Bin yıldır, İslâm dünyasını hem küresel bir güç olarak kuran hem de her tür saldırıya karşı koruyan ana omurgayı biz inşa ettik. Biz, yani bugün Balkanların, Kafkasların, Türk ve Arap dünyasının çocuklarını aynı tarih şuuru ve medeniyet tasavvuru etrafında toplayan Anadolu kıtası'nın çilekeş insanları.
KURUCU MELİKŞAH, UYGULAYICI NİZAMÜLMÜLK, TEMELLERİ KOYUCU GAZÂLÎ
Bu bin yıllık omurga, Melikşah'ın kurucu liderliğinde, Nizamülmülk'ün uygulayıcı maharetinde ve Melikşah'la Nizamülmülk'e yürünecek yolun haritasını çıkaran Gazâlî'nin temelleri koyucu öncülüğünde gerçeğe dönüştürülen Ehl-i Sünnet Omurga'dır.
Burada mezhepçi bir okuma yapmadığımı, stratejik değeri yüksek tarihî bir tespitte bulunduğumu özellikle hatırlatmak istiyorum.
İslâm dünyasının perperişan olduğu, böylesine zorlu ve kritik bir zaman diliminde mezhepçilik yapamam. Allah'tan korkarım.
Yapmaya çalıştığım şey, bugün yaşadığımız temel, varoluşsal sorunlarımızı kavramamızı kolaylaştıracak, geleceğe ışık tutacak bir alan açma, ufuk çizgisi çizme çabası.
GAZÂLÎ'NİN DİKTİĞİ OMURGA'NIN 3 SÜTUNU
Ehl-i Sünnet'in, sadece İslâm tarihini değil dünya tarihini yaklaşık bin yıl yapmasını mümkün kılan kurucu, konumlandırıcı ve koruyucu üç hayatî işlev gördüğünü söylüyorum.
Gazâlî, çeyrek asırda, bin yılın tohumlarını eken bu Omurga'yı üç muazzam sütun üzerinde/n yükseltti:
Önce, akîde muhkemleştirildi.
Sonra, fikrî yörünge kökleştirildi.
Son olarak da, siyasî bütünleşme gerçekleştirildi.
Bu üç muhkem sütunun hayata geçirilmesiyle birlikte, İslâm dünyasındaki akîdevî tartışmalar aşıldı, özgün İslâm düşüncesinin güzergâhları belirginleştirildi ve İslâm dünyasının her anlamda bütünleşmesi sağlandı.
Akîdevî temel, sağlam kurulduğu, fikrî yörünge kıvamını bulduğu ve siyasî bütünleşme nihâî noktasına ulaştığı için, müslümanlar, hem dışardan gelen bütün büyük ölçekli saldırıları kolaylıkla püskürtebildiler hem ilim, fikir, ahlâk, sanat, estetik, siyaset, iktisat gibi hemen her alanda büyük atılımlar yapacak, bütün medeniyetlerden beslenecek, hepsini besleyecek ve küresel ölçekte dünya tarihinin akışını şekillendirecek tarihî eksen konumuna yükseldiler.
OMURGA'NIN ÇÖKERTİLMESİ...
Yüzyıllık insanlık tarihini, bu omurganın çökertilip çökertilememesi belirleyecek.
İki asırdır, Batılı emperyalistlerin şekillendirdikleri dünya tarihinin ana yörüngesini işte bu omurga'nın önce dağıtılması, sonra da İslâm'ın protestanlaştırılarak dönüştürülmesi ve hayattan uzaklaştırılması stratejisi oluşturuyor.
Toynbee, ülkemizde hiçbir tarihçinin, sosyal bilimcinin ya da fikir adamının dikkatini çekmeyen çok önemli bir tespitte bulunur ve “son asırda İslâm dünyasına vurulan en büyük darbe Ehl-i Sünnet'in dağıtılması oldu” der; Osmanlı'nın çökertilmesi ile Müslüman Hindistan'ın parçalanmasının bunun en önemli ve 20. yüzyılın tarihini belirleyen göstergesi olduğunu söyler. Tabiî buna Türk dünyasının da, Arap dünyasının da paramparça edilmesini eklemek gerekir.
Sadece Müslümanların geleceğini değil, dünya tarihinin akışını şekillendirecek temel itici güç, bu Ehl-i Sünnet Omurga'nın yeniden tesis edilmesi ihtimalidir.
Çünkü Ehl-i Sünnet Omurga, mezhebî bir yönelimin adı değil, ortak tarih şuurunun yeni bir medeniyet atılımına öncülük edecek yegâne adresi ve kaynağıdır.
BATILILARIN YÜZYILLIK STRATEJİSİ: OMURGA'NIN DİRİLTİLMESİNİN ÖNLENMESİ
O yüzden asıl mesele omurganın korunabilmesi ve yeniden kurucu roller üstelenebilmesi meselesidir.
İşte tam da bu nedenledir ki, İngilizler, son iki asırda, bu omurgayı çökertecek iki büyük strateji geliştirdiler.
Birinci strateji, tarih yapan bir aktör olarak İslâm'ın tarihten uzaklaştırılması: Bunu Osmanlı'yı, Müslüman Hindistan'ı, Türk ve Arap dünyasını -diğer emperyal güçlerle birlikte- parçalayarak başardılar.
İkinci büyük strateji, müslüman toplumları İslâm'dan uzaklaştırma yani bir yandan Vehhabilik projesiyle hâricî mantığının müslüman toplumların omurgası hâline getirilmesi, öte yandan da iki asır önce Hindistan'da Kadiyânîlik'le başlatılan, Türkiye'de Fetö ile nihâî noktasına ulaştırılan İslâm'ı Protestanlaştırma, böylelikle İslâm'ı müslümanların hayatında merkezî rol oynayan bir konumdan uzaklaştırma stratejisi.
Ehl-i Sünnet Omurga, bizim sadece müslümanların tarihini değil, dünya tarihini yapmamızı mümkün kılan ortak tarih şuurunun adı, adresi ve kaynağıdır. Eğer Müslümanlar yeniden toparlanıp tarih yapacaklarsa, bu omurga'nın oluşturduğu ortak tarih şuurunun hayata ve harekete geçirilmesiyle mümkün olacak bu.
Bu omurga'nın, dolayısıyla inşa ettiği ve hayata geçirdiği ortak tarih şuurunun ve medeniyet tasavvurunun merkez üssü Türkiye'dir.
İşte Türkiye, tam da bu nedenle Batılı emperyalistlerin yüzyıllık stratejilerinin yegâne hedefidir.
Bu nedenle yaşananlara parti politikaları açısından bakarsanız hiç bir şeyi tam olarak göremezsiniz.
Ama yaşananlara ortak tarih şuuru ve bu tarih şuurunun ana kaynağı omurga'nın yeni bir medeniyet atılımına kaynaklık edecek tarih yapıcı bir dinamik olarak bakarsanız, neden Türkiye'nin durdurulmaya çalışıldığını görebilirsiniz.
Sözün özü: Türkiye'nin ortak tarih şuurunu harekete geçirecek bu omurga, ne kadar canlı ve diri olursa, Türkiye'nin toparlanması ve mazlum dünyayı toparlaması da o kadar kolaylaşır.
Biz bu omurga'nın inşa ettiği ortak tarih şuuruna henüz hakkıyla sahip miyiz, bu, tartışılabilir.
Ama İslâm dünyası, bu ortak tarih şuurunun ne demek olduğunu iyi biliyor.
Yaşlı bir Yemen'linin şu sözünü daha önce de hatırlatmıştım: “İstanbul düştü, İslâm dünyası düştü. İslâm dünyasının ayağa kalkabilmesi İstanbul'un yeniden ayağa kalkabilmesine bağlı.”
Eğer bu muazzam ortak tarih şuuruyla donanabilirsek, farklı dinlerin, farklı mezheplerin, farklı dünyaların nefes alabilecekleri kuşatıcı medeniyet fikrini yeniden biz sunabiliriz dünyaya. Vesselam.