Duyguların yoğunluğunun hatırlandığı kadar etki yaptığını çok iyi biliriz hani. Ve bazen bu gerçeğin arkasına saklarız hatırlamak istemediklerimiz
Yaşam kültürümüze yerleştirilen bir algı vardır ki, o da; doğru olmakla mutlu olmanın birbirine müteallik olduğunu inandırmalarıdır
Mecazın zıttı hakikat olma özelliğini taşır ve tersi de söz konusudur. Yani hakikat olan amellerimizi hatırlamamak gerçek dışı mecaz duyguları yaşamamızı sağlar. Hatırlamak, yani tefekkür; ömrümüzü veya her günümüzü muhasebe etmek, daha güzel adımlar için bir ön hazırlık olabilir.
En güzel yemekten, en içten kahkahadan, en güzel haberden ve en güzel mekânlarda olmanın lezzetinden daha büyük bir lezzettir, gecenin ıssız karanlığında, kimsenin haberi yokken O'nun rahmeti üzerinize inmeye hazırken, sizi gözyaşlarınızdak
Ne müthiş bir hakikat! O istese bilirdi bütün kâinat ama hayır, örtmeyi seviyor, istiyor ki bildiğini bilsin kulu. Bilene özrünü, mahcubiyetle gözyaşlarını sunsun kulu. Seviyorum dediği sahibine, İlahına, Veduduna sunsun yüreğindeki en temiz ve kirletmeye hiçbir günahın, şeytanın hiç bir tuzağının tesir edemeyeceği o iman pınarından.
Korkular düşünün, sizi sevdiğinizin kollarına sürükleyen; sahte sükûnetin esaretinde dinginliği yaşama isteği hani, çaresizce… Öyleyseniz eğer, secdelere kıvrılmanın vakti gelmiş demektir. Titreyeceksiniz, dökülecek günahlarınız, yüreğinizin pasını silecek gözyaşlarınız… Sonra mı? Sadrınıza semadan yeşermesi için bir ayet düşecek; “Rabbin sana verecek ve sen hoşnut olacaksın.” (Duha, 5)
Sizi hakikatlerden alıkoyan her şeyi bırakın şimdi, bir defa olsun yapın hadi. Her gün bir davetle gelmenizi bekleyen “Allah'a koşun” (Zariyat, 50) kalbinizle, aklınızı tamamen onunla meşgul ederek. Bilirsiniz yapmayı çok basit, sevdasına yandığınız bir beşere yaptığınız gibi hani! Uykusuz kaldığınız ticaretiniz için hani! Bir makama erişmenin yollarında yaptığınız gibi!
Şimdi birde şöyle düşünün; “Hiç Allah'ın hakkınızda bildiği bir amel sizi mutlu etti mi?”
Bir yetimi mutlu etmek gibi mesela, ya da bir yoksulu doyurmak gibi. İhtiyaç sahibi bir kardeşinizin ihtiyacına koşmak ve bunu yaptıktan sonra ücretini Allahtan bekleyip başa kakmamak gibi…
Gücüm mü yok dedin? Üzülme, geceler senin, secdeler senin, kıyamlar senin, ıslak dualar senin, Kur'an senin, sünnet senin, arşı titreten şu cihat senin! Bütün bunlara sahipsin al hepsi senin. Sen Muhammedi'sin (sav), bir tek bahanen yok senin…
Belki yüreğin bir ses işitecek, haline, ağlayışlarına, çırpınışlarına, Allah'ı hissetmenin heyecanına binaen sana seslenecek; “Nedir seni bana gelmekte acele ettiren” (Taha, 83)
Titreyeceksin, bir sevda düşecek yüreğine seni öldürüyor zannedeceksin, utanma bırak hıçkırıklarını, gözlerin belki de ilk defa şükrünü eda edecek. Kelimeler arayacaksın ama tükeneceksin! Çareyi yine Rabbinde göreceksin, önüne bir ayet gelecek ve sen ölürcesine onu zikredeceksin; “Hoşnut kalman için, sana gelmekte acele ettim Rabbim” (Taha, 84)
Yazamıyorum ben artık kardeşim gözlerimin buğusundan, ellerim titriyor tutmuyor parmaklarım… Hadi kalk ta kıyama duralım…
…
Şimdi yine bir kıyam vakti
Ve ben sevdamı gözyaşlarıma katıp
Sana sunmaktayım
Halime razı, takdirine sabredip boyun eğmiş
Emrine teslim olmuşum
Tek arzum, tek dileğim, tek emelim
Şehadetle kavuşmaktır sana Rabbim!