Biri SSK'yı batırmıştı... Güneş gazetesinin yazdığına göre, diğeri dolandırmış.
SSK'yı batıran zat, ilkokul çocuğuna seslenir gibi, “Sayın Muharrem İnce, gel bakayım buraya” diye sesleniyor, bir taraftan da de salona doğru sırıtıyor.
Dershanecilik yaptığı dönemde sigortasız öğretmen çalıştırmakla suçlanan zat da, heyecanla kürsüye fırlayıp, SSK'yı batıran zatın önünde “terbiyeli çocuk” kıvamında durup hakkında verilecek kararı bekliyor.
Karar, müthiş taltif edici: “Cumhurbaşkanı adayımız Muharrem İnce'dir...
Hayırlı olsun...
Hayırlı olsun da, hem ekonomiden anlayan, hem kavgacı olmayan, hem de “bir başarı öyküsünden gelen” aday bu mu?
Ekonomiden anlıyor... Sigortasız öğretmen çalıştırarak işlettiği dershanenin ekonomisini “doğrulttuğuna” göre, bu işten gerçekten de çok iyi anlıyor.
Kavgacı değil...
Miting meydanlarında “entelektüel tartışma” yapmak istermiş; kendisi söylüyor. Herhalde rakipleriyle “epistemolojik” meseleleri tartışacak... İlker Başbuğ gibi, Habermas'tan da haberdar mıdır?
Rakipleri “entelektüel tartışma”dan kaçarsa, başka lisanla konuşmasını da bilirmiş.
Mesela, “iftiranın daniskasını” atarmış.
Başka?
Bir ara “Yüce Divan'a otobüs seferleri” düzenlemekten, iktidar sahiplerini ve “yandaş medya”yı Anayasa Mahkemesi'nde yargılatıp Silivri Cezaevi'ne tıkmaktan söz ediyordu.
Gerçekten de hiç kavgacı değilmiş.
İktidar sahiplerini Anayasa Mahkemesi'nde yargılatacak, bunu anlıyoruz da (Engin Altay çıtayı daha da yükseltmişti, Uluslararası Lahey Mahkemesi'nden söz ediyordu), “yandaş medya”yı Yüce Divan'a nasıl yollayacak? Bu teknik olarak mümkün mü? Ağır Ceza Mahkemeleri Muharrem İnce'ye yetmiyor mu?
Hangi başarı öyküsünden geldiğini ben bilmiyorum. SSK'dan prim kaçırmak başarıysa, evet burada normal insanların kolay kolay tamah etmeyeceği bir “başarı” var.
Fazlasını FETÖ'cüler biliyor bence...
Bu konuda yayınlar yapmışlardı...
Muharrem İnce'nin, Oda TV muhabiri İklim Bayraktar'ın kapısına dayandığını, zil zurna sarhoş olduğunu, kapıda rezalet çıkardığını yazmışlardı.
Bayraktar, güya, Soner Yalçın tarafından, Halk TV'nin satışına direnen Deniz Baykal'a iknaya gönderilmiş... Baykal da, “Boş ver bunları, seninle yüzmeye gidelim” filan demiş
Muharrem İnce de (konuyla ne alakası varsa), bir gece kapıya dayanıp...
FETÖ'cüler böyle şeyler yazıyorlardı; bu girift ve karmaşık olayın tapelerini ortalıkta gezdiriyorlardı.
O yayınlara ne oldu?
Muharrem İnce'yi “düşük ve düşmüş” bir surette göstermek için o gün o yayınları yapıyorlardı, bugün neden Muharrem İnce övgüsünde yarışıyorlar?
Bu sorular cevap arayadursun, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, dün müthiş bir atak yaptı ve terör suçlusu Selahattin Demirtaş'ı cezaevinde ziyarete gideceğini açıkladı.
Bunun “zata mahsus” bir ziyaret olmadığını göstermek için de, kapsamı geniş tuttu: “Bütün adayları ziyaret edeceğim...”
Bütün adayları ziyaret edecek ama Erdoğan'ı es geçecek.
Niye?
Erdoğan muhalefetin adayı değilmiş... (Erdoğan, aynı zamanda MHP'nin de adayı. Muharrem İnce MHP'yi iktidarda sanıyor herhalde.)
Dolayısıyla, Erdoğan “kucaklayıcı yaklaşım”ın dışında kalacak.
Hemen belirtelim: “Kucaklayıcı yaklaşım”, CHP amigosu gazetelerin bulduğu isim...
Bence, yetersiz kalıyorlar.
Destek alsınlar.
Erdoğan düşmanlığıyla malul fırıldak AKP'liler, isim ve tanım bulma konusunda daha mahirler...
Bakın, 15 milletvekilini pazara düşüren (pazara düşüren ve CHP'yi rezil eden) o “hile, hülle ve sahtekârlık siyaseti” fırıldak basın tarafından nasıl taltif edilmiş: “İttifaklarını ilkeler, demokratik değerler, ahlak ve siyaset prensipleri üzerinden sakin sakin açıklayan CHP...”
Okusun, ders alsınlar.
Daha “kucaklayıcı” olurlar.