Prof. Han: Rehine krizi bitti! Hamas'ın inadı Filistin davasına zarar veriyor
Beykoz Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Kasım Han, Hamas'ın tüm rehineleri serbest bırakma kararını 'rasyonel' bulduğunu belirterek, rehine tutmanın Filistin davasına artık zarar verdiğini söyledi. Han'a göre, Netanyahu'nun 'topyekûn zafer' söylemi siyasi bir retorikten ibaret; zira savaş, İsrail'i uluslararası alanda daha geriye taşıdı. Anlaşmanın tek kalıcı çözümünün ise derhal iki devletli çözüme dönmek olduğunu vurguladı.

Oluşturma Tarihi: 2025-10-12 11:49:57

Güncelleme Tarihi: 2025-10-12 16:46:09

Meltem Suat - Timeturk

Hamas ile İsrail arasında dolayı müzakereler sonrası duyurulan ateşkesin ardından yeni aşamaların sonuçları bekleniyor. Beykoz Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Kasım Han ABD Başkanı Trump tarafından ilan edilen ateşkesin bölgeye etkilerini ve muhtemel sonuçlarını Timeturk'e değerlendirdi. Hamas ile İsrail arasında Türkiye ve Katar arabuluculuğunda, ABD Başkanı Donald Trump'ın planıyla imzalanan anlaşma, sadece çatışmayı sona erdirmekle kalmadı, aynı zamanda bölgesel jeopolitiğin temel taşlarını da sarstı. Bu tarihi mutabakatın perde arkasını, Hamas'ın stratejik hamlesini ve Netanyahu'nun savaş hedeflerini Beykoz Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Kasım Han ile görüştük. Dr. Han, Hamas'ın rehine tavizinden, İsrail'in "siyasi olarak daha geride" kaldığı gerçeğine kadar çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Anlaşmanın en önemli maddesi Hamas'ın elindeki en büyük koz olan tüm rehineleri serbest bırakması ve İsrailli askerlerin geri çekilmesini kabul etmesi oldu. Örgütün bu kritik tavizini, rasyonel aktör teorisi ve siyasi varlığını sürdürme zorunluluğu çerçevesinde nasıl yorumluyorsunuz? Bu karar örgütün siyasi meşruiyetini nasıl etkileyecektir?

Hamas'ın rehine bulunduruyor olmasının bir zamanlar sağladığı kaldıraç, artık bir avantaj oluşturmuyordu. Hamas'ın bütün dünyada Filistin davasına karşı İsrail'in eylemleri sonrasında ortaya çıkmış olan o büyük sempatiyi, dünya çapındaki o kucaklamayı rehineleri elinde tutarak sakatladığını düşünüyorum. Çünkü bu uluslararası hukuka uygun bir durum değil ve Hamas'ın terörist bir örgüt olduğuna dair gündeme getirilen her türlü iddiayı da son derece inanılır kılan bir unsur. Dolayısıyla propaganda değeri olarak da Hamas'a zarar veriyordu ama Hamas'a zarar vermesinden daha önemlisi bence Filistin davasına zarar veriyordu.

Bu sebeple rehinelerin serbest bırakılması hususiyetle Filistin davası lehine bir durumdur. Askeri bir avantaj da sağlamadı Hamas'a çünkü İsrail bunları gözeterek bir operasyon yürütmüyor.

Rasyonel olmak ne demek burada? Örgütün kendi devamlılığını sağlayabilmesi ve Filistin'in bundan sonraki kaderinde de bir aktör olarak yer alabilmesi için bir kere bu rehine meselesinin muhakkak çözülmesi gerekiyor. Alternatifi ne? Bir B planı var mı Hamas'ın? Yani deyin ki rehineleri elinde tuttu ve çatışmaya devam etti. Orada ne olduğu belli. Donald Trump da, bu anlaşmayı kabul etmezlerse İsrail'in önünü açacağını, Netanyahu'ya istediği lisansı vereceğini söyledi. Zaten Netanyahu'nun yaptıkları ortada. Dolayısıyla bu durumun daha da ağırının kimseye fayda sağlamayacağı, Filistinlilere çektirdiği acılar bir yana, Filistin davasına da bir faydası olmayacağı açık.

Eğer Hamas, Türkiye'nin de telkinleri doğrultusunda bir aktör olarak Filistin davasının geleceğinde rol oynamak istiyorsa, hızla kendisini bu görüntüden çıkarmak mecburiyetinde. Ya da Türkiye'nin isabetle ifade ettiği gibi, bu askeri kanadını bir biçimde denklemin içerisinden çıkarıp siyasi kanadıyla bu süreci sürdürmek mecburiyetinde.

Anlaşma İsrail'in askeri birliklerini üzerinde anlaşılan sınıra çekeceğini şart koşuyor. Bu madde Başbakan Netanyahu'nun daha önceki total zafer ve kalıcı işgal hedeflerinden hangi ölçüde vazgeçtiğini gösteriyor?

O total zafer ve kalıcı işgal hedefleri zaten uygulanabilir olmaktan çok uzaktalar. Bir ara Trump, burayı "Riviera'ya çevireceğiz" dediğinde, o herhalde Amerika'nın söylemiyle Netanyahu'nun söyleminin birbirine en yaklaştığı nokta, ama bunlar hep retorik.

Savaş dediğin bir siyasi amacı olur. O siyasi hedefin bir son hal tarif etmesi lazım savaşın. O son hal teröre karşı savaşta yoktur. Bu topyekûn zaferin de siyasi karşılığının ne olduğu hiçbir zaman belli olmadı. Hiçbir siyasi hedefi olmayan, yıkıma ve ölüme dayalı bir stratejiydi Netanyahu'nun uyguladığı. Dolayısıyla o haliyle bir strateji olma vasfını da hak etmiyor.

Netanyahu, bütünüyle politik kaygılarıyla güdümlü ve 7 Ekim saldırısının sağladığı meşruiyet üzerinden kendisine İsrail kamuoyunda sürdürdüğü bir kampanya savaşı yürütüyordu. Fakat ne oldu? Bunun sonunda, İsrail'e karşı hiçbir zaman ters bir açıklama dahi yapmamış olan ülkeler, İsrail'in geleneksel destekçileri İngiltere gibi, kısmen Fransa gibi Filistin devletini tanıma noktasına geldiler. Yani siyasi olarak, askeri olarak Hamas'a verdiği zarar ya da Gazze'yi yerle bir etmesi sonrasında, siyasi olarak İsrail bugün daha geride bir noktada.

Savaşın nihai hedefi olmadığı gibi, siyasi olarak da bu savaşı götürme biçimi, Netanyahu'nun İsrail'ini çıkış noktasından daha geride bir yere taşıdı. Bu nedenle artık Netanyahu'nun hedefleriyle bu anlaşmanın ne kadar örtüşüp örtüşmediğini tartışmak da çok anlamlı değil. Bildiğimiz şu var: Amerikan Başkanı İsrail Başbakanını daha sert bir biçimde zorluyor.

Anlaşmanın uygulanması durumunda, Gazze'nin yönetiminde en gerçekçi model ne olmalıdır?

Herhalde baştan bir uluslararası Trump'ın da önerdiği gibi bir model ortaya atılacaktır. Hiç uygulanmayacak bir laf olarak ortaya atıldığını düşünmüyorum. Fakat burada olması gereken nedir? Derhal iki devletin çözüme doğru dönülmesidir. Bu olur mu? Bununla ilgili maalesef ciddi kaygılarım var. Trump'ın da böyle bir önceliğinin olduğunu zannetmiyorum.

Ama netice itibarıyla burada iki devletin çözüme ulaşacak bir adım atılmadığı müddetçe, başka ne yapılırsa yapılsın, bu sadece ve sadece zamanı oynamak olacak.