Düşmanlık buraya kadar gelmemeliydi.
Babalarımız ikinci dünya savaşında yıkılan, harabeye dönen bu memleketi yeniden inşa ettiler, kalkındırdılar.
Şimdi ise ne yaşıyoruz?
Onlara ve çocuklarına beslediğiniz düşmanlık, dışlama, ayrımcılık, çifte standart ve bu ülkeyi terketmeleri için yaptığınız her türlü kampanyayı hangi gerekçe ile izah edeceksiniz?
Sözkonusu ülke Almanya.
Yakın zamana kadar dünyaya en iyi teknolojilerini transfer eden, uluslararası insani yardımda başı çeken bu ülkenin dışarıdaki algısı son yıllarda iyice dibe vurdu.
Alman mucit Rudolf Diesel'in 1892'de patentini aldığı dizel yakıtı şu günlerde ülkenin başını yakıyor. Alman otomobil devleri Audi, Porsche, BMW, Daimler ve Volkswagen dünyayı zehirlemekten haklarında davalar açılıyor.
Mazotlu araçlarının doğaya verdiği zararı düşük gösteren hileli yazılım programlarıyla sadece Almanya'da mağdur sayısı 15 milyon. ABD' de olduğu gibi mahkelemeler şirketleri suçlu buldukları takdirde ülke ekonomisi büyük darbe yiyecek.
Otomobil şirketlerinin politikadaki siyasi lobisi buna şimdilik engel oluyormuş gibi görünüyor. Alman Dışişleri Bakanı Gabriel'in Volkswagen şirketinin denetleme kurulu üyesi olması bazı şeyleri anlamamıza yardımcı oluyor. Diğerlerini siz düşünün artık. Savcılığın devreye girmesi bir çok şeyi değiştirilebilir.
Peki bu gerçekleşir mi?
İhtimal vermek pek güç.
Alman savcılıkları ülke menfaatlari tehlikeyi girdiğinde adalet tokmağını bir kenara bırakıyorlar.
31 Temmuz 2016 da Türkiye'deki darbeye karşı düzenlenen Köln'deki Demokrasi Mitingi'nde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın video konferansı şeklinde bağlanmasına iki saat içinde verdikleri kararla engellemişti. Aynı savcılık iki ay sonra aynı kentte PKK programına görüntülü olarak katılan PKK'ın başı Cemil Bayık'a ses çıkartmamıştı. Bu mitingte yasak olmasına rağmen Öcalan posterleri ve PKK' ın tüm flamalarını görmek mümkündü. PYD'in başı Müslim ve HDP'nin eşbaşkanı Demirtaş da aynı yerde sahnedeydi.
Almanya'nın teknoloji transferinden sonra en çok prim topladığı konu uluslararası düzeyde yaptığı insan yardım.
Bu alanda da ciddi yaralar alıyor. Siyasilerin basiretsizliği ve kolektif bir anlayışla düşmanlıklar üzerine bina ettikleri kirli politikalar sağlıklı düşünmenin önündeki en büyük engel. Adil olmalarını gerektiren o kadar çok mesele önlerinde dururken inadına ve belli merkezlerin talimatları doğrultusunda verdikleri kararlar yutulur cinsten değil.
İçlerinden bir tanesi çıkıp ne oluyor yahu diyemiyor. Türkiye düşmanlıkları gözlerine perde indirmiş. Yalanlar üzerine kurulu bir anlayış. Türkler' e tanınması gereken vize serbestiyetinden, mültecilerin Türkiye'de kalması karşılığında AB'nin tarafindan vaat edilen 6 milyar Avro'dan hiç bahseden yok.
Tüm bunlar yaşanırken Almanya'ya gelen mülteciler bu ülkeden çok huzursuz. Geri dönenlerin ve dönmek isteyenlerin sayısı hiç de az değil.
2016 yılında mülteci yurtlarını ve mültecilere yönelik 3500 saldırı gerçekleşmişti. Bu yılın ilk yarısında bu sayı 600'ün üzerinde.
Uzmanlar 24 Eylül seçimlerinin yaklaşmasına doğru bu türden saldırıların artmasından ciddi endişe duyuyor.
İşin aslı bu ülkede sağduyulu insanların çoğalmasında yatıyor. Seslerini daha çok yükseltmeleri gerekiyor. Kin ve düşmanlık tohumları eken politikacıların ve medya organlarının söylemlerini ciddiye almamaktan geçiyor.
Olan bizlere oluyor.
Son tokatı yine Almanyalı Türk yiyor.
Tüm bu atışmaların ceremesini onlar çekiyor.
Sosyal ve siyasal alanımız daralıyor.
İşadamları geleceğinden endişe duyuyor.
Almanya'da sağduyu hakim olur mu sorusuna bile yanıt vermekten çekinir olduk. Çünkü bu sorunun cevabını kimse bilmiyor.