Bayram sabahı pencereden dışarı baktığımda evimizin karşısındaki parkın ağaçları arasından iki genç adamın karaltısı çarptı gözüme. Ellerinde şarap ya da bira şişeleri içiyorlardı bu erken vakitte, güçlükle anlaşılan peltek Türkçeleriyle dertleşerek. İçim cız etti. Çöplerde işe yarar bir şey var mı diye karıştıran bir çift göründü sonra. Sabah serindi ve ayaz kesiyordu yüzlerini eminim. Sonra birden yolun başından bayram namazı için yola çıkmış erkekler sökün etmeye başladı. Tertemiz giyinmiş gençler, dedelerinin elinden tutmuş mutlu çocuklar.
Bu yaman çelişkilerin içinde bizim hakikatimiz hangisiydi. Ne tarafa yöneltmeliydik dikkatimizi. Gerçekliklerin hepsini içine alan hiç kimseyi dışarıda bırakmayan söylemi nasıl kurabilirdik. Ümit nasıl salgın haline getirilir, nereden yeşertilirdi.
Yaşar Kemal'in, 4 Aralık 2008'de Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülünü aldığı tören için hazırladığı konuşmasının metni geldi aklıma, insanları çok etkilemişti yalınlığıyla.
İnsanlığın temel bazı meselelerine değinirken bunları söylemenin tekrarlayıp durmanın bıktırıcı olacağını peşinen kabullenmişti. Ama yine de tekrarlamaktan geri durmayacağını bildirdi. Herkesin aynı iyilik ve doğruluk üzerine konuşmasından, bunun binlerce yıldır tekrarlanmasından daha doğal ne olabilirdi. Bütün düşünce ve sanat tarihi aslında adaleti iyiliği insanlığın içinden çekip çıkarmanın, bir kez daha temiz bir sayfa açmanın tarihi değil miydi.
Batıdan tercümelerle büyümüştük hepimiz bu doğruydu. Türkçenin de modern zamanlardaki edebiyatı sanatı sonunda yükseliyordu evet ama öteki bilinçlerle karşılaşmalarda görüyorduk ki bu yükselişe derinliğini veren hakkını teslim etsek de edemesek de İslami rengin birikimin terminolojinin kültürün yarattığı farktı. Büyük yazar buna değinmeyi ihmal etti.
Yazı hatta yaşam macerasının doğrudan düşgücüne dayandığını söylemesi bana bu ülkenin düş gören insanlarını hatırlattı. Umudun hammaddesi hayal kurma. Umut ve hayal garip bir şekilde Asım Gültekin'i çağrıştırdı.
Yıllardır Gerçek Hayat'ta Cahit Zarifoğlu'nun bir dizesinden yola çıkarak Beyaz Haberler yazıyor. Edebiyat sanat adına yapılan güzel işleri duyuruyor içimizi umutla dolduruyor.
Sabah pencereden bakınca parçalara bölünmüş hakikatimizden olağanüstü sentezler farklı algılar üreteceğini hayal ettim biraz empati kurarak. Uyanıkken düş gören bir adam. Bayram sabahı benim öylece kaldığım pencerede olsaydı, kimbilir belki de zihni hızla tinerci çocukları da dedelerinin elinden tutturup namaza yetiştirir, çöp toplayan kadınları da ellerinde börek tepsileriyle neşe içinde aşağı caddedeki fırına doğru koştururdu. Kimselerin hafif yollu istihzasına aldırmadan hayalini kurardı ilkin.
Zihni böyle çalışmasaydı bir sabah kalkıp dindarların bir mizah dergisi olmalı diye birbirinden yetenekli zeki ve çalışkan gençleri biraraya getirmeye çalışamazdı.
Hür tebessümün kalesi : CAF CAF
Mizah genel anlamda bir halkın yaşama dair incelikli ve bilgece algılarını ortaya koyan ince bir zekanın alamet-i farikası olan sanatlı söz ve çizgilerin toplamı. Fakat cumhuriyetten bu yana bizde yerleşik olan yapılanma, geçmişimizin tarihimizin aşağılanması dindarların karalanması için kullanılagelmiş çizme biçimi. O yüzden bir mesafe ve irkilme yaratmıştır mütedeyyinler arasında. Sol çizerler tarafından Müslümanlar akıl almaz çirkinlikte sakallı adamlar, takunyalı çocuklar, ezilen dayak yiyen gazeteyi ters tutan okuma yazma bilmeyen kitap düşmanı başörtülü kadınlarla temsil edilmiştir.
Özellikle karikatür tarihimize baktığımız zaman orada yeni ulus inşası projesini desteklemek için resmi söyleme destek verildiğini, halkın tüm değerlerinin aşağılandığını görürüz. Sonra zamanla bütün dünya Müslümanlarının aşağılanmasına geldi sıra. Bu sefer de kimi çizerler Amerika'nın çıkarlarını kollayan tek tip dünya vatandaşları idealinin bir parçası oldular maalesef. Ne zaman ki dünyada anti emperyalist, işgalleri sorgulayan, mahkum eden, kınayan deşifre eden karikatürler çizilmeye başlandı bizde de bu yönde bir yönelim başladı çok şükür.
Üniversite yıllarında gırgır okurdum sıklıkla. Çok iz bırakan çizgiler de olmuştur hepimizde. Çünkü sözün ya da konuşmanın bittiği yerde çizgi çok büyük bir işlev görmekte hızla zihin oluşturmakta. Uykusuz Leman ve Penguen de çok iyi çizgiler görmek mümkün evet ama dindarların baktı ğı gördüğü ve çizdiği açı da çok önemli ve büyük eksiklikti doğrusu. Küfür ve müstehcenlik olmadan zihin açıcı bir mizah kurulabilir mi, bu deneniyor ve kesinlikle desteği hak ediyor bu çaba.
Asım Gültekin büyük bir başarıyla yetenekli çizerlerden Turgut Yılmaz, Yusuf Kot, Faruk Günindi, Yasir Buğra Eryılmaz, Murat Yılmaz, Çağrı Cebeci, Ahmet Kesgin, Yavuz Girgin, Numan Kodal, Necmettin Çanak, Niyazi Çöl, Yüce Yılmaz, Ahmet Altay, Erdal Türkmen, Önder Yavuz, M. Yavuz, Tolga Akdoğan, Mehmet Keskinkılıç, M. Musab Sarın'ı bir araya getirebilmiş.
Yazarlar arasında ise değerli şair öykücü Suavi Kemal Yazgıç, dünyanın çıkan çivilerinin yerlerini en iyi bilenlerden biri olarak Bülent Akyürek, şaşırtıcı hikayelerinden tanıdığımız Ömer Faruk Dönmez, deneyimli mizah ustası Ulvi Alacakaptan ve her zaman hayırlı ve doğru işlerin adamı olarak bildiğimiz Hicabi Kırlangıç'ı okumak heyecan verici. Benim bu dergiyle tanıdığım değerler olarak Cihangir Bayburtoğlu, Salih Kılınç, Betül Zarifoğlu, Gülsüm Kavuncu, Ünal Şemsi Batur, Yusuf Turan, Halil Kaleli, İrfan Ekinci, Mustafa Alcan, Melek Demir Genco'yu anmak lazım. Ayrıca Hakan Albayrak da gelecek aramıza anonsları var ve umarım bu bekleyiş uzun sürmez.
Dünyabizim'de Hür Tebessümün Kalesi başlıklı bir yazı kaleme alan Mustafa Esen, önemli ipuçları vermiş derginin felsefesi hakkında. ?Durmayalım! ?Belden aşağı espri yapmaz bu dergi.? diyelim insanlara. ?O zaman nasıl güldürecek bizi?? diye soranlara aldırmayalım. Sıkmayalım canımızı ve insanlara Cafcaf gibi iyi haberler vermeye devam edelim. Allah iyilerle beraberdir çünkü. Allah da nerden çıktı şu mizah işinde demeyin. Cafcafı çıkranlar Allah rızasını önemseyen insanlar?.
Düşgören adamların bir hayalleri daha gerçek oldu : Dünyabizim.com
Asım Gültekin yine değerli gençlerden bir ekip kurup dünyabizim.com sitesini tuğla tuğla inşa etti. Dindar insanların yarattığı edebi, insani siyasal ve eylemsel birikime eğilmek ve üretilen işlere, hayırlara, ürünlere ?bizden bal gibi de adam olur?inancıyla yoğunlaşmaktı hedeflenen. Başlangıçta neden İslami kesim dışındaki sanat olaylarına ve birikime yer verilmiyor eleştirisi geldi okurlardan, ama bu konudaki izahlarını yabana atmamak lazım. Bu kendimizi yakın plana alan, neler üretiyoruz görmek isteyen, başka yerlerde rastlanması güç olan, çoğu kez yok sayılan görmezden gelinen bir birikime eğilme çabasıydı. Öz güvenin kurulumuydu bir bakıma. Öncelikle kendi hissiyatımıza değer vermeyi bilmekti.
Beyaz haberlerden birinde, lise sona giden emperyalizmi bilmeyen çocuklardan sözediyordu Gültekin. Günümüzde mevcut zalim şartları değiştirme imkanının olmadığını düşünen, bu bezginlik duygusundan hareketle, çocuklarını bu durumda kendi küçük çıkarlarını kollayarak en az zararla, hatta başkalarının acılarından kişisel kar sağlayarak nasıl çıkılır hesabıyla yetiştiren insanların sayısı artıyor. Bu ahval içinde her zamanki gibi dünyayı kurtarmak da meczuplara serdengeçtilere düş kuranlara kalıyor.
Asım ve arkadaşlarının yapmak istediği tam da bu. Emperyalizme her türlü haksızlığa karşı durabilmek, incelikli estetik ve adalet dolu bir dünya bir Türkiye kurabilmek mümkün ve bunun için yeni bir zihinsel yapılanma gerekli. Bu da ilimle irfanla mizahla sanatla ve sağlam bir siyasetle mümkün. Emek iman ve çaba istiyor kısaca.
Düş gören adamları gözlüyor, bunun için dua ediyor bu dünya.
Yorum Yap