Eski MİT Müsteşarı ve Türkiye'nin Irak Büyükelçisi Sönmez Köksal, Hürriyet'ten İpek Özbey'e verdiği röportajda Kuzey Irak'ta yaşanan gerilim çerçevesinde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesud Barzani'nin zayıflatılması durumunda PKK'nın elinin güçleneceğini söyledi. Köksal, Kerkük için ise "Bağdat'ın tam kontrolüne geçmesi dolaylı olarak İran'ın kontrolü anlamına gelir" dedi.
İşte röportajın ilgili kısmı:
Irak'ta referandumla beraber gelinen nokta.. İdlib operasyonu… Irak'ta büyükelçilik yaptınız; olan bitene nasıl bakıyorsunuz?
Barzani'nin referandumuna ihtiyatlı yaklaşmakta fayda var. Şimdilik Tahran ve Bağdat'la aynı tutumda görünüyoruz. Unutmayalım ki Bağdat Tahran'ın kontrolünde. Devrim Muhafızları, - Hizbullah ve Şii Haşdi Şabi güçleri sadece Irak'ta değil Suriye'nin her tarafında at koşturuyor. İran ise PJAK yani PKK ile anlaşma yaparak kendisine dönük terör eylemlerine son verilmesine karşılık, özellikle Suriye'de Devrim Muhafızlarının ve Haşdi Şabi'nin - PYD'yi rahat bırakmasını sağladığı biliniyor. İran'ın geleneksel Kürt politikası bütün Kürt örgütleriyle aynı zamanda hem dost hem düşman olmaya dayalıdır. Zarifi'nin Talabani'nin cenaze töreninde verdiği fotoğrafı unutmayalım.
İRAN'IN DANIŞIKLI DÖVÜŞÜ
Kuzey Irak'ta Barzani aşırı zayıflatılırsa nasıl bir tabloyla karşılaşırız?
Kuzey Irak'ta Barzani'nin aşırı zayıflatılması PKK'nın ekmeğine yağ sürer. Aşiret ilişkisi yerine sınıfsal temele dayalı PKK ideolojisi zaman içinde -ekonomik sıkıntılarla beraber- geniş alan bulabilir. Kerkük konusu çok daha sıkıntılıdır. Bağdat'ın tam kontrolüne geçmesi dolaylı olarak İran'ın kontrolü anlamına gelir. Çok etnili otonom statüsü Türkiye açısından yaşamsaldır. Bu konuyu güncel dışında çok uzun vadeli düşünmek gerekir. Türkiye-ABD ilişkilerini bekleyen en önemli meydan okuma Suriye'nin geleceği ve bu gelecekte PYD'nin rolü ile elinde bulunan silahlarla eğitimli 60.000 kişilik silahlı gücü. Bu durum, en kötü ihtimalle geriye döndürülemeyecek bir veri/gerçek olarak değerlendirilmelidir. Türkiye geleceğe dönük bütün hesaplarını bu gerçeği göz önünde göre yapması kaçınılmaz.
Nereye gidiyoruz, öngörünüz nedir?
Önümüzde en kaba haliyle iki ayrı yol var gibi görünüyor: ya çok kanlı bir hesaplaşma veya aklın galip geleceği barışçı çözüm. Kanlı hesaplaşma Türkiye'nin geleceğini karartır ve yıkıcı sonuçlarını öngörmek mümkün değil. Barışçı çözüm Türkiye adına bir kabullenme anlamına da gelmez. Türkiye'nin sınırları ve toprak bütünlüğü kutsaldır. Türkiye adına Kürt denen sorunun halli yolunda geçtiğimiz dönemde Cumhuriyet tarihinin en cesur en önemli adımlarını atmıştır.
Çözüm sürecinden bahsediyorsunuz…
Evet. Sınırlarımız dışındaki oluşumlar o ülkeleri ilgilendirir. Barışçı olmaları koşuluyla tarihsel beraberliğimiz de kutsaldır. Cumhuriyet döneminde de “pasavan” uygulaması vardı. Türkiye'de toprağı olan insanlar gündüz tarlasında çalışır gece pasavanla sınırı geçerek evine giderdi. Güney'in petrolü ve Türkiye'nin iş dehasının birleşmesiyle sınır boyumuzda kurulacak ‘cluster/cazibe merkezleri'nin sınırın her iki yakasında yaşayanlara refah getireceği bir senaryoyu pek âlâ hayal etmek mümkün.
Çok tartışılacak bir şey söylüyorsunuz şu anda…
Bu söylediklerim hayalci ve saf bulunabilir. Ancak, Türkiye'nin ufkunun açılması, biriken enerjisinin olumlu bir mecraya sokulması hepimizin sorumluluğunda. Sınırlarımızın hemen ötesiyle düşmanlaşıp yabancı güçlerin etkisine bırakmamak, gücümüzü boşuna harcatmamak en önemli hedefimiz olmalı. Bunun için gerekli stratejileri geliştirmek 2017 Türkiye'sinin elindedir ve bu yeteneği vardır.