Şahsi teşebbüs meslek liseleri açılacak ve bu mekteplerde okuyup hayata atılacak kimseler ileride kesinlikle devlet memuru olamayacak, girişimci olacaklar. Yollarını kendi kazmalarıyla açacaklar.
Bu okullardan mezun olanlar dünyanın her yerinde gerçek Türk lokantaları açacaklar. Avrupa'nın her şehrinde nasıl Çin lokantaları varsa onlardan daha fazla ve daha başarılı Türk lokantaları olacak.
Bu Türk lokantaları şımarık zihniyetle başarılı olmaz. Fütüvvet ahlakı olacak.
Biraz para kazanacak sonra kudurup azacak. Eski üç bin liralık telefonunu atacak on bin liralık incili telefon alacak... Zengin olacak, üç çocuğunun annesi zavallı eşini boşayıp o biçim afilli bir karı alacak... Hayır hayır hayır!.. Bu kafayla bu zihniyetle bu bedevilikle adam olunmaz.
Tahtası ve kumaşı kaliteli gencimiz İstanbul'da bir börek dükkanı açacak. Özbekistan'dan, Arnavutluk'tan usta getirecek. Öyle kaliteli ve lezzetli börekler yapacak ki sabahleyin dükkanın önünde kuyruklar oluşacak. Saat 11'de börekler bitecek. Hoparlörler bağıracak: “Muhterem velinimetimiz müşterilerimiz. Ağzınıza layık böreklerimiz maalesef bitmiştir. Sizleri yarına bekliyoruz.”
Girişken gencimiz bir çi börek dükkanı açacak. Buğdayı, harcı, yağı aliyyülâlâ. Yiyenler hayran kalacak. Yanındaki ayran kimyevi fabrika ayranı değil, gerçek yoğurttan yapılmış. “Ayranlarımız Trakya manda sütünden yapılmıştır...” Çi börek kısa zamanda bir fenomen olacak.
Girişimci gençlerimizin bir kısmı diplomalı ehliyetli herbalist olacak, ilmin tecrübenin ışığında şifalı bitkiler ticareti ve tedavisi yapacak. Öyle şarlatanlık falan yok.
Ülkenin her yerinde Türk çayı, Türk kahvesi, Türk meşrubatı dükkanları açılacak. Çayhanelerde en az beş çeşit çay, altı çeşit kahve, on çeşit şerbet bulunacak. Şerbetleri sayayım: Hakiki limonata, hakiki portakal, elma, şeftali, koruk, vişne, temr-i hindî, üzüm şırası, cıvık Rumeli bozası, meyan kökü şerbeti. Dükkanın görünür bir yerinde “İçeceklerimiz yüzde yüz doğal maddelerle, meyvelerle yapılmış olup zerre miktar aroma, renklendirici, kimyevî madde, koruyucu yoktur. Aksini ispat edene bir milyon lira verilir” yazılı olacaktır. Girişim meslek liselerinden mezun olanlar lokomotif olacak, peşlerine kendileri kadar girişimci olmayan en az üç-beş milyon vatandaşı takıp onlara iş ve aş temin edeceklerdir.
Girişim aşure dükkanının kazanları binlerce tevhid çekilerek kaynatılacak.
Girişim zerdecisi, pahalı mahalı demeyecek tatlılarına yeterli miktarda zerde ilave edecek.
Girişimcilerin bütün dükkanları, bütün imalathaneleri bir kuyumcu dükkanı, bir ameliyat odası gibi temiz ve tahir olacaktır.
Girişimcilerimizin dükkanlarında şöyle levhalar bulunacaktır: “Her sabah besmeleyle açılır dükkanımız / Hazret-i ......'dir pîrimiz üstadımız.” (Her mesleğin pîri yazılacaktır)
Girişimci dükkanları, imalathaneleri fütüvvet teşkilatı tarafından denetlenecek, en ufak bir usulsüzlüğe meydan verilmeyecektir.
Böyle bir lise açılabilir mi? Mümkündür, teorik olarak açılabilir. Mevcut durum, acı realiteler buna müsait midir? İşte bu soruya cevap vermek zor. Eski Osmanlıların kullandıkları Arapça bir tabir var: “Ricalin himmeti dağları devirir.” Böyle birkaç rical bulunursa bu iş gerçekleşir.
İslam dininde çoluk çocuğunun nafakasını kazanmak, topluma hizmet etmek, helalinden kazanç elde etmek için çalışmak bir tür ibadettir. Hadis-i Şerif'te “Eğer bir kişi kimseye muhtaç olmamak, ana babasını ve aile efradını muhtaç etmemek için işine gidiyorsa, her adımı ibadettir” buyurulmaktadır. (Taberanî)
Sermayesi olmayan girişimciler mudarabe şirketi kurarak namuslu sermayedarlarla iş birliği yapacaktır.
Hadis-i kudsîde Hak Teala Hazretleri “İki kişi doğrulukla, dürüstlükle ortaklık yaparsa üçüncüsü Ben olurum buyuruyor.” (Ebu Davud)
Bugün bütün millî eğitim sistemimiz, üniversitelerimiz memur ve işçi, daha doğrusu işsiz yetiştiriyor. Kendi işini kuran binde bir bile değil. Bu kısır döngüyü kırmamız gerekiyor.
Becerikli bir genç ayda üç bin liraya çalışmaz. Bırakın üç bin lirayı, asgarî ücretle bir belediyeye veya kuruma on kişi alınacak olsa, bin altı yüz kişi müracaat ediyor, sınav stadyumda yapılıyor ama ne sınav... Yapılmadan önce kazanacaklar bellidir.
Yiyecek, tatlı, kurabiye, şekerleme satan girişim, fütüvvet dükkanlarında mamuller darasız verilecek. Adam geldi, bir kilo tatlı istedi. Önce boş kutu tartılacak, yüz on gram... Müşteriye bir kilo yüz on gram tatlı verilecek.
Milli Gazetede yirmi yedi senedir sık sık bu yazıya benzeyen makaleler kaleme alıyorum; çareler, çözümler, planlar, projeler, teklifler getiriyorum. Hiçbir reaksiyon veya tepki yok. Şimdiye kadar bir tek mail, telefon, mektup gelmedi. Benim vazifem yazmak... Yazmaya devam edeceğim.
***
NEFRET EDERLER
O Müslümanlar birleşmekten, tek bir ümmet oluşturmaktan, ittihad-ı İslam'dan, tesanütten nefret ediyorlar.
Elde hürriyet var, imkan var, fırsat var birleşmek için hiçbir teşebbüsleri, aksiyonları, hareketleri yoktur.
Birleşmeme konusunda tam bir birlik içindedirler.
Binlerce sivil toplum kuruluşumuz, cemaatimiz, derneğimiz, vakfımız, tarikatımız var. Her biri yüzde yüz bağımsız... Bir tek konfederasyon yahut federasyon yok. Olacak şey değil.
Resulullah Efendimiz tefrika azap, birlik rahmettir buyurmuş.
Birliği niçin istemiyorlar? Birlik olunca az veya çok denetleme olacak. Ondan hoşlanmazlar.
Müslüman sivil toplum kuruluşları birlik olsaydılar 15 Temmuz darbesi olur muydu?
Birlik olmayınca etkili nasihat de edilemiyor.
Birlik olmayınca doğru dürüst bir plan ve program da yapılamıyor.
Birlik olmayınca milyarlarca liralık hizmet paralarının bir kısmı plansız, programsız harcanıyor, ziyan ediliyor.
Medenî Müslüman birlik, ittihad-ı İslam, iman kardeşliği, vifak, tesanüd taraftarıdır.
Bedevî Müslümanlarda bu saydıklarım yoktur.
Bu yazdıklarımı birinin mutlaka yazması gerekiyordu. Kısmet bendenizinmiş...