Okul öncesinden lise son sınıfa tüm eğitim kademelerinde yürütülen yeni müfredat süreci kapsamında, Bakanlık bünyesindeki ilgili birimlerde komisyonlar oluşturulması, komisyonların akademisyenler, eğitim paydaşları, eğitim yöneticileri ve öğretmenlerin aralarında olduğu geniş katılımla düzenlediği çalıştaylarda, müfredatın yol haritasının belirlenmesine yönelik çalışmalar yürütülmesi ‘aydın geçinen' zümreleri rahatsız etti. Öylesine rahatsız oldular ki yayın yapan, çığırtkan, kendi değerleriyle hiç tanışmamış olanlar; bu çalışmaları tehlikeli göstermekten de utanıp sıkılmazlar. Belki bu güruhun içinde kalıp bunların anormalliklerinden kurtulanlar vardır. Bu hususta işin alfabesinden bahsedeyim.
İslâm hem ilk hem de son dindir. Özünü Allah'ın emir ve iradesine teslimiyetin oluşturduğu ve adını da bu özelliğinden alan İslâm, son peygamberin tebliğ ettiği dinin özel ismi olmakla birlikte (el-Mâide 5/3), tebliğlerinin esasını Allah'ın varlık ve birliğini tanıyıp O'nun iradesine teslim olma ilkesinin oluşturduğu daha önceki peygamberlerin tebliğ ettikleri dinin de adıdır. Hz. Âdem'den son peygambere kadar devam eden vahiy geleneğinde bütün peygamberlerin getirdiği dinin özünü İslâm, yani Allah'a teslimiyet kavramı oluşturmaktadır. Şu halde bütün peygamberler “Allah'ın dini, hak din, dosdoğru din, hâlis din” (Âl-i İmrân 3/83; et-Tevbe 9/33, 36; ez-Zümer 39/3) olarak adlandırılan İslâm'ı tebliğ etmişlerdir.
Bunların rezilliklerini görünce hocam merhum Prof. Erol Güngör'ün tesbit ve teşhislerine kitaplarına göz gezdirdim. Güngör, din alimi olmamasına rağmen, dini meselelerden kendisini uzak tutmamış bir fikir adamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Fikirlerinde dini konuların etkili olduğunu görmekteyiz. O işlediği konularda dinin etkisini vurgulamaya çalışmış, bu etkileri de toplumla her ortamda ve yazılarında paylaşmıştır. Hakiki bir ilim ve fikir adamı, bizim entelektüelimiz/münevverimiz/aydınımızı okusunlar, kendi değerlerini öğrensinler yaşamasalar bile. Sizlerle paylaşma ihtiyacı hissettim. İşte hocamızın ifadeleri:
İslam bilginleri de dinin tarifini, Kur'an-ı Kerim'de yer alan açıklamaları ve İslam inançlarını göz önünde bulundurarak yapmışlardır. Buna göre hak dinin tarifi şu şekildedir: “Din akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilahi bir kanundur. Din, Allah tarafından konulan ve insanları O'na ulaştıran yoldur.” Güngör, dinin insan ve toplum için bir ihtiyaç olduğunu ve dinin ilahi kaynaklı olmasından dolayı inkâr edenlerin bile, bu noktayı kabul ettiklerini belirtmiştir.
Güngör, insanın daima bir toplum içinde ve toplumla karşılıklı münasebet halinde yaşadığını, dolayısıyla insanı sadece fert değil, cemiyet içinde bir fert olarak görmemiz gerektiğini belirtmiştir. Toplumda yaşayan insan, ahlaki davranış şekillerini toplum içerisinden almaktadır diyen Güngör, toplumun kendine ait ahlaki sistemini ayakta tutacak müesseselere sahip olduğunu ifade etmiştir. Her toplumda insan hayatını ve davranışlarını düzenleyen birtakım kurallar olduğunu ve bu kuralların yaşayarak hayatımızda görülmesi gerektiğini beyan etmiştir. Merhum Erol Güngör; İslam Tasavvufunun Meseleleri Ahlak Psikolojisi ve Sosyal Ahlak, kuralların toplumun yaşadığı tarih boyunca hayat içinde geliştiğini ve insanlar tarafından benimsendiğini aktarmıştır.
Güngör'e göre, insanları bir arada tutan bazı ahlaki ve manevi değerler vardır. Bu değerleri ayakta tutan en büyük kaynak ise dindir. O'na göre, dine inananlar, kendilerinden üstün olarak Tanrı'dan başka kuvvet görmedikleri için, kendilerini Tanrılaştırmaya kalkanlara da müsaade etmemektedirler. Toplum nasıl ki, din ve manevi değerler olmadan yaşayamazsa, elbette ondan etkilenmek durumundadır. Bu etkilenme toplumdaki insanların hayatlarını güzelleştirmenin yanında aynı zamanda kolaylaştırmaktadır.
Güngör, toplumlarda meydana gelen olayların dinlerle ilgisini ifade ederken, dinlerin bazen hürriyet ve kardeşlik duygularını geliştiren barışçı bir atmosfer yarattığını, bazen de zulüm ve dehşet vasıtası olarak insanlar tarafından hiç çekinilmeden kullanıldığını aktarmıştır.
Müslüman ise dünyayı ebedi hayat içinde kısa bir kesit olarak görür; burada yaptığın davranışa göre ebedi hayatta mükafat veya ceza görüleceğini bildiren peygamberler gelmiştir; onlara uyan kurtulacaktır. Erol Güngör, dinin topluma etkisini ifade ederken bir örnek de Türk toplumunun yardımseverliğe olan bakışıyla ilgili vermiştir. Türk toplumunun İslam'dan önce de yardımsever ve cömert olduğunu, ancak İslam'ın öldükten sonra topluma geride bıraktığı hayırlı amellerden dolayı amel defterinin kapanmayıp sevap yazılacağı ilkesi gereği, daha özenli ve sistemli bir şekilde çalışmaların yapıldığı tesbitinde bulunmuştur. Yaptığı tesbitine örnek olarak da Selçuklu ve Osmanlı döneminde yapılan vakıflar, imaretler ve darüşşifaları göstermiştir. O, sosyal dayanışmayı ve birliği kuvvetlendiren bu kurumların İslam'ın getirdiği değer ve ilkeler sayesinde oluştuğunu ifade etmiştir. Gerek Kur'an'da gerek Peygamberimizin hadislerinde ilimle ilgili teşvik ve takdir ifade eden sözleri toplayacak olursak, bunların eşine başka hiçbir inanç sisteminde rastlanamayacağı açıkça görülmektedir.
Müslümanların temel inancının kaynağı olan Kur'an ve hadislerin, bu dünyayı kendi hedeflerimiz için devamlı araştırıp kullanmayı teşvik ettiğini, dolayısıyla dünyanın bütün nimetlerinin insanın faydalanması için yaratıldığını ifade etmiştir. Mademki dünya bizim istifademize sunulmuştur, onun ilmini elde ederek en mükemmel şekilde kullanmamızın bizi aynı zamanda Allah'ın en iyi kulları yapacağını bilmemiz gerektiğini belirtmiştir. Toplumların iyi veya kötü bir medeniyete sahip olduklarını ve bunun oluşmasında yaşadıkları dinin de etkisinin olduğunu belirten Güngör, İslam medeniyetinin büyüklüğünü ve bu medeniyetin dünyaya olan katkısını belirttikten sonra, dinin medeniyetin gelişmesinde çok etkili olduğunu da ifade etmiştir. Ayrıca Müslümanların İslam'ın getirdiği ilke ve değerlere göre hareket ettiklerinde her zaman büyük medeniyetlere sahip olacaklarını savunmuştur. Tarihten örnek de veren Güngör, değerler sistemi olarak gördüğü medeniyetin gelişmesinde İslam dininin hem etkisinin olduğunu hem de teşvikinin olduğunu açık bir şekilde ifade etmiştir. Nitekim tarihimizde büyük medeniyetlere sahip olmamızda dinin etkisinin fazlasıyla olduğunu belirtmiştir.
(Millî Eğitim Bakanımız ve müfredatı hazırlayanlar Erol GÜNGÖR Hocamızın kitaplarını unutmasınlar)
Yaşar DEĞİRMENCİ \ Timeturk