Sancısız “doğum” olmaz. Bütün “büyük doğumlar” sancılıdır.
Büyük çileler üzerine bina edilmeyen “doğumlar”, “erken doğumlarla”, felâketle sonuçlanır...
Aşkla benimsenen.. çileyle büyütülen.. şevkle, zevkle, özene bezene hayata geçirilen iddialar, rüyalar ve hayaller leziz meyveler verebilir ancak.
HAKİKAT AŞISI...
Aşk, bir çile işidir.
Çile, kalbe değer; gider kalbe yerleşir; kalbe hayat verir, harekete geçirir kalbi...
Aşkla çıkılan, çileyle kalbin ritimleri gibi kişiyi adım adım olgunlaştıran yolculuklar, insanı ta derinden yakalar...
İnsana hakikat aşısı yapar...
Hakikat aşısı, yer'le gök arasında sarsılmaz bir bağ kurar...
İşte o zaman, aşkla çıkılan bu yolculuk ışık saçar bütün insanlığa ve varlığa; dolayısıyla açılamayan kapıları açar...
İnsan, işte o zaman beşer'likten insan'lığa ulaşmaya başlar: yeri aşar, kendini aşar, engelleri aşar, göklerin çağrısına koşar, şevkle, zevkle ve vecdle...
Bu şiirsel tabloları niçin çiziyorum peki?
İLÂHÎ ŞİAR, NEBEVÎ ŞUUR, BEŞERÎ ŞİİR...
Hakikatin şaşmaz, zamanı-mekânı aşan ulvî şiarlarıyla donanan kişi, insan olduğu şuuruna ulaşır...
Şiir, Hakk'ın rahmetinin eseri hakikat şiarlarıyla kuşanan insanı, âlemlere rahmet olsun diye gönderilen Kainâtın övüncünün muazzez timsalini, yegâne misalini oluşturduğu Nebevî şuurla donatır...
Nebevî şuurla donanmanın meyvesidir beşerî şiir.
Kişi, beşerlikten, emaneti üstlendiği şuuruyla nefes alıp veren, insanlığın yükünü omuzlarında taşıma bilinciyle yaşayan hakikat insanı derecesine ulaşır; ama yine de beşerdir.
Hakikat insanı olma özelliği, kişinin beşer-şaşar olma özelliğini iptal etmez; aksine hakikatin şiarlarının kişiye nasıl bir ubûdiyet şuuru verdiğini bilfiil tecrübe ettirir.
En büyük şiir budur işte: Kişinin, beşer'likle insan'lık arasında gidip gelmesi, dolayısıyla ubûdiyet şuurunu yitirmeme medcezirini her dâim bütün hücreleriyle yaşıyor olmasıdır.
Kişi, yalnızca beşerken, fırtınalı bir denizin ortasındadır adeta. Fırtınalı denizde, dalgalara karşı direnebilmesi, dalga-kıran rolü üstlenebilmesi, emaneti üstlendiği şuuruna eren hakikat insanının işidir.
Hakîkî şiir, has şiir, saf şiir, Hakk'ın şiarlarını hakikate ulaşma şuuruyla terennüm etmesidir kişinin.
Şiir, şarkının, hakikat şarkısının bitmemesini sağlar...
Hakikat şarkısının her dem yeni, her dem yenileyici ve diriltici bir ruhla bestenlemesidir şiir yani...
Tıpkı Yunus'un dilinde, gönlünde ve ruhunda ifadesini bulduğu gibi.
“Bir ben vardır bende benden içeru” diyebilecek bir kıvama ulaşması, hakikat şuurunu diri tutması, hakikat insanını vecdle donatması...
ÇİLEMİZİ DOLDURUYORUZ BİZ İKİ ASIRDIR... DAHA DİRİ BİR RUHLA GELMEK İÇİN...
İki asırdır yaşadıklarımız, bizi bunalıma sürüklememeli, çıkmaz sokaklara fırlatmamalı, umudumuzu yitirmemize yol açmamalı.
Aksine, bizim çilemizi, çile bilincimizi büyütmeli...
Yaşadıklarımız, bizim çilemizi doldurma, zaaflarımızı bihakkın tanıma ve hakikatten süt emerek Hakk aşkı ve hakikate ulaşma çilesiyle bizi kendimize getirmeli, bizi kendimizden geçirecek şuurla donatmalı, aşkla, çileyle çıkılan yolculuğun şiire durmasına imkân tanıyacak bir kıvama ulaştırmalı bizi...
Teslim bayrağı çekmek yok.
Eğer yanlışlarımızın, yalpalamalarımızın, savrulmalarımızın üzerini örtersek, teslim bayrağı çekmiş oluruz.
Ama yaşadıklarımızı bir imtihan olarak görüp, bütün imtihanların bir imkân olduğu gerçeğiyle hareket ederek yük olmak yerine yük alma erdemini gösterebilirsek, hafifleriz; Rahmân'ın rahmetiyle tecellî etmesi işte o zaman mukadder olacak, hakikatin herkesi kucaklayan, herkese hayat hakkı tanıyan dünyasına kavuşmamız imkân dâhiline girecektir biiznillah...
İnsanlığın, İslâm'ın sarıp sarmalayıcı, diriltici, silkeleyip kendine getirici; adaleti, hakkaniyeti, sulhü selâmeti vadeden hakikatine her zamankinden daha fazla ihtiyaç hissettiği bir zaman diliminde, hakikat şarkısını hep birlikte yeniden bestelememizin, insanlığa sunmamızın yolu açılmış olacak böylelikle...
Çıkarperest Batı uygarlığının dünyayı cehenneme çevirdiği, Çin, Hint, Japon medeniyet tecrübelerini fosilleştirdiği bir zaman diliminde, insanlığın hakikatin diriltici sesine ve şiirine gebe olduğu bilinciyle yaşarsak, Rahman, rahmetini esirgemeyecektir üzerimizden...
Yeter ki biz, günübirlik, ayartıcı, ruhumuzu delik deşik edici çekişmeleri elimizin tersiyle itip yalnızca İlâhî şiarların inşa ettiği Nebevî şuuru, beşerî şiire durdurma gayreti içinde olalım...
Ve şunu aslâ unutmayalım: İnsanlığın hakikatin sesine ve diriltici nefesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç hissettiği bilinciyle yaşayan, bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan nice gönül insanı, hakikat insanı var bu ülkede aşkla ve çileyle gözyaşı döken, geleceğimizin yapı-taşlarını döşemek için kendilerine uykuyu haram eden...
Vesselâm.