Mevlana'nın “Fîhi Ma Fih” ve “Mesnevi-i Şerifi” ile İbn Arabi'nin “Fusus-ül Hikem” gibi eserlerini şerh yazan mutasavvıf, şair ve bestekar Ahmed Avni Konuk, vefatının 81. yıl dönümünde yâd edilecek.
Cumhuriyet'in kuruluşunun peşi sıra yapılan devrimler neticesinde bu topraklarda yaşayan, bu topraklara hayat veren birçok ilim, irfan ve sanat erbabı çeşitli akıbetlere uğradı. Akıbetlerin hemen hepsi hüzünlüydü ve bu değerli insanların birçoğu vermek istedikleri eserleri veremeden göçüp gitmişlerdi. Çeşitli yasakların hüküm sürdüğü o günlerde, PTT Müdür Yardımcılığı yapan fakat aslında bir umman, görünmeyen umman olduğu günümüzde daha yeni yeni anlaşılan Ahmet Avni Konuk, gizlice eserlerini yazan, bu eserlerinin yayımlanamayacağını kendisine söyleyenlere “Ben sadece yazmakla vazifeliyim” diye mukabele edecek kadar tevekkül sahibi büyük bir âlim olarak arz-ı endam eder. Âlim kişiliğinin yanı sıra, Ahmet Avni Konuk'un aynı zamanda pek kalender bir mutasavvıf, büyük bir mûsıkişinas, mûsıki nazariyatçısı ve çok güçlü bir şair olması, kendisini yâd etmeyi elzem kılıyor.
Ahmed Avni Konuk kimdir?
Doğumuyla ilgili kaynaklarda farklı tarihler (1285 [1868], 1287 [1870], 1288 [1871]) verilen Ahmed Avni Konuk, İstanbul'da dünyaya geldi. Babası Mûsâ Kâzım Efendi, annesi Fatma Zehrâ Hanım'dır. Dokuz on yaşlarında iken birkaç ay arayla önce babasını, ardından annesini kaybetti. İbtidâî mektebini bitirdikten sonra Kur'ân-ı Kerîm'i ezberledi ve cami derslerine devam ederek Arapça öğrendi.
Galata Rüşdiyesi'nde dördüncü sınıfta okurken üçüncü sınıfından başladığı Dârüşşafaka'dan 1890'da mezun oldu. Aynı yıl Galata İttihat Postahanesi'ne memur olarak tayin edildi. Memuriyeti sırasında başladığı Mekteb-i Hukūk-ı Şâhâne'yi 1898'de birincilikle bitirdi. 1909'da Posta Nezâreti'nde kalem müdürü, 1922'de posta genel müdür muavini, Eylül 1930'da genel müdürlük hukuk müşaviri oldu. Bu sırada 376 sayılı posta kanununu mûcip sebepler lâyihası ve nizamnâmesiyle birlikte hazırladı. 1933'te kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Bir süre Posta ve Telgraf Yüksek Mektebi ile Yüksek Mühendis Mektebi'nde (İstanbul Teknik Üniversitesi) ders verdi (Ergun, Türk Şâirleri, II, 573). 6 Mart 1938'de İstanbul'da vefat etti ve Merkez Efendi Mezarlığı'na defnedildi. Konuk'un son zamanlarında Emine Hâdiye Hanım'la evlendiği, Eminönü Mal Müdürlüğü'nün 11 Mayıs 1938 tarihli yetim maaşını düzenleyen tezkeresinden anlaşılmaktadır (Eraydın, I, s. XVI).
Konuk, 1904'te Mesnevîhan Selânikli Mehmed Esad Dede'ye intisap ederek Mevleviyye tarikatına girdi. Mürşidinin Çayırlı Medrese'deki hücresinde verdiği derslere devam etti. Burada Tâhirülmevlevî ve Abdülhay (Öztoprak) efendilerle birlikte temayüz eden üç öğrenciden biri oldu. Mehmed Esad Dede'den Farsça öğrendi ve Mes̱nevî'yi okuyarak icâzet aldı. Bu yıllarda Fâtih türbedarı Ahmed Amiş Efendi'nin sohbetlerine de katıldı. Dârüşşafaka'da talebe iken okulun mûsiki muallimi Eyyûbî Zekâi Dede'den aldığı derslerle başladığı mûsiki çalışmalarını mezuniyetinden sonra da hocasıyla devam ettirdi. Hocasından meşkettiği dinî ve din dışı formdaki eserleri en küçük ayrıntısına kadar hâfızasında koruyarak bu eserlerin gelecek nesillere aktarılmasında sağlam bir köprü vazifesi gördü. Ayrıca Fındıkzâde Taşkasap'ta meşkhâne haline getirilmiş bir kahvehanede Hacı Kirâmi Efendi'den mûsiki meşkeden Konuk, gençlik yıllarında Zekâi Dede'nin talebelerinden M. Suphi Ezgi ve Rauf Yektâ Bey'le de beraber çalıştı.
Nota bilmeyen, ancak dilkeşîde ve bend-i hisar adlarında iki makam icat eden Konuk'un ilk bestesi, “Ey dilber-i şen sevdim seni ben” mısraıyla başlayan karcığar şarkısıdır (1888). Bûselikaşiran, rûy-i ırak ve dilkeşîde makamlarındaki Mevlevî âyinleri dışında dinî eser bestelememiş; din dışı sahada bestelediği kâr, kâr-ı nâtık, beste, ağır ve yürük semâi ile şarkı formlarında hepsinin güftesi kendisine ait otuz sekiz adet eserinin listesini Yılmaz Öztuna neşretmiştir (bk. bibl.). Hiç bilmediği bir makamdan edvâr kitaplarındaki tarif üzerine derhal bir eser besteleyecek derecede mûsiki nazariyatına vâkıf olan Konuk'un 119 makamdan meydana gelen kâr-ı nâtıkı mevcut kâr-ı nâtıklar içerisinde en muhtevalı olanıdır. İstanbul Konservatuvarı neşriyatı arasında yayımlanan âyinlerden altı tanesinin güftesini nazmen Türkçe'ye çeviren Konuk, Türk mûsiki tarihinde Itrî ekolünün son temsilcileri arasında kabul edilir.
Tasavvuf başta olmak üzere mûsiki, felsefe, edebiyat, matematik alanlarında geniş bilgisi olan Konuk Fransızca'ya da hâkimdi. Şöhreti sevmeyen mütevazi bir kişiliğe sahip olduğu için Türkiye'de pek fazla bilinmediği halde dinî, içtimaî sahada ve mûsiki gibi alanlarda sorulan sorulara verdiği cevapların İstanbul Robert Koleji Bülteni'nde yayımlanmasının ardından bazı şarkiyatçılar tarafından tanınmıştır. Aynı zamanda şair olan Konuk telif, tercüme ve şerh türü eserlerinde yer alan Arapça ve Farsça beyitlerin, rubâilerin bir kısımını nazmen Türkçe'ye çevirmiştir. Fahreddîn-i Irâkī'nin Lemaʿât'ına yaptığı tercümenin sonunda “Ben” adlı bir manzumesi vardır (Konya Mevlânâ Müzesi Ktp., nr. 3852, s. 67). Ayrıca Tevfik Fikret'in Mehmed Âkif'e cevap olarak yazdığı “Târîh-i Kadîm Zeyli”ne manzum bir reddiyesi bulunmaktadır (İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin, nr. 1158).
EserleriAhmet Avni Konuk'un çoğunluğu tasavvufî mahiyette olan telif, tercüme ve şerh türü eserlerinin sayısı otuzdan fazladır. Bir kısmı neşredilen bu eserlerin başlıcaları şunlardır:
1. Hanende (İstanbul 1317). Türk mûsikisinin din dışı formlarındaki eserlerinin derlendiği bir güfte mecmuasıdır. Baş tarafında makamlar ve usullerle ilgili kısa nazarî bilgi verilmiştir. Doksan beş makamdan 2706 parça eserin güftesini ihtiva eden eserin son sekiz sayfasında bestekâr resimleri vardır. Konuk'un bu çalışması zamanının en önemli matbu güfte derlemeleri arasında olup daha sonra yapılan antoloji çalışmalarına kaynak teşkil etmiştir.
2. Sipehsâlâr Tercümesi (İstanbul 1331). Mevlânâ'nın müridlerinden Ferîdun b. Ahmed Sipehsâlâr'ın kaleme aldığı Farsça menâkıbnâmenin tercümesidir.
3. İmâm-ı Robbânî ve Mektûbatı. Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin el-Fütûhâtü'l-Mekkiyye'üeM bazı görüşlerine karşı çıkan îmâm-ı Rab-bânî'nin itirazlarını cevaplandırmak maksadıyla yazılan eseri Cemal Bardakçı neşretmiştir.
4. Vahdet-i Vücûdve Vahdet-i Şuhûd Münâkaşaları. İmâm-ı Rabbânî'nin görüşlerini savunan Nakşibendî şeyhi Muhammet İhsan Oğuz'un İslâm Tasavvufunda Vahdet-i Vücûd adlı eserinde Fusüsü'l-hikem'e yönelttiği eleştirilere cevap vermek amacıyla kaleme alınmıştır. Konuk'un önce M. İhsan Oğuz'la mektuplaşarak tenkitlerini cevaplandırdığı, daha sonra bir önceki eserle birlikte bu eserini yazdığı belirtilmektedir.
5. Fusûsü'l-hikem Tercüme ve Şerhi. Büyük boy yirmi sekiz defterden ibarettir. Şârih eserine uzun ve kapsamlı bir mukaddime ile başlamış, çalışmasını on iki-on üç yıl gibi uzun bir süreden sonra 1928'de tamamlamıştır. Eser, İbnü'l-Arabî'nin temel fikirlerini ve terimleri açıklayan bir anahtar niteliğindedir. Konuk'un yararlandığı sarihlerden ayrıldığı hususların en belirgin olanı, zamanının modern ilim ve görüşleriyle ilgili konularda fikir beyan etmesidir. Kitap, Konya Mevlânâ Müze-si'ndeki nüshası esas alınarak Mustafa Tahralı ve Selçuk Eraydın tarafından yeni harflere aktarılıp gerekli notlar, indeks ve lugatçeler ilâve edilerek dört cilt halinde İstanbul'da yayımlanmıştır. Hilmi Ziya Ülken, bu eserden bazı parçalan sadeleştirerek İslâm Düşüncesi adlı kitabında (İstanbul 1946) yer vermiştir.
6. Tedbîrât-ı İlâhiyye Tercüme ve Şerhi. İbnü'l-Arabî'nin eserinin tercüme ve şerhi olan kitabı Mustafa Tahralı yeni harflere aktarıp önsöz, lügatçe ve indeksler ilâvesiyle neşretmiştir (İstanbul 1992).
7. Fîhi mâ fîh Tercümesi. Mevlânâ'nın eserinin Türkçe'ye çevirisidir. Konuk, eserin mevcut birçok nüshasını karşılaştırıp elde ettiği nüshayı bazı açıklamalarla birlikte tercüme etmiş, çalışmayı Selçuk Eraydın yayımlamıştır (İstanbul 1994).
8. Hazret-i Meryem ve İsâ'ya Dair Risale. îsâ peygamberin doğumu ve vefatıyla ilgili ihtilâfları ortadan kaldırmak amacıyla kaleme alınmış olup bir mukaddime ile yedi fasıldan ibarettir. Eser, Ahmet Sadık Yivlik tarafından esas alınan nüsha belirtilmeden sadeleştirilerek yayımlanmıştır.
9. Mesnevi Tercüme ve Şerhi. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Meşnevfsine Türkçe'de yapılmış en kapsamlı şerh olarak kabul edilen eser büyük boy otuz dört defterden oluşur. Konuk, birçok beytin şerhinde daha önceki sarihlerden ayrıldığı noktalar bulunduğunu söyler. İsmail Rusûhî Ankaravî nüshasını esas aldığı halde bu nüshadaki yedinci cildin Mevlânâ'ya ait olmadığı yolundaki görüşü benimsemiştir.
10. İnsân-ı Kâmil Tercümesi. Azîz Nesefî'-nin eserinin çevirisidir.
11. Lemaât Tercümesi. Fahreddîn-i İrâki'-ye ait eserin tercümesi ve kısmî şerhidir.
12. Risâle-i Vahdet-i Vücüd Tercümesi. Hindistanlı mutasavvıf İmdâdullah Tehânevî'nin risalesinin tercümesidir.
13. Şerh-i Gazel. Ferîdüddin Attâr'ın Farsça on yedi beyitlik gazelinin şerhidir. Abdülbaki Gölpınarlı bu gazelin Mevlânâ'ya ait olduğunu, Konuk'un onu Attâr'a yanlışlıkla nisbet ettiğini söyler.
14. Gülşen-i Râz Şerhi. Konuk, Şebüste-ri'nin eserinin 157 beytini Lâhicî'nin Me-fâtîhu'I-Fcâz adlı şerhinden faydalanarak şerhetmeye başlamışsa da çalışmasını tamamlayamamıştır.
15. Şerhu'r-Risâleti'l-Ahadiyye Tercümesi. İbnü'l-Arabfnin tevhid konularını anlattığı Ahadiyye adlı risalesine Ahmed b. Süleyman Trablusî tarafından Mird-tü'l-'iriân ve lübbuh adıyla yapılan şerhin tercümesidir.
Konuk'un diğer eserleri arasında Esrâr-ı Salât adlı telifi (yazar bu eserine Tedbîrât-ı İlâhiyye Tercüme ve Şerhi'nde işaret etmektedir), İbnü'l-Arabî'nin Muḥâḍarâtü'l-ebrâr'ından bir olayın çevirisi (İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin, nr. 85/4 [müellif hattı]) ve Envârü'r-Raḥmân adlı eserin Mes̱nevî bahsinin tercümesi bulunmaktadır (Ahmed Sâfî Bey, XVII, 2812; Ergun, Türk Şairleri, II, 573).
(TDV İslâm Ansiklopedisi)