Muharrem İnce Le Monde'a kapak olmuş... Cumhuriyet'in haberi... Haberde, “Fransa'nın en çok okunan saygın gazetelerinden biri” ifadesi dikkat çekiyor.
Bunu müjde olarak duyuran gazete, Le Monde'un İnce hakkındaki övgülerinin tercümesini de sunmuş.
İyidir...
Bir yabancı gazete ya da dergiye kapak olmak iyidir.
Muharrem İnce de, demek ki “performansıyla” yabancıların dikkatini çekti ve kapakta faş edilmekle ödüllendirildi.
İnce'nin dikkat çekici performansını detaylandıracak değilim... Kaç haftadır bunları yazıp duruyoruz. En son, bir polis memuruna “İt oğlu it... Eşşoğlu eşek” derken yakalandı.
İki gün önce de, bir kız çocuğu tarafından deşifre edildi.
Hani, yanına gelen bir çocuğu, “Bir dakikamı yedin çocuk. Burada seçim konuşması yapıyoruz! İn aşağı, in...” diye sahneden kovmuştu da, bu durumu izale etmek için (yani çocuklara çok düşkün bir siyasetçi görüntüsü vermek için) sahneye sürülen başka bir çocuğu sahte ve zoraki ifadelerle sevmeye kalkmıştı ya... O olaydan bahsediyorum.
Sahneye sürülen kız çocuğu, sahteliği sezdiği için elindeki gülü fırlatıp kaçtı... Muharrem İnce, “Nereye gidiyorsun? Gel bakalım buraya” diye arkasından koşturdu ama davranışlarının samimiyetsiz olduğunu o kız çocuğu biliyordu.
Herkese yedirebilirsiniz ama çocuklara asla...
Samimiyetsizliği, sahteliği, hatta sahtekârlığı en iyi onlar görür...
La Monde, “zoraki sevgi insanı” Muharrem İnce'nin, AK Parti'nin oy deposu olarak bilinen ilçelerde “son derece tutkulu” mitingler yaptığını, şimdiden Erdoğan'ı en çok terleten aday haline geldiğini yazıyor.
E, hadi hayırlısı olsun.
Le Monde'a kapak olmak bir başarıya işaret eder mi bilmem... Bildiğimiz şu: Yabancıların aşırı övgüsü, ülkemizde genellikle kuşkuyla karşılanır; tarafsız seçmenler işin içinde mutlaka bit yeniği arar.
Bunun türlü açıklaması yapılabilir.
En basitini söyleyeyim:
Halkımız “Yabancılar Türkiye'nin başarısını istemez” kabulüne neredeyse gözü kapalı inanır. Bir yabancı övgüsüyle karşılaştığında, “Acaba?” der.
Fakat Muharrem İnce “yabancı övgüsü”nü çok önemsiyor.
Bunu da gururla anlatıyor.
Bu cümleden olarak, “yabancı ilgisi”nden de son derece hoşnut... Bu “ilgi”yi bir şeylerin göstergesi sayıyor.
İki gün önce Mersin'de bir konuşma yaptı ve aynen şunları söyledi: “Cumhurbaşkanlığı seçimini ben kazanacağım. Kazanacağımı nereden anlıyorum biliyor musunuz? Dünyada 200 ülke var, bunların 50 tanesi güçlü ülke. Bu 50 güçlü ülkenin hemen hepsinin büyükelçisi benimle görüşmek istedi. Buradan anlıyorum...”
Bu konuşmayı dinleyenler, kendi kendilerine “Nasıl yani?” diye sormuşlardır.
Mutlaka sormuşlardır...
Bunu, Muharrem İnce'nin bir sonraki cümlesinden anlıyoruz...
Hatırlarsanız, Muharrem İnce ve güçlü AB ülkelerinin büyükelçileri bir iftar yemeğinde bir araya gelmişlerdi. Danimarka büyükelçisi Muharrem İnce'ye, “Cumhurbaşkanı olduğunuzda Erdoğan'ı yargılayacak mısınız?” diye bir soru sormuştu.
İnce de, bir televizyon programında, bu diyalogu hatırlatarak şöyle demişti: “Onlara dedim ki, ben yargılamayacağım, bağımsız bir yargı düzeni kuracağım. Onlar yargılarsa, yargılar...”
Cevap şu olmalıydı oysa: “Siz kim oluyorsunuz ki, bağımsız bir ülkenin Cumhurbaşkanı adayına bu soruyu sorma cüretinde bulunabiliyorsunuz?”
İftar yemeğinde büyükelçilerin karşısında nezaketten kırılan ve Erdoğan'ı yargılama işini “bağımsız yargı”ya havale eden Muharrem İnce, Mersin'deki konuşmasında bir kez daha tornistan etti ve “Nasıl yani?” diyeceklerin kafasındaki soruları izale etmek için şöyle bir “ek cümle” kurdu: “50 güçlü ülkenin hemen hepsinin büyükelçisi benimle görüşmek istedi ama tabii bu görüşmelerde gidip de Türkiye'yi, Erdoğan'ı kötüleyecek halim yok...”
Görüyorsunuz değil mi “kapak güzeli”ni...
Hem yalan söylüyor, hem de yalanını başka yalanlarla kapatmaya çalışıyor.
Daha da acıklısı şu: “Yabancı ilgisi”ni bir şeylerin göstergesi sayıyor!