Kaç gün geçti... Muharrem İnce “Amerikalılar”ın kim olduğunu hâlâ açıklayamadı.
Bir siyasetçi mi?
Siyasetçi grubu mu?
Fetullah Gülen'in sevk ve idaresinden sorumlu tutulan CIA görevlileri mi?
Kim?
Belki de, “Fenasi” örneğinde olduğu gibi, “İsmim Amerikalılar” diyen biri telefon açıp Fetullah Gülen'in usulüne uygun olarak istenmediğini anlattı, bizim abdestsiz sokağa çıkmayan (Ramazan aylarında da birasız plaja inmeyen ve birasını kendi parasıyla içen) Muharrem İnce'miz de anlatılanları yedi... Kendisini işleten kişiyi de telefonuna “Amerikalılar” diye kaydetti.
Böyle mi oldu acaba?
Muhtemelen böyle olmuştur... Çünkü anlattıklarının tutarlı ve mantıklı bir izahı yok.
Fetullah Gülen'in iadesi için yapılanları neredeyse canlı olarak, günü gününe izledik.
Kaç koli belge gönderildiği... Kaç dilekçe yazıldığı... Kimlerle temas edildiği... Hepsini günü gününe ve bütün ayrıntılarıyla biliyoruz.
Üstelik eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ çağrıda bulundu, “Gel şu iade başvuru belgelerini birlikte inceleyelim, usulüne uygun muymuş görelim” dedi ama Muharrem İnce'de tık yok.
Bitti mi?
Türkiye-Amerika tersleşmesinde coşmuş, “Biz iktidar olsaydık, İncirlik'teki Amerikalı askerler Noel tatillerini ülkelerinde geçirirlerdi” demişti. Yani, İncirlik üssünü kapatacaklarını söylemişti.
Bu durum kendisine soruldu...
Hayır, öyle değilmiş...
İncirlik üssündeki Amerikalı askerlerin Noel tatillerini ülkelerinde geçirmeleri haklarıymış. Böyle söylemiş...
Bitti mi?
Muharrem İnce AB büyükelçileriyle iftar yapıyor...
Büyükelçiler “İktidara geldiğinizde Erdoğan'ı yargılayacak mısınız?” diye soruyor. Bizim “hukuk hassasiyeti” gelişmiş Muharrem İnce'miz de “Hayır” diyor, “Yargılamayacağım. Bağımsız bir hukuk düzeni kuracağım. Onlar yargılarsa, yargılar...”
Bu soruya vermesi gereken cevap şu olmalıydı oysa: “Siz kim oluyorsunuz da, bağımsız bir ülkenin Cumhurbaşkanı adayına bu soruyu sorma cüretinde bulunuyorsunuz?”
Böyle demiyor...
Muhtemelen diyememiştir.
Büyükelçilerin yüzüne bakıp mutlu bir sepet gibi sırıtmıştır.
Sırıtır... Çünkü “çarkçılıkta” genel başkanına nal toplatır...
Gazeteciler tarafından sıkıştırılınca, “Hayır, bana böyle bir soru sorulmadı” diyor. Görüntüleriyle böyle bir soru sorulduğu (kendi ağzından beyanlarla) kanıtlanınca da susuyor.
Bitti mi?
Geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Pensilvanya'ya gidip Fetullah Gülen'den icazet aldığını söyledi... O ziyarette Erdoğan'a refakat eden biri kendisine anlatmış...
İddiasını ispatlamaya davet edilince de, “Bunu açıklamayı 24 Haziran sonrasına bırakıyorum” dedi.
Niye 24 Haziran sonrasına bırakıyorsun?
Niye şimdi açıklamıyorsun?
Şimdi açıklarsan belki bunun “oy getirisi” olacaktır.
Niye bu getiriden faydalanmak istemiyorsun?
Hürriyet gazetesinin “ezik” şebeleği Muharrem İnce'yi anlattığı bir yazısında şöyle diyordu: “Özgüveni tam... Hatta biraz fazla tam... Saniye sektirmeyecek kadar hazır cevap. Konulara bayağı hâkim. Samimi...”
Bakalım ezik şebelek, özgüveni tam ve konulara bayağı hâkim Muharrem İnce'nin “kaçışları” ve “çarkları” hakkında da iki kelam edecek mi?
Etmeyecekse, bu durumu, bir zamanlar “tüpçü” diye aşağıladığı patronuna nasıl anlatacak?
Şebelek düşünedursun, dün “Amerikalılar”dan aldığım telefon mesajını paylaşıp öyle bitireyim.
Şöyle diyordu Amerikalılar: “Bu Muharrem İnce kuantum fiziğinden anlıyorum diye sizi kekliyor. Araştırın, diplomasının sahte olduğunu göreceksiniz.”
HAMİŞ
CHP'nin tarzı siyasetine uydum, diploma meselesini gündeme getirdim. Muharrem İnce rakipleri hakkındaki iddialarını ispat ederse, söz veriyorum, ben de diplomasının sahte olduğunu “belgeleriyle” kanıtlayacağım. Ama 24 Haziran'dan sonra...