sızmasıdır.
Şakir Kurter \ Timeturk