Önceki gün, “Şehir Buluşmaları” çerçevesinde, Star yazarlarıyla birlikte Erzurum'daydık.
Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen'e, kurumumuz adına teşekkür ediyorum. Harikulade ev sahipliği yaptı. Daha önce de (iki yıl kadar önce) bir konferans vesilesiyle bulunmuştum Erzurum'da, Sekmen başkanın olağanüstü ilgisi karşısında ne yapacağımı bilememiştim. Sağolsun...
Büyükşehir Belediyesi'nin ev sahipliği yaptığı panelde, arkadaşlarımızla birlikte bir “durum değerlendirmesi” yaptık.
Konuşma sırası bana gelince şöyle bir şey söyledim: “Kim ki bundan sonra içinde Talat Bulut geçen bir yazı yazar... O kişi ahlaksızdır. Aha burada ilan ediyorum.”
Bu ithamım, öncekiler için de geçerlidir elbette...
Hürriyet gazetesinin yazarlarından söz ediyorum.
Beş bin tane “Talat Bulut yazısı” yazdılar...
Ne ırz düşmanlığını bıraktılar adamın, ne seks manyaklığını, ne de psikopatlığını...
Sebep?
Bir kostüm görevlisi “Beni öptü” diye beyanda bulunmuş.
Öpmüştür, öpmemiştir, bilemem... Talat Bulut'un bu işlere meyyal olduğunu başka mağdurlar da dile getirdi... Olay yargıda... Son sözü yargı söyleyecek ve hep birlikte çullanacağız adamın üzerine...
Peki, Muharrem İnce'nin “taciz” olayına neden aynı hassasiyetle yaklaşmıyor bu arkadaşlar? Üstelik İnce hakkında iddianame hazırlandı (yani Talat Bulut'unki gibi henüz söylenti düzeyinde değil), iddianamede birtakım çirkin yazışmalara ve bel altı sözlere yer verildi. İddianameye göre, İnce bu fiili işlemiş. Ama dokunulmazlığı bulunduğu için “yargılanamıyor...” Yargılanamadığı için de, savcı, durumu “fezleke” olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bildiriyor; “Gereğini siz yapın” diyor.
Hal böyle iken, neden namuslu bir gazeteci çıkıp da “Hakkında tacizden fezleke bulunan biri Cumhurbaşkanı olabilir mi?” diye sormuyor.
Hadi Hürriyet'in ahlaksızlarını anladık...
Peki, haklarındaki “AK Parti medyası” yakıştırmasını tavzih etme gereği duymayan, üstelik söz söyleme meşruiyetlerini (“içeri”ye seslenme meşruiyetlerini) bu zeminden alan gazetenin yazarları neden oralı olmuyor?
Hayır, elbette kendilerini buraya düşürmeleri (adi bir taciz olayından“hüküm” çıkarmaları) gerekmiyor...
Bir “seviye”den baktıkları için böyle düşüklüklere tenezzül etmiyorlardır.
İyi de, Muharrem İnce herhangi bir “eyleyen” değil ki?
Bir partinin Cumhurbaşkanı adayı...
Daha doğrusu, bir yarışın içinde ve benzerleriyle, bir diğer ifadeyle “rakipleriyle” yarışıyor.
Muharrem İnce'nin rakibine (yani Erdoğan'a) her şeyi söyleyen, her “düşüklüğe” tenezzül eden, icabında her davranışını anlamlandıran; yürüyüşünde, bakışında, hitabetinde, şiir okuyuşunda, faiz lobisine seslenişinde kusurlar bulan; bazen kendilerini tutamayıp seviyesizce “narsist”, diktatör”, “Midas'ın eşek kulakları” diye saydıran bu arkadaşlar neden bütün adaylara eşit yaklaşmıyor? Neden sadece Erdoğan aleyhinde “durum” oluşturuyor?
Nedir bu nefretlerinin sebebi?
Hadi eleştiriyorlar, hadi seçilmesini istemiyorlar...
Olabilir...
Neden bir de “seviyesizce” hakaret ediyorlar?
Erdoğan'ın “dış güçler” lafı üzerine meseleyi ironik tarafından ele alan neredeyse bin yazı yazdılar... On yıl önceki beyanlarını bulup üzerinde tepindiler, “edepsizce” yakıştırmalarda bulundular... Erdoğan'a vurmak için neredeyse sinekten yağ çıkardılar. Ve hız kesmeden “mesailerine” devam ediyorlar.
Peki, “Tatanka?”
Muharrem İnce'nin “şiirimsi”leri de şöyle zararsız tarafından ironik bir yazıyı hak etmiyor mu?
Hayır, ya “büyüme fetişi” diyerek ekonomik büyümeyi itibarsızlaştırıyorlar, ya da “AK Parti'nin kuruluş ilkeleri”ni bahane ederek FETÖ'nün (ve tabii Brüksel'in) altın yıllarına duydukları özlemi dile getiriyorlar.
Ne dediği ya da “ne demediği” anlaşılamayan bir şaşkın ördek de çıkmış, “Ne var yani Muharrem İnce erotik şiir yazmışsa? Necip Fazıl da kadın bacaklarını yazmadı mı?” diyerek, Muharrem İnce'nin pornografik işgüzarlıklarına mazeret arıyor. Yani, şair Muharrem İnce'yi (!), şair Necip Fazıl'ın yanına koyuyor. Rezil olmaktan da korkmuyor. Sanki Necip Fazıl güncel bir “yarış”ın adayıymış gibi...
Bunlar hep Erdoğan nefretinden işte!