Asıl adı Thomas Edward Lawrence (1888-1935) olan ve Arabistanlı Lawrence olarak tanınan, kendisini Araplara John Hume Ross olarak tanıtan İngiliz subayı, arkeolog ve diplomat olarak bilinen İngiliz Casusu.
Arabistanlı Lawrence bir İngiliz casusu olarak Birinci Dünya Savaşı sırasında Arap Bürosu bünyesinde, diğer İngiliz subay ve istihbarat görevlileri ile birlikte, Osmanlı İmparatorluğu'na karşı düzenlenen Arap Ayaklanmasının (1916-1918) başarılı olmasında etkili oldu. Suriye-Filistin Cephesi'nde de (1915-1918) etkili olarak İngilizlerin zaferinde de önemli rol oynamıştır.
Hatta Lawrence, Mustafa Kemal Atatürk'e silahla ateş ederek öldürmeye teşebbüs ettiğini belirtmiş ancak saldırıda başarılı olmayıp Atatürk'ün yanında bulunan bir subayını vurabildiğini bile iddia etmiştir
Arabistanlı Lawrence İngilizler tarafından bir kahraman olarak görülmekte ve “Arap bağımsızlığı için kişisel bir haçlı seferine liderlik eden İngiliz” olarak adlandırılmaktadır. Lawrence, I. Dünya Savaşı sırasında "Arabistan'ın taçsız kralı" olarak yüceltilen bir haçlı seferi şövalyesi olarak da anılmaktadır. Lawrence'in bir başka adlandırması da “Cüppelerin Ardındaki Adam” olarak geçmektedir.
Nasıl Başardı?
İngiliz casusu Lawrence bu işlerde nasıl başarılı olmuştur? Bu sorunun cevabı günümüzde de Ortadoğu adı verilen bölgede, Yakındoğu, Uzakdoğu, Kıbrıs, Balkanlar gibi sorunlu bölgelerde İngilizlerin rolünü ve bu rolü nasıl yerine getirdiklerini ortaya koymaktadır.
Lawrence, 1907-1910 yılları arasında Oxford'da Tarih okudu. 1909 yılında Haçlı Kalelerini ziyaret ederek Osmanlının Suriye bölgesinde tek başına 1.600 kilometrelik yürüyüş yaptı. Lawrence, arkeolog olarak o dönemde Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kalan Mısır, Filistin ve Suriye'de çalıştı. Böylece bölge ile ilgili birinci elden bilgi ve deneyim sahibi oldu.
1914 yılında İngiliz Ordusu'na katıldı ve Kahire'ye ataması yapıldı. Birinci Dünya Savaşı'nda Türklere karşı yürütülen harekâtta İngiliz Orta Doğu Komutanlığı'nın istihbarat kadrosunda görev aldı.
Lawrence, 1916 yılında Haşimi güçleriyle çalışmak üzere Hicaz'a gönderildi. Burada İngiliz hükümeti ile Arap kabileleri arasında irtibat subayı olarak görev yaptı. Bu dönemde İngilizler, Arapları Osmanlı İmparatorluğu'na karşı harekete geçirmeye çalışıyordu.
Lawrence, bu görevde askeri becerilerinin yanında diplomatik becerileri ile de Mekke Şerifi Hüseyin'in oğlu ve kendi başına önemli bir komutan olan Emir Faysal ile etkili bir ilişki kurmayı başardı. Arap liderler Faysal ve I. Abdullah'ı Britanya'yı desteklemeye ikna etmeyi de başardı. Sonuçta çıkan Arap Ayaklanması sırasında, Osmanlı İmparatorluğu'na karşı gerilla saldırıları, daha geniş kapsamlı İngiliz stratejisiyle koordine edildi.
Arap Ayaklanması
Lawrence, Faysal ile özellikle yakın bir ilişki geliştirdi. Bu ilişkinin temelinde, Lawrence'ın müttefiklerinin kültürel normlarına uyum sağlama becerisi yatıyordu. Bu, onların dilini konuşmak, onlarla birlikte kalmak ve onların kıyafetlerini benimseyerek giymek anlamına geliyordu. Bu beceresini Lawrence, Seven Pillars of Wisdom (1922) adlı kitabında şöyle anlatıyordu:
Faysal, kamptayken kendi kıyafetleri gibi Arap kıyafetleri giyip giymeyeceğimi sordu. Kendi adıma daha iyi bulurdum, çünkü Arap usulü yaşamak için rahat bir kıyafetti. Üstelik kabile üyeleri de beni nasıl karşılayacaklarını anlarlardı... Mekke kıyafetleri giyersem, bana gerçekten liderlerden biriymişim gibi davranırlardı.
Lawrence, böylece Arap kabilelerini motive etmeyi başardı ve Faysal'ı Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Arap Ayaklanmasında en başarılı lider olmasını sağladı. Faysal'ın yanında iki yıl kaldı ve Arapları Hicaz'dan Suriye'ye kadar kuzeye yönlendirmesine yardımcı oldu. Böylece bunun Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bağımsız bir Arap devletinin temeli olacağını düşünüyordu.
Akabe, Temmuz ayında (1917) Arapların eline geçti. Tafile'de (Ürdün) ise Ocak ayında (1918) Lawrence ve Araplar, savunma savaşında Türk kuvvetlerini bozguna uğrattılar.
Faysal'ın kuzeni Şerif Nasır, Temmuz ayında (1917) Akabe'nin ele geçirilmesinden sonra Lawrence'e bir Jambiya hançeri hediye etti.
Hicaz ve Şam
Bununla da kalmayan Lawrence, Hicaz Araplarını gerilla saldırıları düzenlemeleri için örgütledi. Telefon hatları ve önemli bir ikmal yolu olan, Filistin'e giden demiryolu da dâhil olmak üzere Türk iletişim hatlarını hedef aldılar. Böylece Osmanlı askerleri arka bölgeleri korumak zorunda kaldı ve Filistin'de İngilizlerin ilerlemesi kolaylaştırıldı.
Lawrence ve Arap birlikleri, 1 Ekim 1918 yılında Şam'a girdiklerinde General Sir Edmund Allenby'nin kuvvetleriyle birleşti ve İngiliz-Hint kuvvetleri Ekim ayında (1918) Şam'a girdi. General Allenby bu karşılaşmayı şöyle anlatıyordu:
"Ona tam yetki verdim. İş birliği, en üst düzeyde sadakatle göze çarpıyordu ve harekât boyunca paha biçilmez olan çalışmaları için her zaman övgüler yağdırdım. Arap hareketinin temel kaynağıydı ve onların dilini, tavırlarını ve zihniyetlerini çok iyi biliyordu."
Kıyafet ve Dil Yetti
Lawrence, “Twenty-Seven Articles” adlı makalesinde Araplar ile ilişkisini de şöyle özetliyor:
"Kendi ellerinizle çok fazla şey yapmaya çalışmayın. Arapların bunu makul bir şekilde yapması, sizin mükemmel bir şekilde yapmanızdan daha iyidir. Bu onların savaşı ve siz onlara yardım etmelisiniz, onlar adına kazanmak değil. Aslında, Arabistan'ın son derece tuhaf koşulları altında, pratik çalışmanız belki de düşündüğünüz kadar iyi olmayacaktır."
“Kendi ellerinizle çok fazla şey yapmaya çalışmayın” cümlesi aslında İngilizlerin bugün bile geçerli uluslararası ilişkiler ilkesi. Ferasetsiz, kimliksiz, cahil, omurgasız o kadar maşa varken kendi ellerinizi kullanmanıza ne gerek var ki!
“Mekke kıyafetleri giyersem, bana gerçekten liderlerden biriymişim gibi davranırlardı.” Çevremizde, medyada, çeşitli ortamlarda kıyafetleri ile bizden olan, dilimizi bizden daha güzel konuşan, dinimiz adına bizden daha bilgili olarak gördüğümüz o kadar çok sayıda Lawrence var ki!
Özellikle İslam ülkeleri dediğimiz ülkelerin “Kendi ellerinizle çok fazla şey yapmadan” İngiliz Yahudi aklının istediğini yerine getiren o kadar çok gönüllü var ki!
Giden Lawrence, Gelen Lawrence
Lawrence, Kasım ayında (1917) Türkler tarafından yakalandı. Cezası da verilmiş olmalı ama bu topraklarda Lawrence bitmiyor ki. Biri gider, yerine hemen başka Lawrence hazırlamışlardır zaten. Lawrence gitti. Peki, Lawrence bitti mi?
En yakın tarihimizde FETÖ gerçeğini Lawrence uygulaması ile açıklamak çok zor değil. Ha Fethullah, ha Lawrence! FETÖ gerçeğinin aynısı veya benzeri, aynı amaca hizmet etmeye hazır bekleyen o kadar çok Lawrence hizmetçisi var ki!
Cübbelerin altında, sarıkların, şalvarların, örtülerin altında o kadar fazla Lawrence var ki!
İran, Irak, Suriye, Afganistan, Pakistan, Filistin, Lübnan, Libya, … O kadar sorunlu, yoksul ve Müslüman fakat Lawrence muadillerinin cirit attığı ülke var ki!
Feraset ve Hikmet
Gören göz yanında hisseden feraset, anlayan, kavrayan zihinler o kadar önemli ki!
Kültürel birikim, unutmayan toplum hafızası, duyarlı ve öngörülü yöneticiler, kendi aklını kullanan vatandaşlar o kadar önemli ki!
Kişilerin ve olayların iç yüzünü keşfetme, gelecek hakkında doğru tahminde bulunma, bazı durumlarda insanların zihninden geçenleri bilme melekesi olan feraset o kadar önemli ki!
“Müminin ferasetinden korkun, o Allah`ın nuru ile bakar” hadis-i şerifinin işaret ettiği müminler olma gereği o kadar önemli ki!
Nerede ferasetsizlik, orada Lawrence! Nerede Lawrence orada ferasetsizlik!
Geçmişte de olduğu gibi fitne ve fesat hep olacaktır. Eğitim sistemimiz ferasetli insan yetiştiremediği sürece bu topraklarda fitne ve fesat sonuç almaya devam edecektir. Feraset, Hikmet-i Hükümetin eğitim sistemimizi hikmet odaklı yapılandırmasını gerektirmektedir.
Feraset ve Hikmet! Nerelerdesiniz?
Prof. Dr. Mehmet Şahin \ Timeturk