Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Gülnur Aybet, kendisine 'Böyle bir Dünya'da nasıl bir NATO olmasını istersiniz?' şeklinde yöneltilen soruya, 'Ben öncelikle müttefiklerinin güvenlik önceliklerini ve karşı karşıya kaldıkları güvenlik tehditlerine çözüm getiren ve yardım eden bir NATO görmek istiyorum. Müttefiklerine saldıran bir terör örgütüne silah veren müttefikleri olmayan bir NATO görmek istiyorum' cevabını verdi.
Prof. Dr. Aybet, Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Uluslararası İş Birliği Platformu'nun (UİP) düzenlediği ve bu yıl "Geleceğin Tasarımı: Küreselleşmenin Yeni Sınavı" temasıyla gerçekleştirilen 8. Boğaziçi Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, gelişen güvenlik tehditleri ve bunlarla mücadele edecek yeteneklerin geliştirilmesinin 25 yıldır NATO'yu meşgul eden bir konu olduğunu, fakat güvenlik tehditleri listesinin hızlı büyümesinden, bunlarla baş edecek yetenekler konusunda çok ilerleme sağlanmadığını söyledi.
Güvenin tesis edilmesi için yetkinliklerin geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Aybet, "Karşılaştığımız zorluklar açısından şimdi çok daha uzun bir listeye sahibiz. Güvenlik tehditlerinin tarzı da değişti bu yüzden hazırlıklı değiliz. Mesela çok yeni bir global terör unsuru ile karşı karşıyayız. Bu karşılaştığımız terör tehdidi Soğuk Savaş dönemindeki gibi belli bir coğrafi alanda konuşlanmış ve emir komuta zinciri belirili olan bir terör tehdidi değil. Şimdiki terörizm sanal hücreler ile eylem yapıyor. Somut komuta zincirleri yerine sanal ortamda devşirme ile bir virüs gibi yayılıyorlar. Saldırılar çoğu zaman çarşılardan temin edebileceğiniz maddelerle el yapımı silahlar ile gerçekleşiyor ve bunları yapmanın yollarını da gene internetten öğrenebiliyorlar. Geleneksel silahlar ve mevcut yetkinliklerimiz bu tür sorunlarla karşılaştığında üstesinden gelmek için çok zorlanıyorlar." diye konuştu.
Aybet, bu sanal hücrelerle beraber büyük şehirlerde giderek daha fazla terör ağlarının konuşlanabileceği belirtti. Aybet, 'Her ne kadar Silahlı Kuvvetler ve NATO ülkeleri bu zorluklarla mücadele etmek için adımlar atıyorlar ve belli ölçüde kullandıkları yöntemlerde adaptasyon geçiriyorlarsada bu yavaş gelişen bir evrilme' dedi.
'Küresel ortak alanların yönetiminde uluslararası bir anlaşma yok'
Aybet, gelecekte küresel güvenlik tehditlerinin 'Küresel Ortak Alanlar' üzerinden seyredeceğini belirterek, bunların uluslararası deniz yolları, uluslararası hava sahaları, siber alan ve uzay olduğunu söyledi. Bunların tek bir ülkeye değil, hepimize ait olduğunu vurgulayan Aybet, "Küresel ortak alanlar ticaret ve iletişim için elzem. Fakat bu ortak alanların yönetilmesi konusunda uluslararası bir anlaşma olmadığını görüyoruz. Bu noktada NATO gibi bir askeri müttefiklik içinde bile müttefiklerin küresel ortak alanlar konusunda birbirinden bağımsız politikalar izlediklerini görüyoruz. Sonuçta bu ortak alanların yönetilmesi ve savunulmasında muğlak fikirler var." şeklinde konuştu.
NATO'da üye ve ortak ülkelerin üst düzey askeri yetkililerine yıllık askeri zirvelerde konuşmalar yaptığını ve simülasyon egzersizleri yönettiğini anlatan Aybet, orada da NATO ortakları ve üyeleri arasında ne kadar büyük tehdit algısı farklılığı olduğunu gördüğünü söyledi.
'ABD için deniz sahaları daha önemli olacak'
Ne varki küresel ortak alanların yönetiminin ABD için çok önemli olduğunu ve bu yüzden ABD'nin deniz üslenmesi konusuna daha fazla odaklanacağını vurgulayan Aybet, deniz üslenmesi, uluslararası sularda muharip deniz ve hava unsurları ve lojistik desteği içeren bir kümeleşmeyi adeta yüzen bir üs gibi konuşlandırmaktan oluştuğunu anlattı. 'Kara üslerinden ve limanlardan uzak bir noktadan direk bir operasyon planlayıp uygulayabilirsiniz. Ayrıca denizin ortasındaki bir üsden, kara üslerinde olduğu gibi size ev sahipliği yapan ülkenin onayını almak zorunda değilsiniz. Ayrıca deniz üsleri, kara üsleri gibi sabit konumda olmadığından bir saldırıya karşı sabitlenmiş bir hedef olmaktan çıkıyorlar. Korunmaları daha kolay oluyor. Amerika için küresel ortak alanlardaki deniz sahaları daha önemli olacak, çünkü kendine burada üsler oluşturacak. Buralardan müdahaleler gerçekleştirecek" dedi.
Aybet, bununla bağlantılı olarak küresel ortak alanların yönetimi konusunda ABD ve Çin arasında rekabet çıkabileceğini ve bunun bütün Dünyayı etkileyebilecek bir başka gelişen güvenlik tehdidi olabileceğini vurguladı.
ABD'nin iki grand stratejisi olduğunu bunların 'küresel üstünlük' ve 'uzaktan dengeleme' olduğuna dikkati çeken Aybet, küresel üstünlük için ABD'nin ekonomik, askeri ve siyasi güce dayandığını ve amacın ABD'nin dünya düzeni üzerinde oluşturduğu hegemonyaya rakip çıkabilecek bir gücü engellemek olduğunu belirtti. Uzaktan dengeleme ise, bölgesel güçler arasında rekabet dengelerini uzaktan kumanda ederek ABDye rakip güçlerin yükselmesini engelleyen bir strateji olduğunu hatırlatan Aybet, ABDnin şu anki Orta Doğu politikasının yanlış yönetilen ve kontrolden çıkmış bir uzaktan dengeleme olduğunu anlattı.
Türkiye'nin savunma sanayindeki yetkinliklerini arttırmayı sürdürdüğünü, 2021 yılında ilk yerli ve milli muharip havuzlu çıkarma gemisini hizmete sunacağını anımsatan Aybet, daha fazla yatırım yapılması gereken bir başka alanın da hava savunma sistemlerine karşı olan drone sürülerine karşı radar teknolojisinin daha da geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Bununla birlikte Türkiye'nin denizde yüzen füze ve hava savunma sistemleri de geliştirmek istediğini belirtti.
Aybet, bölgesel ortaklıklar hakkında düşünülmesi ve buna taze bir görüşle yaklaşılması gerektiğini belirterek, "NATO-Rus ortaklığının canlandırılması elzemdir." dedi.
'S-400 alımı Batı'ya arkasını dönmek demek değil'
Moderatörün Türkiye'nin Rusya'dan satın almakta olduğu S 400 füze savunma sistemlerinin NATO sistemlerine entegre olmadığı için yüzünü Batı'dan çevirdiğine dair sorusu üzerine, Prof. Dr. Aybet, şunları söyledi:
"1991'deki Körfez Savaşından beri Türkiye füze savunma sistemi eksikliğini ciddi bir şekilde hisstemiştir. Bu eksikliği gidermek ve kendi füze ve hava sistemini yaratmak için 25 yılı aşkın bir süredir bir arayış içinde. Ruslar aslında ilk ülke değildi, ilk seçenek de değildi. Pek çok müttefikimizle bu konu hakkında konuştuk, ama bir şekilde bizim güvenlik gereksinimlerimiz için sunulan opsiyonlar yeterli olmadı. Bir NATO ülkesinin NATOya entegre olmayan bir füze veya hava savunma sistemi alması ya da geliştirmesi NATO'daki herhangi bir kurala aykırı değildir. Bunu zaten NATO Genel Sekreteri de teyit etti. Türkiye aynı zamanda NATO füze savunma sisteminin radarına ev sahipliği yapıyor. S-400 şu anki ihtiyaçlarımızı karşılar, ama füze ve hava savunma sistemi ihtiyaçlarımız burada bitmeyecek. Bundan sonra bu yeteneğimizi geliştirmek için başka ülkelerle de görüşürüz ve kendi sistemlerimizi geliştirmek için çaba harcarız. S-400 alımı Batı'ya arkasını dönmek demek değildir."
Moderatörün 'Bir çok gelişen güvenlik tehditi saydınız. Böyle bir Dünya'da nasıl bir NATO olmasını istersiniz?' şeklideki sorusunu ise Prof. Dr. Aybet, şöyle yanıtladı:
"Ben öncelikle müttefiklerinin güvenlik önceliklerini ve karşı karşıya kaldıkları güvenlik tehditlerine çözüm getiren ve yardım eden bir NATO görmek istiyorum. Müttefiklerine saldıran bir terör örgütüne silah veren müttefiği olmayan bir NATO görmek istiyorum."