Erken seçim kararının üzerinden dört gün geçti... Hâlâ CHP'den esaslı bir hareket yok... Acilen toplandılar, “Kimi aday göstersek? Kılıçdaroğlu'nu mu?” telaşına düştüler ama bu vartayı nasıl atlatacaklarını bilemiyorlar.
Şaşkınlar.
Bir taraftan da ağlıyorlar: “Erken seçim kararı ayıptır, gasptır. Bu Erdoğan bizden ne kaçırmaya çalışıyor? Bu kadar kısa zamanda seçim mi olurmuş? Partiler nasıl hazırlanacak?”
Bir defa koçlar, “bu kadar kısa zaman” dediğiniz süre 16 Nisan 2017 referandumundan sonra başladı... “Cumhurbaşkanlığı hükümet modeli”ne geçtiğimizi biliyordunuz, önünüzde iki buçuk yıl gibi kısa sayılmayacak bir zaman vardı; hazırlansaydınız, adayınızı belirleseydiniz, hangi vaatlerle seçmen karşısına çıkacağınızı kararlaştırsaydınız.
Rakip partiler adaylarını belirlediler.
İttifak kararı aldılar.
Hatta Meclis'ten ittifak yasası çıkarttılar.
Siz sadece yattınız ve boş gevezelik yaptınız.
Çünkü bir oldu-bitti bekliyordunuz... Bizi “eski sistem”e döndürecek olağandışı bir gelişme... Yeni sisteme geçemeyeceğimize inanmış ya da inandırılmıştınız. AK Parti içinde partnerler de bulmuştunuz; Atlantik ötesinin iğvasıyla kimi fırıldak AKP'lilerle gizli mutabakat kurmuştunuz.
Kaos, iç savaş, Batılı koalisyonun sistematik saldırıları, Suriye'deki gelişmelerin bir güvenlik sorunu olarak dönmesi, ekonomik kriz, “kur oyunları...” Belki bir darbe...
Bir şeyler bekliyordunuz.
Bir şeyler olmasını, bizi seçime ulaştırmayacak bir kötü akıbeti umuyordunuz.
Hep bunu umdunuz.
Dolayısıyla, bu beklentinin rahatlığı ve özgüveniyle hareket ettiniz...
Bu arada, zevahiri kurtarmak için, “aday araştırmaları” etiketi altında (“çalışmıyorlar” demesinler diye) içi boş bir dizi görüşme gerçekleştirdiniz. Bazı “temaslarda” bulundunuz. Güya politikalar ürettiniz... Ve kendinizi aşacak hamleler yaptınız; Saadet Partisi'ne gülücük göndermek, “Abdullah Gül” ismini öne çıkarıp kafa karışıklığı yaratmak, yeminli Erdoğan düşmanlarına alan açmak, HDP'ye “arka kapı ziyaretleri” gerçekleştirmek, cezaevinde yatan PKK'lı teröristlere “elçi” göndermek gibi...
İlaveten AK Parti içinde fitne oluşturacak ve Cumhur ittifakını çatlatacak birtakım sinsi girişimler.
Elbette hazırlıksız değildiniz.
Hazırlığınızı “olağan dışı bazı gelişmeler yaşanabilir” kabulüne göre yapmıştınız.
Ne diyordu lideriniz?
Hani, ikide bir yaptığı blöfün altında kalan kimyası bozuk şahıs...
Blöfünün ciddiye alınacağını düşünmediği için meydan okuyordu: “Yüreğiniz yetiyorsa, gelin erken seçim yapalım. İktidarınız altında can çekişen millet iradesinin, demokrasinin namusunu kurtaralım.”
İşte erken seçime gidiliyor...
Millet iradesinin, demokrasinin namusunu kurtarmak için size fırsat.
Önünüzde iki ay gibi uzun bir zaman var
Belirleyin adayınızı... Başlayın çalışmalara...
Liderinizi mi aday gösterirsiniz, bir “çatı aday” mı bulursunuz, Saadet Partisi'nin muhtemel adayını mı desteklersiniz, Abdullah Gül'ü mü ikna etmeye çalışırsınız? Yapın işte bir şeyler...
Bu arada hatırlatayım sevabına:
Kimyası bozuk genel başkanınız “Yeni sisteme geçersek Başbakan kim olacak?” diye soruyordu.
Başbakan olmayacak... Yeni sistemde “icra” görevini Cumhurbaşkanı üstlenecek.
Dışarıdan bir aday bulursanız (diyelim ki Abdullah Gül'ü aday gösterdiniz ve kazandınız) kurulacak hükümet “CHP hükümeti” olmayacak. Yani seçimi kazansanız bile “iktidara gelememek” gibi bir tehlikeyle karşı karşıyasınız.
Bunu bilin de, ona göre çalışın!